Dağın gözyaşları
Sabah yeni bir güne uyandığımızda…
Yeni bir gün son günleri olan 8 asker daha.
50 bin toplam ölü diye yuvarlayıp dururken biz…
Birer rakamdan ibaret olmayan canlar; kimi evlat, kimi kardeş, kimi baba, kimi nişanlı, kimi koca… Dağlardan yuvarlanıyor.
Dağlıca…
Bir baskında; büyük bir muamma ve derme çatma karakol ıssızlığında 12 askerin şehit düşmesiyle, beş yıl önce kanlı bir tarihin en acı sayfalarından biri olmuş “kan”lıca!
Yine “çözüm” mırıldanmaları ile sabah operasyonları arasında…
Düğüm düğüm bir tarihin ateşinde kavrulan çocuklar.
30 yıl sürmüş böyle kanlı kaç örnek var dünyada, tarihte?
Doğmamış çocukların alnına kader diye kanı vurmaya hazır kaç misal var?
Komşularla sıfır sorun derken; safi sorunlarla bir ötekine karşı şiddeti, pusuyu, saldırıyı, bombayı destekleme yarışı.
Cezaevinde 13 ölü…
Hastanede bir gecede 8 ölü…
Şantiyede 7 ölü…
Piknikte denize 6 ölü…
Yeşiltaş Karakolu’nda 8 şehit…
Karşı operasyonda 10 “etkisiz hale getirilen”…
Hakikaten ölmeye yatmış memleket!
Her sabah toplu halde ölüme uyanıyor.
***
Bir şey daha:
Çocuğu askere gidenlere “müjde” verilirken dendi ki, “Artık profesyonel asker var o bölgede. Acemilikten çıkmış olanlar gidip kolayca ölmeyecek.”
Anlaşıldığı kadarıyla…
Bir astsubay ve 7 eri şehit veren tabur, Tekirdağ’daki 5. Mekanize Piyade Tugayı’ndan giden “kaydırma birlik”!
Yani, 90’ların başındaki gibi.
Bir şey daha:
Bölgedeki askerler diyor ki…
Sınırı 200-300 kişi geçmiş. Heronlar meronlar, Predatörler mredatörler fark etmemiş!
Kimse “Uludere sendromu” demesin!
Dağlıca, Aktütün, Gediktepe gibi baskınlar Uludere’den çok önceydi!
***
Yine de vicdan ve akıl ve de “akil” kanda boğulmamalı.
İnsanlık tarihi sadece öldürmek, yeniden öldürmekten ibaret ve sadece kana kan olsaydı…
Öylece tükenirdi durduğu yerde.
Kanı durduracak, ezber zincirinden sıyrılıp ufku biraz açacak cesaret gerekiyor.
Yoksa ötekini herkes biliyor.
Onun için lider olmaya gerek yok!
Hem severiz hem döveriz!
Bir astsubay daha yere düştü; anında mesaj düştü:
Şehit düşerken temsil ettiğimiz TSK, sadece subayları temsilci sayıyor ve tazminatları bile sadece öyle münasip görüyor!
***
Bir olay aktaracağım size.
Askerini çok seven milletimize!
Dağlıca’dan hemen bir gün önce, Amasya Er Eğitim Tugayı.
Sebebinde haklı ya da değil; Tabur Komutanı Albay D.D. bir uzman çavuşu hastanelik edinceye kadar dövüyor.
Hem de, sözde o uzmanın “komutan” olduğu erlerin, tam 287 erin önünde.
Revire kapatıyor. Hastaneye gidip darp raporu almasın diye.
Sıralı amire şikayet etmek istenince…
Tugay Komutanı Tuğgenaral uzmanları topluyor.
Aktaranlar şöyle aktarıyor:
“Televizyonlara çıkan ağbileriniz var ya. Şimdi gelip onlar kurtarsın sizi. Baş kendini bilecek g.t kendini bilecek. Baş benim, siz kölesiniz. Kölelik yapmaya geldiniz, yapacaksınız. Yapmayan s.tir olup gider. Zorla tutmuyoruz.”
***
Hep alttakine karşı işleyen Askeri Ceza Kanunu’nda Madde 117, “İtip kakan, döven veya sair suretlerle cismen eza verecek veya sıhhatini bozacak hallerde bulunan… veya bunu yapana müsamaha eden amir iki seneye kadar hapsolunur” diyor.
Madde 110 diyor ki:
“Şikayeti saklayan veya tehdit ederek geri aldıran beş seneye kadar hapsolunur”.
(Tabii kağıt üstünde; belki de tarihin en kıdemli “mobbing” hukuku bu. Fakat “çağdaş mobbing” öyle fiziksel şiddeti bir yan; askeri ya da özel, işyerinde dışlamayı veya işyerinden dışlamayı da içeren küfür, hakaret, taciz, baskı, bunaltma ve manevi şiddeti, duygusal saldırıları, çalışanı değersiz kılmayı da kapsıyor zaten!)
***
Bana aktaranlar, “Mesajın aynısını Genelkurmay Başkanı’na da iletiyoruz. Heyet bekliyoruz. Esasen suç işliyoruz. Gerekirse çıkıp bu suçumuzu itiraf ederiz” dediler.
***
Ben şunu da diyeyim:
“Siz ..t.sünüz, s.tir olup gidersiniz” denebilen “köleler” zaten sık sık üçer, beşer gidiyor.
Misal, aynı Dağlıca’da beş yıl önce Uzman Selçuk Gürdal da “gitmişti”. Epey sonra madalyasını bir okul bahçesinde aile eline tutuşturmak istemişler de onlar da reddetmişti.
Nasılsa sıvasız hanelerin sırasız çocukları.
Ölmeye de gelir dövmeye de.