Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        77 milyonun cumhurbaşkanı olacağını söyleyen bir cumhurbaşkanımız…

        Kimsenin ötekileştirilmeyeceğini söyleyen bir başbakanımız var.

        Bu çok iyi, çünkü öyle olmasalardı kim bilir ne olurdu!

        ***

        İkisi de istemedikleri konuşma yapan istemedikleri bir kişinin istemedikleri konuşma yapmasını istemedikleri için Adli Yıl Açılışı’na katılmıyor.

        Ben de olsam, iktidarda ve devletin her yerinde Adalet (üstelik Kalkınma bonusuyla) zaten varsa, başka yerde adalet aramam.

        Birimizin cumhurbaşkanı, diğerimizin başbakan olduğu bir yıl zaten yeterince adildir; başka adli yıla, hatta başka yıla da gerek kalmaz!

        ***

        Mağduriyet mevsimlerinde, muhtemelen Voltaire’in meşhur sözü herkesin işine geliyordu:

        Düşüncelerinize katılmıyorum ama onu ifade edebilme hakkınızı ölümüne savunurum!

        Voltaire, ölmüş geçmiştir!

        ***

        Cumhurbaşkanı alenen “O şahsın konuşturulmamasını” istedi.

        “Şahıs”, sevsek de sevmesek de, iki kez yüzde 58 ve yüzde 60’la Ankara Barosu Başkanı, sonra yüzde 50 oyla Barolar Birliği Başkanı seçilmiş.

        “Seçilmiş”e saygımız yerli yerinde!

        Cumhurbaşkanı bununla yetinmedi.

        Koskoca Yargıtay’ın Barolar Birliği Başkanı’nı konuşturup konuşmamak için oylama yapması da rezaletti ya; oyladılar, sonuçta “Voltaire” çıktı.

        Başbakan da ilanen, “Bunlar bir avuç Haşhaşi” dedi.

        12 yıllık iktidar, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı… ve yüksek yargıya “Haşhaşi” damgası.

        Yani paralel, hain, örgüt ve de üzerinize afiyet afyoncu, hem de tarihi manasıyla “assassin”, yani katil!

        O vakit neden duruyor ki emniyet güçleri; basacaksın, alacaksın içeri cüppeleriyle!

        ***

        Fakat kalbimizi, zihnimizi, vicdanımızı, muhakememizi nereye, kime kaçıralım sevgili dostum?

        Konuştuğunda hakikaten fazla konuşan ve konuşturulmak istenmeyen “Savunma Temsilcisi” Feyzioğlu’nun Konuşma Hakkı’nı savunuyoruz, tamam.

        Kendisi de, darbe heveslileri, işçileri işyerinde katledilmiş sermaye; dün paşacı bugün havuzcu olan, barajı daha yeni piknikçileri yutmuş işadamlarını candan savunduğu kadar herkesin konuşma hakkını savunmuş mu, savunur mu?

        Kaçış yok… Çıkış yok memlekette.

        O yanımızda safi Adalet; bu yanımızda da, üniversitede sorumluyken kimi genç öğretim üyesini kazımak, istemediği tezleri yok etmek, akademisyenin işiyle oynamak gibi vaziyet ve meziyetleri olmuş “konuşkan bir şahıs” var. (Bunları ayrıntıyla Baskın Oran yazdı!)

        Tabii ki herkesi savunma, herkesin de savunulma hakkı vardır da…

        Madeninde 19 işçisi katledilmiş patronun, suçun teknisyene ve “madende sigara içtiler” denerek işçilere atılmak istendiği bir şekille savunulmuşluğu da var.

        ***

        Zaten ne tuhaf, ne tuhaf…

        Konuşturmak istemeyen iktidardan devrin Çalışma Bakanı ile Enerji Bakanı da 2009’da (Soma gibi) Bursa’daki o madeni savunmakta Feyzioğlu ile birleşmiş…

        Fenerbahçe şeref tribünlerinden, işçi gömen ve piknikçi yutan baraj türbinlerine koşturan Özhavuz Bey’i pohpohlamakta, savunmakta da iktidar ile “muhalifi” Feyzioğlu yine birleşmiş.

        Yani onlar gibi konuşmak istemiyorsan…

        Onlar gibi sermayenin menfaatleriyle konuşmak istemiyorsan, bir işçiysen, bir ölü işçiysen misal, ikisi arasında kalıvermişsin işte!

        Git kendine başka adalet ara!

        ***

        Neden böyle diyorum?

        Çünkü o konuştu, şu konuştu, bu konuştu, şu da konuşsun da…

        Nasıl hala 12 Eylül Anayasası ile yönetiliyorsa memleket…

        Nasıl, sözde 12 Eylül yargılanırken bile YÖK, RTÜK gibi kurumlarına, darbecinin kendine biçtiği “Cumhurbaşkanı yetki ve görevleri”ne sarılıyorsa iktidar…

        Nasıl bir millet o darbeye yüzde 90’dan fazla oy vermiş olmanın utancını hala taşıyorsa…

        Ne iktidar, ne haşhaşi maşhaşi yargı, ne cumhuriyetçi-ulusalcı savunma üstatları 12 Eylül sonrası Adli Yıl Açılışı’ndaki utançla da hesaplaşmış durumda:

        Devrin Yargıtay Başkanı Turhan’ın 12 Eylül darbesi birinci yıldönümüne denk gelen konuşmasında, darbe için “Bu kıvanç verici ortamı sağlayan TSK’ya teşekkürü zevkli bir görev sayarım” dediği bir ülkede doğduk, yaşadık, ölüyoruz!

        O seçkin cumhuriyetten bu ileri demokrasiye geldik…

        Adalet yakamızı bırakmıyor!

        Diğer Yazılar