Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir Baba olduğunuzu düşünün.

        Hani tam Babalar Günü dolayları mesela.

        Bir cezaevine çağırıyorlar sizi; bir koğuş gösteriyorlar.

        Adı B-8 olsun.

        Oğlunuzun adı Engin olsun.

        Anlatıyorlar:

        Şu gardiyanlar sandalyedeki Engin’e saldırdı. Kafasını duvara vurdular. Önce ensesine yumrukla vurmuştu. Başını koğuş duvarına vurdular. Bizi yolladılar. Geri geldiğimde yerde yatıyordu.

        Bir Baba olduğunuzu düşünün.

        Dört yıl sonra keşif. Nasıl öldürüldüğünü anlatıyorlar.

        Tam burada. Başını duvara vura vura.

        Adınız Ali Tekin olsun.

        Babalar Gününüz kutlu olsun!

        ***

        Bir Anne olduğunuzu düşünün.

        Hani tam Anneler Günü sonrası mesela.

        Sizi hiçbir yere çağırmıyorlar; hiçbir şey göstermiyorlar.

        Fakat siz 174 haftadır…

        Her cumartesi saat 12.00’de…

        Diyarbakır Koşuyolu’nda oturuyorsunuz.

        Cumartesi bir mektup yazıyorsunuz, İstanbul’da okunsun diye.

        Tam 18 yıl önce 22 yaşında oğlum Salih gözaltında kaybedildi. Ben evlatsız kaldım, 3 aylık bir yavru babasız kaldı.

        Evladımın kemiklerine bir ulaşsam, onu bir parça toprağa teslim etsem, toprağını doyasıya koklasam.

        Allah sıralı ölüm versin. Sıranın bozulmasıdır evlat acısı. Ellerine doğan çocuğu ellerinle toprağa vermektir.

        Biz ellerimizle toprağa bile veremedik çocuğumuzu.”

        Bir Anne olduğunuzu düşünün.

        Evladınızın kemiklerini dahi gösteremiyorlar.

        Burada şöyle öldürüldü, şuraya böyle gömüldü diyemiyorlar.

        Tam orada, her cumartesi oturup, bekliyorsunuz.

        Adınız Kesire Çalık olsun.

        Anneler Gününüz kutlu olsun!

        ***

        Bir Evlat olduğunuzu düşünün.

        Hani tam doğum gününüz civarı mesela.

        Askere çağırmışlar. Binlercesi gibi.

        Evde bir anneniz, bir de canınız, engelliniz, kardeşiniz.

        Bir mektup mu yoksa ankesörlü telefon mu…

        Diyor ki ana, yana yana…

        Borç ödenememiş, elektrik kesilmiştir.

        Nöbet arası, tetik arası, ateş arası gözleri kapadığınızda…

        Yüreğiniz karanlığa koşuyor, Adapazarı’nda…

        Anneniz Mübeyyen olsun.

        Haneniz karanlık olsun.

        Mermi hızıyla gidiyor kara haberiniz, karanlığınıza.

        Sıvasız, cereyansız hanenize düşer düşmez şehadetiniz…

        Bir ışık yanıyor; elektriği hemen açmıştır şirketiniz.

        Ancak siz sönünce utançtan yakılmıştır ampulünüz.

        Adınız Birol Elmas olsun.

        Doğum Gününüz kutlu olsun!

        ***

        O yüzden…

        Başbakan ile Ana Muhalefet lideri; o ne dedi, şu ne dedi diye bakmasınlar. Kimle görüşmek lazımsa, hiç sakınmasınlar. Topraktaki ölüm kokusunu, nefret dokusunu kaldırmak; evlatsız günleri azaltmak için küflenmiş ezber zincirlerinden kurtulsunlar.

        Kucak futbolu 2

        Bir gün önce, Habertürk sitesinde yazıya “Kucak futbolu”nu da eklemiştim.

        Almanya’nın Portekiz’e, Rusya’nın Çekler’e, Yunanistan’ın Polonya’ya, hele Danimarka’nın Hollanda’ya açıp rakibi yuttuğu kucak.

        İtalya bunun en üst düzeyini oynadı.

        Yüzde 60 topu, iki misli pası üstün beceriyle yapan İspanya, esasen İtalya’nın kucak gibi açılan 8’li defans kolları arasında yuvarlandı.

        İstatistiklerde İtalya sadece, kat edilen, koşulan toplam mesafede İspanya’yı geçmişti.

        TRT’de Hikmet Karaman, biraz istihzayla, “İspanyollar İtalyanları koşturdu” diye yorumladı.

        Tam tersine.

        Becerisi daha düşük İtalyanlar İspanya’yı oynattı; Kucak hücuma açılırken de, 8 kişilik savunmadan oyuncu çıkarmak için mecburen İspanya’dan fazla koştu; golünü de kaçırdıklarını da, yan ve araya tık tık kısa pasla değil, uzun koşular, uzun paslarla buldu.

        Kucak futbolunun gol ve oyuncu şartı da bu zaten!

        ***

        O maç sonu NTVSpor’da Metin Tekin de “Kucak futbolu” yazısına benzer yorum yaptı. Mehmet Demirkol’la, grafiklerde kucak gibi açılıp kanat gibi kapanan 8’li dizilişi anlattılar esasında.

        İngiltere ise yine kucak açarak “çakma İtalya”yı, Fransa da tıp tıp paslarla, yine iki misli topla oynama ve pas sayısıyla “çakma İspanya”yı oynadı. Tabii sonuç aynı. Tarihin en kötü maçlarından birinde.

        Fransa Teknik Direktörü demişmiş ki “Bu turnuvaya Barcelona futbolu damga vuruyor”.

        Ya onun “Blanc” gördüğünü biz “Noir” sanıyoruz ya da damgadan kastı başka!

        Bu turnuvaya damga vuran, Fransa maçında bin defa İngilizlerde gördüğümüzı üzre, İspanya maçında çok daha keyifli İtalyancası yine sık sık tablo gibi görüldüğü üzre; açılıp kapanan, kenarları tıkayan, ortada sıçan oynadığını sananları gezdirip duran 8 kişilik “kucak savunma.”

        ***

        Kucak futbolu; Napolyon ve Hitler’i, işgal ettiklerini sandıkları Rusya’da kucakta eriten “tekerrürden ibaret tarih” gibi.

        Tabii futbolda kazancınız, kaybınız maç ve puan…

        Savaşta ise, kazansanız bile, kaybınız milyonlarca insan!

        O yüzden, top atma Ali; hiç değilse top oyna.

        Diğer Yazılar