'İstanbul dünyadaki en riskli 10 şehirden birisi'
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, "Olası İstanbul depremi için Ekrem Bey ve ilçe belediye başkanları ile görüştük, prensipte anlaştık. Haftaya çalışmalara başlıyoruz. İstanbul dünyadaki en riskli 10 şehirden birisi" açıklamasında bulundu. Özhaseki, "İstanbul'u kısaca özetleyecek olursak 5,8 milyon civarında bağımsız birim var. Bunun 1,5 milyonu riskli görünüyor. Ama 600 bin konut ilk etapta çok daha riskli ve yıkılabilecek bir yapı gözüküyor. Bizim bir an önce ne yapıp edip, önce 600 bin bağımsız birimin, akabinde de ikinci sırada da riskli görünen 1,5 milyon yapıyı dönüştürmek gibi bir mecburiyetimiz, zorunluluğumuz var" ifadelerini kullandı
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Yerinde Dönüşüm Projesi'ne ilişkin olarak, kendi nezaretlerinde başlayan, denetledikleri işlerin herhangi bir şekilde aksaması ve yarım kalması durumunda, TOKİ'nin devreye gireceğini ve bütün vatandaşların binalarını TOKİ'nin tamamlayacağını bildirdi.
Özhaseki, İller Bankası Sosyal Tesisleri'nde Ankara temsilcileri ile bir araya geldiği toplantıda, deprem bölgesinin birinci öncelikleri olduğunu belirterek, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde 680 bin konutun, 170 bin civarında iş yeri gibi tek katlı yapıların yıkıldığını ve maddi hasarın çok büyük olduğunu kaydetti.
"Her birisini aynı şekilde belediye ihaleleriyle rezerv alanlarda yapacak olsanız neredeyse 110 milyar doları buluyor." diyen Özhaseki, şu anda kendilerini daha çok ilgilendiren ve zorlayan bir konunun geçici barınma alanlarında yaşayanların durumu olduğunu söyledi.
Habertürk TV Ankara temsilcisi Fevzi Çakır, Bakan Mehmet Özhaseki ileÖzhaseki, "Geçici barınma alanlarında 1 milyon 903 bin kişi var. Bu vatandaşların 55 bini çadırlarda kalıyor, 79 bini yurtlarda, sosyal tesislerde kalıyor. Konteynerlerde 467 bin kişi kalıyor. Kira yardımı yapılan da 1 milyon 301 bin kişi var. Bundan dolayı birinci işimiz bu insanları konutlarına kavuşturabilmek. Konutlarında huzurla yaşayabilmek diye düşünüyorum." diye konuştu.
"İSTANBUL DÜNYADAKİ EN RİSKLİ 10 BÜYÜKŞEHİRDEN BİRİSİDİR"
Özhaseki, ikinci önem verdikleri ve dikkatlerini yönlendirdikleri konunun İstanbul olduğuna dikkati çekerek, "İstanbul bir noktada Türkiye demek. Orada olabilecek bir sıkıntı herhalde kolay kolay atlatılamaz. O yüzden bizim bütün dikkatimiz, bütün çabamız, enerjimiz de olası bir depreme yakalanmadan önce hazırlık içerisinde geçirmek ve gece gündüz demeden İstanbul'u depreme hazırlamak. İstanbul dünyadaki en riskli 10 büyükşehirden birisidir. Bunu hiç kimse unutmasın." ifadesini kullandı.
İstanbul'da 39 ilçede kentsel dönüşümün yapıldığını, 2012'den itibaren Kentsel Dönüşüm Yasası çıktıktan sonra 800 bine yakın binanın yenilendiğini kaydeden Özhaseki, bir taraftan da şu anda devam eden çalışmalar olduğunu söyledi. Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstanbul'u kısaca özetleyecek olursak 5,8 milyon civarında bağımsız birim var. Bunun 1,5 milyonu riskli görünüyor. Ama 600 bin konut ilk etapta çok daha riskli ve yıkılabilecek bir yapı gözüküyor. Bizim bir an önce ne yapıp edip, önce 600 bin bağımsız birimin, akabinde de ikinci sırada da riskli görünen 1,5 milyon yapıyı dönüştürmek gibi bir mecburiyetimiz, zorunluluğumuz var. Bunu üzerimize büyük bir vazife olarak görüyoruz. Anadolu yakasında 150 bin konutluk, Avrupa yakasında da 200 bin rezerv alanlar tespit ettik. Bunları da çok hızlı bir şekilde devreye sokmak durumundayız."
