Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Habertürk’te yazınızı yoğun hüzün ve bir parça mutlulukla okudum.

        Çok sevdiğim kardeşimi önlenebilir iş kazasında kaybetmiş olarak, 1 Mayıs’tan itibaren yaşadığımız acının miras bıraktığı, artık yüreğimizden atamayacağımız yoğun hüzünle.

        Mutlulukla, çünkü 38 gün geçmesine rağmen, gerek acımıza gerekse olaya medyanın göster-e-mediği duyarlı tavrı yazınızda görmenin insanın içini bir nebze ferahlatması.”

        Ara sıradaki Çinliler” yazısından sonra gelen mektup böyle başlıyor. Dizi set asistanı Selin Erdem’in “kazayla ölümü” üstüne, ablası Sema’nın kalbi, kalemi, uyarma ihtiyacı konuşuyor.

        Dizileri çok seven, onlarla tarih öğrenen yahut öfke duyan; gülen ağlayan hisli bir toplum ile kamusal vicdan belki duymak ister diye.

        ***

        1. “Arka Sıradakiler”in yapımcısı BES, yönetmen Hamdi Alkan, araç sahibi Antik Catering, iş kazası değil, sıradan trafik kazası göstermek istiyor.

        2. Alkan, bir TV’de, “Üzücü bir trafik kazası. Oraya uçak da düşebilirdi” dedi.

        3. Oysa kaza iş yerinde (Plato) ve iş saatlerinde gerçekleşti.

        4. İş kazasını üç gün içinde bildirmesi gereken işverenin bunu yapmadığı görüldü.

        5. Suç duyurusu hazırlarken bir bakıldı, kamu davası açılmış. Savcı üç günde davayı açmış.

        6. İddianamede ne ölenin yakınlarının şikayetleri var, ne aracın teknik inceleme raporu, ne tanık ifadeleri.

        7. Öldüren aracın, Selin’in çalıştığı sete yemek getirmesi için işverence kiralanan şirketin olması dahi yok. Şoför ifadesi yeterli görülmüş. Sadece frenlerin tutmadığı.

        8. İlk duruşmada bu eksiklikler iletildi. Nöbetçi hakim hanım haklı buldu. Araç incelemesi istedi.

        9. Fakat öyle hızlıydı ki, Savcı, inceleme yapılmadan aracın trafiğe çıkmasına izin vermişti bile. Hem de 5 Mayıs’ta.

        10. 5 Mayıs’a kadar emanette olan minibüs için Emniyet raporu ve teslim tutanağı da yoktu.

        11. Bu yüzden araç üstünde teknik inceleme yapılamayacak.

        12. İnsan bu acelenin sebebini merak ediyor; Selin’in ailesinin de olayı mukadderat kabul etmesi isteniyor.

        13.. Ama Selin Erdem’in ailesi, arkadaşları peşini bırakmayacak. İkinci duruşmada, 22 Haziran sabahı Adliye’de hazır bulunacak.

        ***

        Diyebilirsiniz ki, kaza her gün oluyor!

        Bir canınız gitmedikçe böyle demek kolay olabiliyor.

        Bu dizinin ana fikri şöyle:

        Sayısız, sırasız emekler üstünden ön sırada kazananlar; TV’ler, reklamcılar, prodüksiyon şirketleri; bir insan ölümünü “arka sıralar”da unutturmak için adalete sarılabiliyor...

        Ama adalet bu değil!

        Selin Erdem, bu sektörlerde çalışanların vicdanının, dayanışmasının uyanması için; her gün ikişer, üçer ölen tüm “iş kazası” kurbanları arasından sesleniyor, diye kabul edin bu yazıyı.

        Keşke elimden daha fazlası gelebilseydi!

        Mahalle aynı mahalde, aynı halde!

        Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi” de”mahalle press’i”ne uğramış.

        Farklı seslere açılan bir program, adı “uluslararası” ama soyadı “yerli” olan CNNTürk’te kesilmiş.

        Kimi “muhalif kişiler yüzünden” diyor, kimi “Kürt meselesi üstüne konuşan yüzünden.”

        Ne fark eder. Sansür sansürdür, yüzsüzlük yüzsüzlük!

        11 yıl önce, 2001 krizinin patladığı günün gecesi, esasen kimse beni çıkarmazdı ama, Yavuz Baydar bir oldu bittiyle akşam CNN’de canlı yayına çıkardı.

        Büyük medyadaki talimat şuydu: Kitapçık atan Sezer yerilecek, yerin dibine batırılacak; Ecevit hükümeti kollanacak, kolalanacak!

        Kanal yönetimi de bu orkestrasyon ve senkronizasyon için geç saatte nöbetteydi ama; benim gibi bir deliye bir şey diyemediler, demeye sanırım utandılar.

        Herkesle böyle bir saygı sevgi vardı aramda zaten!

        O grupta çalıştığım halde, canlı canlı, o partisyonun tam tersini, tam doğrusunu konuştum; yalancı, sansürcü, manipülayoncu yandaş medyaya veryansın ettim.

        İki gün sonra kovuldum zaten.

        O günün kimi sansürcüsü yine işbaşında. O gün iktidar ulağı olan kimi bugün muhalif ve tam tersi.

        Ama olay değişmiyor!

        ***

        Bu mahallede aldığım medya derslerinden biri şudur:

        Sansür seni de vurur, onu da vurur…

        Ama en kötüsü…

        Sansürü kabullenmek, sansürü bizatihi vurmaktır!

        Çorap sökülünce, gerisi gelir.

        Bir bakmışsın, herkes yalınayak.

        ***

        Gizli bir merakım da şöyle havada baki kaldı:

        Yıllardır medya üstüne bu kadar yazan, konuşan, eh epeyce de olduğu, gördüğü, bildiği gibi konuşabilen biri olduğum halde…

        Medya Mahallesi programına neden hiç davet edil-e-medim!

        Diğer Yazılar