Sisi'ye tarihi tavır güzel de, şu Müşerref olmayaydı, iyiydi!
“Bunun tek adı, darbedir. Ve darbeler iğrençtir. Hiçbir darbe devrim filan olamaz. Darbe, her zaman her yerde karşı-devrimdir. Mısır’da olan da budur. Tam adı odur.”
Mısır’da (S. Arabistan organizasyonunda ABD destekli) Sisi darbesi olduğunda, bir saniye tereddüt etmeden, gazetenin basılmasını beklemeden, Habertürk internet sitesine anında yazdığım yazının başlığı ve girişi böyleydi.
O sırada, an itibariyle, burada iktidar henüz “darbeye darbe” dememişti.
Bu alıntıyı girişe koydum, çünkü az sonra okuyacaklarınızı bunu bilerek, hatırlayarak okumanızı rica ediyorum.
Çünkü tek yazınızla, tek cümlede size yafta yapıştıranlar, “Acaba yazmış mıdır” kuşkusu dahi duymadan, “Şunu da yazsaydın ya” falan filan diyebiliyor.
İşte dostum; o kadar çok yazmış ki adam!
***
“Bağımsız” Sabah gazetesi, New York’ta “perde arkasına ulaşarak”, Cumhurbaşkanı’ndan önemli bir haber verdi:
Darbeciyle aynı masaya oturmam!
Havuzdaki başka bağımsız yayın organları da bu haberi “Tarihi ders… Tarihi duruş” gibi başlıklarla verdiler.
“Haber”e göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’ta BM Genel Sekreteri’nin yemeğine katılmak üzere gitmiş, ama aynı masada, ABD Başkanı, İspanya ve Ürdün kralları ile çok sayıda başka devlet başkanının yanı sıra, önce üniformayla “darbe” yapıp sonra “siviller”le kendini Mısır devlet başkanı seçtiren Sisi’nin de bulunduğunu görmüş…
“Darbe ve darbecilere karşı tavrının net olduğunu, ilkelerine ters hareket etmeyeceğini, darbeci ile aynı masaya oturmayacağını, onları meşrulaştırmayacağını” söyleyip yemeğe katılmadan dönmüş.
***
Erdoğan’ın böyle ani, birden isyancı tavırları açıkçası hoşuma gidiyor!
“One minute” de öyleydi.
Ama sonuçta “Bir dakika”!
Nihayetinde bir Che değil!
***
Şimdi genellikle yine Sabah’tan seçtiğim bazı “eski” haberler (Tam tarihlerde ufak tefek yanlışlarım olabilir):
16 Haziran 2003: Erdoğan, Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref tarafından kabul edildi.
25 Ağustos 2003: Müşerref, Erdoğan’a bir mektup gönderdiğini belirtti: “İsrail’i tanımamız için Türkiye’den telkin alıyoruz. Türkiye üzerinde Yahudi lobisi etkili. Türk dostlarımız, Türkiye’nin İsrail’i tanımakla elde ettiği çıkarları dile getiriyor.”
20 Ocak 2004: Müşerref Ankara’da Başbakan Erdoğan ile de görüştü. Pakistan Devlet Başkanı, TBMM’de konuşma yaptı, girişinde (AKP’liler de) milletvekilleri ayakta karşıladı.
11 Temmuz 2004: Esra Erdoğan ile Berat Albayrak’ın nikahında Pakistan Devlet Başkanı Müşerref de şahitlik yaptı. Başbakan Erdoğan yabancı konukları tekne turunda ağırladı.
Eylül 2005: New York’ta BM zirvesi sırasında Erdoğan, Müşerref’le de bir araya geldi. Erdoğan, İsrail Başbakanı Şaron ile de görüştü. Şaron “Türkiye’nin İsrail ile Pakistan’ın bir araya gelmesinde gösterdiği çaba ve ev sahipliğinden ötürü” Erdoğan’a teşekkür etti. Yahudi dernek temsilcileri de Erdoğan’a İsrail-Pakistan görüşmelerine ev sahipliği yaptığı için teşekkür etti.
Bir yıl önce Erdoğan’a “Cesaret Madalyası” veren ABD Yahudi Kongresi bu kez Müşerref’i konut etti, bir konuşma yaptırdı. Müşerref bir yıl önce Davos’ta Şaron ile sıcak bir şekilde el sıkışmıştı.
Ekim 2005: Erdoğan, Pakistan Devlet Başkanı Müşerref tarafından kabul edildi. İki lider iftarı hurmayla açtı.