"DEPREM SİYASET ÜSTÜ BİR DURUM"
Yarısı Bizden Kampanyası'nda İstanbul'da 1 milyon 20 bin bağımsız bölüm için müracaat olduğunu belirten Özhaseki, sakinlerinin yüzde 100 bir araya geldiği, anlaştığı apartmanlardan başlayacaklarını ve yüksek riskli binaları yıkıp yapacakları bir sıralama gözeteceklerini anlattı. Özhaseki, şöyle devam etti:
"Bizim kaybedecek bir saniyemiz bile yok. Deprem siyaset üstü bir durum, üzerine siyaset yapılacak bir durum değil. Geçenlerde Ekrem Bey geldi, onunla da konuştuk. İlçe belediye başkanı arkadaşlarımızla da bir araya geldik. Özellikle AK Parti'li arkadaşlarımızla da bir araya geldik. Prensipte anlaştık, haftaya çalışmalara başlıyoruz. İstanbul için belki özel bir birim kurarak, baştan sona düşündüklerimizi en hızlı bir biçimde yapmamız gerekiyor. Daha önce ki kentsel dönüşüm yapılan yerlerde karşımıza çıkan ne kadar sorun varsa onların hepsini biliyoruz. Bunları aşacak şekilde de tedbirler aldık ki belki de çok ciddi yasalar ortaya koyarak, hızlı bir biçimde bizim İstanbul'u depreme hazırlamamız gerekiyor."
"BİN YILLIK ANADOLU MEDENİYETİNDE KARŞILAŞILAN EN BÜYÜK FELAKET"
Özhaseki, 6 Şubat depreminin, "asrın afeti" olarak tarif edilse de kendisinin 1000 yıllık Anadolu medeniyetinde karşılaşılan en büyük felaket olduğunu düşündüğünü dile getirdi.
Depremden etkilenen 11 il olduğunu, çevresindeki 7 ilin de önemli ölçüde etkilendiğini belirten Özhaseki, depremden etkilenenlerin sayısının 14 milyonu bulduğunu, bağımsız birim olarak 850 bin konut ve iş yerinin yıkıldığını, 51 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini anlattı.
Özhaseki, zor bir dönem yaşandığını, felaketin altından kalkabilmenin de kolay olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"320 bin bina yıkılmış, 2, 3 ve 5 katlı. Toplam 850 bin ediyor. Bağımsız görüldüğünde bina olarak 320 bin. Siz bu depremi önceden haber alsanız, bir gün önceden her binanın başına 10 kişi koyacak olsanız, 3 milyon 200 bin kişiyi orada tutmanız gerekir. 10 kişinin de kocaman binaya yapacağı bir şey yok. Belki her birine 10 tane iş makinesi gerekir. Her bina başına 100 kişi koyacak olsanız, orada 32 milyon insan gerekir. Böyle bir imkan dünyanın hiçbir yerinde yok."
Depremin olduğu ilk dakikalardan itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışmalar yürüttüğüne dikkati çeken Özhaseki, parti, bakanlar ve devletin tüm kurumlarının yoğun çalıştığını dile getirdi.
Bakanlık olarak deprem olduktan sonra hemen sert zeminler üzerinde uydu kentler kurulabilecek rezerv alanları tespit çalışmasına başladıklarını ve ufak tefek artçıların etkilemeyeceği bir biçimde inşaat çalışmalarının hızla devam ettiğini hatırlatan Özhaseki, şu bilgileri verdi:
"Şu ana kadar 179 bin konutun ihalesi yapıldı, yüzde 90'ı başladı. Büyük bir bölümünü bu senenin sonuna doğru teslim edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanı'mız bu rakamın 319 bine çıkarılmasını istemiş, bunun için de arkadaşlarımız o konuda hızlı bir şekilde çalışıyor ve 319 bin konutu başladığı günden itibaren bir sene içerisinde teslim edeceğiz. Geçici barınma alanlarında kalan vatandaşlarımızın hepsini o bölgeye taşıyacağız."
"REZERV ALAN YOKLUĞU VAR"
Özhaseki, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya'da vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları, partililer ile bir araya gelerek bölge için istişarelerde bulunduklarını, vatandaşlardan memleketlerinde kalma talebi gelmesi üzerine Yerinde Dönüşüm Projesi'ni hayata geçirdiklerini ifade etti.
