Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Fikirler düşünen insanların sadece eserleri değil aynı zamanda onların

        varoluşlarını ifade ediş biçimleridir. Fikirler gerçek bir aydın için

        öncelikle bir kimlik meselesidir. Ülkemizde eşine çok az rastlanacak kadar

        özgün fikirleri ve kimliğiyle hem Türk entelektüel hayatına ve hem de

        milliyetçi düşünceye damga vurmuş gerçek bir aydını kaybettik.

        FİKİR ADAMI OLMAK

        Geçtiğimiz Cumartesi gecesi kaybettiğimiz kıymetli bilim ve fikir adamı

        Dr. Durmuş Hocaoğlu tam da böyle bir şahsiyettir. Yani fikirleriyle,

        inançlarıyla tutarlı bir şekilde kendini ifade etmiş bir düşünce adamı.

        Bütün hayatını idealistçe yaşamış, kendisini okumaya, okuduklarıyla

        eleştirel bir bakış açısıyla hesaplaşmaya, yeni fikirler elde etmek için

        uğraşmaya çalışan, tabiri caizse didinip çırpınan bir aydın, bir dava

        adamıdır.

        Durmuş Hocaoğlu'nun bir fikir adamı olarak bireysel tarihi, bizim

        toplumumuzdaki "aydın dramını" en iyi yansıtan örneklerden birisi olarak ele

        alınabilir. Yakından bakınca ilginç bir durumdur bu. İlginçtir, çünkü

        Anadolu'nun küçük bir şehri olan Bayburt'tan gelip ne için olduğunu bilmeden

        mühendis olmak için girdiği İTÜ'den mezun olduktan sonra şu soruyu sorar

        "Neden mühendis oldum? Oysa ben dünyayı toplumu ve insanı anlamak

        istiyordum".

        1980lerin başında yaptığımız uzun tartışmaların birinde "kalkınmanın bir

        mühendislik meselesi olmadığını anladım" demişti. İlk bakışta ilgi alanı

        dağınık görünüyordu. Fizikten felsefeye, tarihten siyasete kadar çok geniş

        bir sahada yoğun bir çalışma içindeydi. O bunu bir "Grand teori" ihtiyacı

        ile açıklıyordu.

        Sorduğu sorular okuduklarıyla beraber derinleşip daha anlamlı cevaplar

        aramaya yöneldiğinde bu O'nu İstanbul Üniversitesi felsefe programında önce

        yüksek lisans sonra doktora yapmaya yöneltti. Boğaziçi Üniversitesinde

        yüksek lisansta fizik çalıştı. Bireysel çabalarıyla bu formal çalışmalarının

        oldukça üzerinde bir yere gelmişti. Önce " fizik-metafizik" meseleleri

        üzerinde kadim Yunan'dan günümüze uzanan birçok tartışma konusunu el aldı.

        Bu konuda tam bir "ansiklopedist" bir tutuma sahipti. Bunlarla yetinmedi,

        çağdaş fizik teorisine vukufiyetiyle yeni cevaplar aramaya girişti. Stephen

        Hawking üzerine yaptığı eleştirel çalışma eşine benzerine rastlanmayacak

        cinstendi.

        Çalışmalarının ikinci önemli boyutu bilimsel teori ve yöntem sorunları

        ile ilgilidir. Bu alanda çalışmanın zorluğu bilhassa tabiat bilimlerindeki

        gelişmeleri takip edememekle ilgilidir. Hocaoğlu'nun matematik ve fizik

        bilgisi sosyal bilimlerin metod sorunlarına derinlemesine nüfuz etmesini

        kolaylaştırdı.

        Üzerinde durduğu üçüncü mesele tarih, tarih felsefesi ve milliyetçilik

        konularıyla ilgilidir. Bu çerçeve bilhassa küresel süreçte millet, milli

        devletin karşılaştığı sorunlar ve dünyanın yaşadığı değişim meselelerini

        kapsamaktadır.

        Aydının Dramı

        Durmuş Hocaoğlu milliyetçi bir düşünce adamıydı. Tarihe, kültüre ve

        topluma milliyetçilik meselesinin gelişmesi etrafında katkı yapmak ve

        değerlendirmek için aralıksız çalıştı. Felsefeyi hakikati aramak için bir

        yol, bilimi ise kendi gerçeğimizi ve sorunlarımızı anlamak için bir imkân

        olarak görüyordu. Ona göre milliyetçilik bu yöntem ve imkânların farkında

        olarak, onlardan beslenerek bu ülkeye katkı yapacak bir fikirdi.

        Hocaoğlu'nun kaybıyla ben bir dostumu, ağabeyimi kaybettim. Ülkem ise

        kendisi için düşünen fikir çilesi çeken ciddi bir düşünce ve bilim adamını

        kaybetti.

        Aydının dramı şurada ortaya çıkıyor: Yazdıklarına söylediklerine bir

        eleştiri gelmiyorsa, ifade ettikleri bir yankı bulmuyorsa, ülkenin okuyup

        yazanları gündelik kısır tartışmaların içinde kaybolmuşlarsa karşılaşılan

        durum tam bir dramdır. Bilime felsefeye fikre uzak bir ülkede aydın olmak

        aynı zamanda bütün bu emekler ve çabalar, okumalar yazmalar bir işe

        yarayacak mı sorusunu da akla getirir.

        Ona gösterilecek en güzel saygı ifadesi sanırım bir duanın yanında

        yazdıklarıyla, kitaplarıyla, makaleleriyle ve eserleriyle tanışmak

        olacaktır.

        Diğer Yazılar