Tarih onu yazar, onu bilir: Kibrin sonu da kabir!..
Zamanında pek serttiler; şimdi kendince mert çıktılar!
Evren ile Şahinkaya; yataklarından posta koyarken, kimileri gibi, “Vallahi o muhtıra değildi; kendim, içimden geldi yazdım” diye gevelemediler; “Teşebbüs etmedik, darbe yaptık” dediler.
***
Üstelik artık o yalakaları da yok…
Paşam diye yerlere serilen, bebeklerine “Evren” diye isimler veren “yüzde 90 millet” de yok.
O TÜSİAD’lar, “biraz da biz gülelim” diyen TİSK’ler, MESS’ler yok…
Bizim çocuklar diye teşvik eden NATO, kontrgerilla Gladio, “copa ne gerek var, aslan gibi delikanlılar” dedikleri işkenceci polisler, askerler de yok.
Ellerinde ferman yok, sehpa yok, yaş büyütüp asacakları çocuk yok.
Medya yalamaları şimdi “İşte demokrasi: Hasta yatağından ifade verdiler” diye takla atıyor Paşasının önünde!
Saray soytarıları çoktan başka kapılara, kulplara yapıştı.
Ordu kuklalarının ipleri duruyor; kuklacısı değişti.
40-45 yaş üstündeki tüm AKP’liler, CHP’liler, MHP’liler ile seçmenleri; işte eski ANAP’lılar, DYP’liler, SHP’liler, SODEP’liler, Refahlı ve Faziletliler filan, ortalama yüzde 90 darbeye oy vermişti herhalde, istatistiğe göre.
Hiçbiri yok; hepsi arazi.
İnsan merak ediyor; o şartlarda Anayasa’ya hayır diyebilen yüzde 7 azınlık kimdi diye ve esas kimler değildi diye?
***
Harbiden çıkıp diyor ki Paşalar:
Konuşmayacağım. Biz gücü milletten aldık. Muhatabımız millet. 12 Eylül hesabını millete verdik. Tarihi olayları ancak tarih yargılar!
Bravo!
Öyle.
Çünkü bu yargılayan tarih değil, sadece takvim.
32 yılın yaprakları koparılmış. Ağacın gövdesi aynı.
12 Eylül öncesi binlerce insan yatıyor; başı hala kanında. 12 Eylül sonrası on binlerce olmuş.
12 Eylül sonrası binlerce hak yutulmuş; hala gasp çukurunda.
12 Eylül ekonomisi, 12 Eylül anayasası hala hüküm sahibi.
12 Eylül’e oy veren bir millet ve siyaset acil demokrat olmuş.
12 Eylül Diyarbakır işkencehanesinden bu yana 60 bin ölüye varmış Kandağı kurbanları.
12 Eylül’ün işkence, suikast, katliam kadroları, ANAP’tan DYP’ye, hatta SHP ve CHP’nin koalisyon ortaklıklarında elden ele itibarlı olmuş; Emniyet müdürü, Genelkurmay başkanı, Kuvvet komutanı, Jandarma şeyi, vali, bakan vesaire olmuş.
12 Eylül’ün sendika, toplu sözleşme, grev vizyonu baki.
12 Eylül YÖK’ünün bugün adı değişse dahi tadı yıllardır aynı.
12 Eylül’ün sesi olmasa da nefesi yerli yerinde.
Daha tarih o tarih olamadı.
Paşanın ömrü yetmez tarihin tarih olmasına.
Gencecik kurbanların üstünde 90’ları bulmuş bir ömür de yetmez.
O günler doğmamış on binlerce gencin ömrü bile yetmedi.
Tabii, talih aşırı uzun ömür verse bile, tarih sabretse dahi, takvim ilanihaye beklemez.
Nihayetinde, ne kadar kibrin olursa olsun, bir kabrin oluyor.
Kibirden ötesi var sanıyorsun; kabirden ötesi yok!
Kibir kubrunun varacağı yer de bir çukur.
Ama tarihten ruhunu kaçıramıyor, tarihin vicdanından pis lekeni çıkaramıyorsun!
Seninki ötekininkine, beriki seninkine bulanıp tarih kanalizasyonunda dolanıyor.
***
Paşa diyor ki, “Adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan asıp tarafsızlığımızı gösterdik”.
Doğrusu bire iki, ama ne fark eder?
Adalet ablanın terazi kefelerine ceset koymuş; denge olsun diye!
Diyelim çok kızdık; misal bir 12 Eylül referandumu, sağdan soldan asılmışların mektuplarını okuyup ağladık.
Sonra?
Tarihe şimdi ne diyeceğiz?
Ağladık ama yine sehpa istiyoruz, yine adam asmak istiyoruz desek, akşam hangi yüzle çocuğumuzla, torunumuzla yemek yiyeceğiz?
Askerlik yapmaktan tüyüp medya emir subaylığı yapmış yüzsüzlerin, gencecik çocukları yutan savaşa manşet düzen, idam gelsin diye şeyini yırtan, 12 Eylül-28 Şubat-27 Nisan muhipliği yaparken şimdi iktidara demokrat taklalar atan sonsuz soysuzsoytarılık devrinde?
Evren en azından, Öyle teşebbüs değil… Yaptık… deyiverdi.
Paşa yalnız mıydı paşa paşa yaparken?
Nerede insanlığın, hakkın, hukukun, özgürlüğün kollarını tutan o devlet, nerede o millet!
Neredesin sen?