"Vatandaş yerinde dönüşüm istiyor ama bir taraftan da rezerv alan yokluğu var. Sizin elinizde geniş alanlar yapabileceğiniz, yeni şehirler kurabileceğiniz alanlar yok ki. Hatay da bile mecburen orman vasfını yitirmiş arazilere girmek zorunda kaldık." diyen Özhaseki, Anadolu'da 100 metrekarelik bir evin maliyetinin 1 milyon lira, metrekaresinin de 10 bin lira olduğunu, bakanlığın 100 metrekarelik evin yarısını hibe verdiğini, yarısını da kredilendirdiğini bildirdi.
"Bütün kredilerin ödemesi, 2 yıl inşaat süresince ödemesiz, sonra 10 yıl ödemeli ama sıfır faizle. Sanki vermiş olduğumuz 1 milyon lira vatandaşa tamamı hibe gibi gözüküyor. Eğer yıkılan ev 150 metrekareden fazla ise kredi miktarını 800 bine çıkarıyoruz. Dükkanlar içinde ayrı bir sistem var. İnternet ortamında yayınlıyoruz." ifadelerini kullanan Özhaseki, bu projenin şehirlere çok faydası olduğuna, yerinde dönüşümle birlikte şehirlerde ekonominin canlanacağına işaret etti.
"YERİNDE DÖNÜŞÜM YERELDEKİ MİMAR, MÜHENDİSLERİ HAREKETLENDİRİYOR"
Rezerv alanlarda yapılan 3 bin, 5 bin konutluk yerler için genellikle bu işi üstlenecek firmaların fabrikalarla anlaştığını, bunun şehre faydasının olmadığını dile getiren Özhaseki, "Yerinde dönüşüm başladığı zaman yereldeki mimar, mühendisler hareketleniyor. Yerel müteahhitlik grupları hareketleniyor. İstihdam çıkıyor, ihtiyaç duyulan inşaat malzemesi çevredeki tüccarlardan, esnaftan alınıyor. Müthiş şekilde ekonomide canlılık doğacak diye düşünüyoruz." dedi.
Şehirlerin yeniden inşasında 4 kırmızı çizgilerinin olduğunu vurgulayan Özhaseki, "fay hatları", "sel yatakları", "sıvılaşma" olan yerlerde yapılaşma yasakları bulunduğunu, binaların yapım aşamasında "sıfır tolerans" göstereceklerini ve sıkı denetim yapacaklarını söyledi.
Yerinde Dönüşüm Ofisleri'nin 22 yerde hizmet verdiğini belirten Özhaseki, imar planları hususundaki ihtilafların da bu ofislerde halledileceğini anlattı. Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü:
"'Mimarlık, mühendislik ofislerinde masraf olur yapamam' diyenler varsa onlar için arkadaşlarımız TOKİ'den 15 kadar da proje hazırladı. Onların mimarlık, mühendislik hizmetleriyle ilgili ne kadar detay varsa hepsini hazır ettik. Bu projeleri de alıp kullanabilecekler. En önemlisi de orada yapılacak inşaatları ruhsattan iskan sürecine, vatandaşın oturacağı alana kadar, her türlü inşaat faaliyetlerini, orada denetleyeceğiz ve takip edeceğiz. Bizim nezaretimizde başlayan denetlediğimiz işler, herhangi bir şekilde aksar ve yarım kalırsa TOKİ devreye girecek ve bütün vatandaşların binalarını TOKİ tamamlayacak."
"SAATTE BİN KİŞİ MÜRACAAT EDİYOR"
Özhaseki, Yerinde Dönüşüm Projesi'ne müracaatları pazartesi günü saat 14.00-15.00'te açtıklarını, aradan 38-40 saat geçtiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Yerinde Dönüşüm Projesi'ne şu ana kadar başvuran vatandaş sayısı 36 bin 825. Yani neredeyse saatte 1000 kişi müracaat ediyor. Demek ki doğru yoldayız, doğru işler yapıyoruz. Onun içindir ki vatandaş hızla müracaat ediyor. Önümüzdeki günlerde bu müracaatların ne kadar olacağını göreceğiz. Orada bu inşaat faaliyetleri başlayacak sonra da rezerv alanları bir daha gözden geçirip ona göre yapacağız. Amacımız bir an önce şehirlerin normale dönmesi ve dışarıda kalan vatandaşlarımızın güvenli konutlara kavuşması. Bunun içindir ki yerinde dönüşüm yapmak isteyen vatandaşlarımıza her türlü katkıda bulunacağız. Sadece bağış ve hibe olarak değil, kredi olarak da aynı zamanda onların tip sözleşmelerinin hazırlanmasında, denetiminde her bir safhada yardımcı olacağız."