Şubat 2007: Erdoğan, Müşerref onuruna öğle yemeği verdi. İlk kez bir devlet başkanı ile protokol dışı bir basın toplantısı yaptı. Erdoğan, Beşiktaş Başkanı Bilgili’nin gönderdiği Kartal heykelciği ile İlhan Mansız’ın forması ve şapkasını Beşiktaşlı olan Müşerref’e hediye etti.
(Yıldırım Demirören de arkasında Müşerref yazan Beşiktaş forması hediye etmişti bir ara. Çarşı “darbeci” diye yargılanıyor ama “esas darbeci”ye formayı verenler başkaları!)
29-30 Nisan 2007: Müşerref, Karzai, Sezer, Erdoğan Ankara’da bir araya geldi. Sezer’in verdiği yemeğe Erdoğan da katıldı; Erdoğan da Müşerref ve Karzai onuruna öğle yemeği verdi.
15 Temmuz 2007: Amerikan Yahudi Kongresi Başkanı Rosen, “Pakistan’da Lal Mescidi’ndeki İslamcı teröristlere ordunun yaptığı baskından dolayı Müşerref’i kutladı. Lal Mescidi’nde 50’den fazla öğrenci ile imam Abdürreşid Gazi öldürüldü.
14 Ağustos 2007: Erdoğan, Müşerref’i telefonla arayarak Pakistan’ın bağımsızlık gününü ve Müşerref’in aynı güne denk gelen doğum gününü kutladı.
28 Aralık 2007: Erdoğan, Benazir Butto’nun suikast sonucu ölümü nedeniyle Müşerref’i arayarak başsağlığı diledi.
5 Kasım 2012: Pakistan’ı terk etmiş olan eski devlet başkanı Müşerref, KKTC’den Türkiye’ye geldi, Başbakanlık’ta Erdoğan ile bir saatten fazla görüştü. İki gün sonra da Beşiktaş Kulübü’nde Fikret Orman’ı ziyaret etti.
***
Müşerref Paşa, unutmadıysak, 12 Ekim 1999’da Pakistan’da askeri darbe yapıp 2007’ye kadar aynı anda hem Genelkurmay Başkanı kalıp hem Devlet Başkanı olan muhterem.
Dünyadaki diğer darbeciler arasında, Kasım 2007’de, zaten darbeyle iktidarken bir daha darbe yapıp yine Anayasa’yı askıya alması, olağanüstü hal ilan etmesi, binlerce kişi tutuklatması ve yeni cinayetler ile temayüz etti.
2008’de mecburen bırakıp yurtdışına gitti; “emekli darbeci paşa” iken bile 2012’de Ankara’da yüksek düzeyde kabul gördü.
Erdoğan ona başsağlığı dilemişti ya…
İlkinde Butto’nun kurtulup 135 kişinin öldürüldüğü, diğerinde Butto’nun da yok edildiği suikastlardan sorumlu tutuluyordu, Ankara’da buyur edildiği 2012’de de!
Görüldüğü gibi, “Darbecimiz” hem devlet başkanı, hem de aynı anda darbe üniformasıyla Genelkurmay Başkanı iken, düğünden derneğe, çok sayıda yemekte onunla aynı masada oturuldu, aynı kubbe altında afiyetle yendi.
2007’den itibaren bir de çifte darbeciydi.
Ve “Bu adam darbeci. Darbecilerle aynı masaya oturmam. Onu meşrulaştırmam. İlkelerimiz böyle” deyip kimse o masalardan kalkmadı!
***
İlkeler, tavırlar, “manşetler” güzel de…
Şu Müşerref olmayaydı, iyiydi!
Tarihi duruş harika da, tarih bir de onu yazmamaydı!
Not: Sabah’ın havuzunda bir de Erdoğan’ın, Müşerref’le son toplantısından hemen önce, 8 Ekim 2012’de Yıldız Teknik’te öğrencilere yaptığı şu konuşma da var; tamamen ayrı konu ama bir gün şahısları karıştırmayın diye not ettim:
“Çocukluğumda, annem bir yere gitmişse, karşı komşumuz Müşerref Teyze’nin bizi hemen kendi çocuklarıyla alıp yıkadığı günleri hatırlıyorum. Annem de onun çocuklarını bizimle beraber yıkardı. Biz böyle yetiştik. Şimdi böyle bir şey var mı? Yok.”
Kasımpaşa’da oturan Müşerref Teyze’ye de sormuşlar bu haberi geliştirmek için. Demiş ki:
“Onu kendi çocuklarımdan ayırmadım. Çocuklarıma çok yardım ederdi. Çünkü onlar engelliydi. Hala evladım gibi severim. Onu en son lise yıllarında gördüm. Keşke bir ziyaretime gelse.”