Sizi bir gün alsalar… Öylecene gömseler!
Bir gün hakikatin ortaya çıkıyor…
Şahidin, kemiklerin.
***
O kadar çok acısı, kaybı, muamması birikmiş ki bu toprakların…
Hakikat ve hakkaniyet peşi sıra yetişemiyor.
Şöyle düşünün, eğer mümkünse:
Bir gün sizin eve geldiler.
Sizi dört kişiyle birlikte aldılar.
Yaşınız daha otuz; arkanızda dört, beş çocuğunuz.
Siz arkanıza bakakalmışsınız; onlar orada kalakalmış.
Aileniz sizi soruyor; yok diyorlar.
Aldılar, nerede diye koşturuyor; yok diyorlar.
Böyle 18 yıl geçiyor.
18 yıl geçiyor böyle.
18 yıl sonra, hakikat peşine düşmekten vazgeçmeyenlerin ısrarıyla kemikleriniz bulunuyor.
Kemikleriniz bulunuyor, kimsesizler mezarlığında. 18 yıl sabır taşı olmuş DNA’sıyla ispatlıyor.
Savcı 18 yıl sonra iddianame hazırlıyor; kemikleriniz bir kabir umuduyla her kelimesine tutunuyor:
“Terörist olduğuna dair herhangi bir emare görülmemesine rağmen, terörist gibi gösterilerek kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.”
O devir İlçe Jandarma Komutanı olan; tıka basa “yükselme” düzeninde artık paşa olan, başkente “komutan” olan için, iddianame, “Şüphe olsun olmasın, sivil vatandaşları çeşitli şekillerde, tamamen keyfi öldürdüğü,son derece fütursuz davrandığı,, ölenleri adli tahkikata terörist unsur olarak sunduğu tespit edilmiştir” diyor.
Hakikat şöyle dökülüyor ortaya:
Vecdin Avcıl alınmış; yer göstermek bahanesiyle bir çatışmanın ortasına, devlet eliyle canlı kalkan yapılmış. Cansız düşmüş. “Etkisiz hale getirilenler”le, onların arasındaymış gibi, hiç bekleyeni, merak edeni, bir duası olanı yokmuş gibi, kimsesiz mezarlığına atılmış.
18 yıl devlet bu hakikati bırakın bulmayı, kendine soru diye sormayı reddediyor.
Kemikler; sorumluların terfiini, sırra kadem yaptıkları üstünde kıdem alışını izliyor.
18 yılda “30 bin ölümüz” 60 bine doğru çığ gibi yuvarlanıyor dağdan.
İddianame önce reddediliyor; sonra kabul.
Paşa şimdi 13 ölüm vakasıyla suçlanıyor.
Sicilinde iki “beraat” var. İkisi de gözaltında tecavüz vakası. İsimleri Ş.A. ve Ş.E. kalmış iki kadına ezeli ve ebedi şiddetten; doktor destekli işkence eşliğinde!
Devlet bu şiddeti rütbeyle taltif ederken, AİHM de devleti mahkûm etmiş.
Kemiklerin DNA raporuna sarılmış; hakikati, adaleti arıyor.
Göme göme çocuklarını, fütursuzca, umarsızca, sayısızca, sırasızca, sıvasızca…
Talihsiz tarih yürüyor…
Kemikleri elinde; iliğinde DNA’sı.
Hey kel!
Futbolda Vefa bir takım adı.
O da tertemiz yeşil beyazıyla yıllarca, şimdi çok süper diye adı Süper’e çıkmış Birinci Lig’de top koşturduktan sonra, yerlere düşe düşe, halen amatör kümede.
Alex’in başına düşen de o vefa!
Heykelini dikersin, sonra…
Taş yaparsın.
Çünkü kendi gözünün üstüne kaş yapman lazım.
Ne başkanın mahkûmiyeti, ne teknik direktörün mahcubiyeti…
Bütün ayıp bir taşın!
Gol yenince gülmüş de, başkan konuşurken kayıtsız kalmış da.
Fenerbahçe’nin başına gelen en büyük felaket bu.
Top yuvarlaktır ama bu kadar da değil!
İstediğiniz kadar cıvık cıvık yapışın, top yakıştığı ayağı sever.
Aykut Bey, geçmişte maruz kaldığı vefasızlıktan, kovulmasından Kocaman bir vefa çıkarabilseydi keşke! Varsın o vefa yine amatörde oynasaydı.
Biber gazı!
İtalya “deli gibi kriz”e girmiş, dibini görmüş, hatta teknokrat darbesine sarılmış memleket.
O yüzden bu haftadan itibaren gaz ve elektriğe zam yapıldı.
Kriz var ya; yüzde 1.5 kadar. (Su, bildiğim kadar bedava!)
Türkiye ise krizin teğet geçtiği cennet.
Elektriğe yüzde 9.6 (sanayide yüzde 4). Doğal gaza yüzde 9.8.
Organik ve sağlığa zararsız!
Not: Gaz-elektrik zammı, adaletsiz dolaylı vergi gibi: Zengine de aynı oran, fakire de! Çifte adaletsiz: İkisinin geliri ve giderindeki payı da eşitsiz: Zenginde küçük, fakirde büyük!