SORU-CEVAP
SORU: Rezerv yapılarla ilgili detaylı bilgi verdiniz ama fay hatlarının bulunduğu alanlara herhangi bir yapılaşmaya izin verilmeyeceğini belirttiniz. Bu fay hatlarıyla ilgili nasıl bir koruma tedbiri yapılacak? Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde değil, daha sonraki yıllarda buralarda konut yapılması nasıl önlenecek? Diğer taraftan, Yerinde Dönüşüm kampanyasından yararlanmak için yüzde 50 + 1 sınırı var bildiğimiz kadarıyla. Bu yüzde 50 + 1 kabul ettiğinde oradaki bina yerinde dönüşüme giriyor, ama kabul etmeyen vatandaşlar isterlerse TOKİ’nin kendi kampanyasından da faydalanabilecekler mi?
BAKAN ÖZHASEKİ: Evet, fay hatları zaten imar planlarına işleneceği için, bundan sonra oraya yapı izni verebilecek cesarette bir Allah’ın kulu olacağını ben zannetmiyorum. Çünkü bununla ilgili cezai müeyyideler de gelecek yapılacak yasada. Orası işlenmiş olarak imar planında kalacak ve hiç kimse oraya bir daha yapı yapamayacak. Sıvılaşma olan yerde de yapamayacak, fay kırıklarının olduğu yerde de yapamayacak. Bunlar imar planlarına işlenecek zaten, bunda sorun yok.
Oradaki vatandaşlarımızla ilgili de eğer çevrede yaptığımız yerlerde, bizim başlayacağımız yerler var. Mesela Hatay Merkez’de, Adıyaman Merkez’de, Kahramanmaraş’ta ve bir de Malatya’da; şehrin birinci ring diye tarif edebileceğimiz meydanından başlayan ilk etaplı, herkesin dikkat kesileceği alanlardaki inşaatı bizler yapacağız. Onları biz üstlendik. İstiyoruz ki, oradaki yöresel mimariye uygun olarak bunları yapalım, bir örnek teşkil etsin. İkinci etaplı, arkaya doğru, çeperlere doğru uzanan tarafta da vatandaş kendi evlerini yaparken, bizim yaptığımız mimari tarzı da örnek alsınlar. Ve o bölgelerde inşallah, haftaya zannedersem Malatya’dan başlayacağız. Öbür hafta Kahramanmaraş, daha sonra Hatay Merkez’deki inşaatlarımıza da başlıyoruz. Bunları kısa süre içerisinde tamamlarız ve bunlar da herkese örneklik teşkil eder diye düşünüyoruz.
Söylediğiniz, Yerinde Dönüşüm konusuyla ilgili 50 + 1 şartımız var. Yani diyoruz ki, vatandaş, eğer bir binada 10 kişiyse, en azından 5 kişi bir araya gelsin. Gelmezse ne olur? O beş kişinin bir araya gelmesi bizler için yeterli. Biz ortak bir hesaba, inşaat başladığında, hak ediş karşılığında paraları yatırmaya başlarız. Vatandaştan da daha sonra, kredi miktarını tapusuna şerh koyarak isteriz. Ki zaten, onu ödemekte güçlük çekilmez. Neredeyse 2 sene sonra, 10 yıl vadeyle, 3 bin küsur lira aydan aya ödeyeceği para da herhalde çok ciddi bir rakam olarak vatandaşı yormaz diye düşünüyorum ben. Orada kimsenin gönlüne bırakacak halimiz yok, bir an önce hayatı normalleştireceğiz. Eğer vatandaş orada kalmak istemezse, doğru, rezerv alandan verebiliriz hiçbir problem yok… Bazen fay kırıkları üzerinde yerler var, oralara yapı yasağı geldiği için, vatandaşın hakkını nereden vereceğiz, rezerv alandan vereceğiz. Bizim yaptırdığımız konutlar en fazla 5 katlı olacak. Peki, 7-8 katlı yerler var, oradaki vatandaşın hakkını nasıl koruyacağız? Eğer zemin müsaitse, taban alanını genişleteceğiz. Buna şehircilikte taks diyoruz. Taban alanını genişleterek, yine 5 katta çözmeye çalışacağız. Değilse, en son çare olarak, vatandaşlar arasında kura çekip, kalan kısmı rezerv alanlardaki yapı konutlarına taşıyacağız.
SORU: Özellikle bu malum deprem sonrasında afet nedeniyle imar fonu kurulmuştu. Buradan da finansa edilmesi planlanıyor bu yerinde dönüşüm projesinin. Buradan da denetim elbette bu kadar mevcut şartlarda pek mümkün gözükmüyor. Bunun için bir kaynak fonu kuracak mısınız? Yanlış bilmiyorsam, deprem konusunda da bir görüşme yapılmıştı. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretinde de ilgili bir imza atılabilir. Bu konu ile ilgili bir destek gelecek mi? İkincisi, deprem bölgesinde çok ciddi bir inşaat faaliyeti var. Daha da artacak. İstanbul’da yeniden dönüşüm seferberliği sürüyor. Türkiye’nin birçok yerinde çalışan şantiyeler var. Ama deprem bölgesinin hızlı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için ciddi bir de inşaat sektöründe istihdama ihtiyaç var. Yani diğer bölgelerden buraya aktarım yapıldığı zaman diğer bölgelerdeki inşaatların aksaması söz konusu. Buradaki inşaat sektörü ile ilgili bir istihdam modeli planlıyor musunuz?
BAKAN ÖZHASEKİ: Arkadaşlar, haliyle biraz önce de ifade ettim. Ne kadar büyük bir hasarla karşı karşıya olduğumuzu. İnsan söylerken bile ürperiyor. Büyük bir rakam karşımızda. Tabi çok önceden de geçtiğimiz yıl bütçe yapılırken bu öngörülüp de deprem için şöyle bir parası alın gibi bir mantıkla da hareket etmek mümkün değildi.
Şimdi yapılacak tek şey şu; Birincisi maliyet. Bildiğiniz gibi kendi içerisinde bir çalışma yapıyor. Bir takım ekspertizcilerle birlikte bütçeyi genişletmeye çalışıyor. İkincisi biz kurumlar olarak, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak elimizde ne kadar imkân ve kabiliyet varsa hepsini bu bölgeye sarf etmeye çalışıyoruz. Bir taraftan İller Bankası, bir taraftan Emlak Bank, bizde olan Yapı İşleri gibi, Kentsel Dönüşüm Alt Yapı Müdürlüğü gibi bütçesi olan Emlak Konut gibi, bütçesi olan ne kadar birim varsa ellerindeki bütün imkân ve kabiliyetlerin tamamını depreme doğru yönlendiriyoruz. Bir taraftan yurt dışında görüşmeler yapılıyor. Birleşik AB birlikleri dahil olmak üzere deprem bölgesine yardımcı olmak istediklerini söylediler. Ne kadar bir imkân varsa bilmiyorum, ama onları da bu bölgede kullanacağız. Bir taraftan hayırseverlerin bağışları var. Televizyonlarda yapılan kampanyalarda belli rakamlar vaat edildi. Büyük bir kısmı da zannedersem İçişleri Bakanlığı’na, AFAD hesabına yatırıldı. Oradan depremzedelerin şu anda ihtiyaçları karşılanıyor. Kirada oturanların kirası veriliyor. Her türlü sıkıntıları oradan gideriliyor. Ama beni arayarak, ‘Ben ailemiz adına 100 konut yapmak istiyorum, 200 konut yapmak istiyorum’ gibi sözlerle bağışta bulunmak isteyenler var. Büyük firmalar, mesela TOBB 1000 konut yapmak istiyor. Bunun gibi hayırseverlerin de imkânlarını ve kabiliyetlerini oraya kullandıracağız.
Elimizde ne kadar imkân varsa, yurt dışından, yurt içinden neler seferber edebilirsek hepsini burada kullanmak istiyoruz. Bundan başka hiçbir çaremiz yok. Çünkü altından kalkılamayacak bir rakam var. Biraz önce söyledim. 110 milyar dolar gibi ortada bir hasar var. Ben daha işyerlerin, fabrikaların, o imalattan, üretimden mahrum kaldıkları bölümleri hesaplayarak hiçbir şey söylemedim. Sadece maddi hasardan, bina yapımından bahsederek söyledim bu hasarları. O yüzden bütün imkânlarımızı oraya seferber edeceğiz. Millete tabi ki bu arada bir takım yükler düşüyor. Allah kolaylık versin. Onu birçok insan da gönüllü olarak zaten daha önce de söylemişlerdi ki; biz de katkıda bulunalım, başka çaremiz yok demişlerdi. İşte onlarla inşallah bu yarayı saracağız. Tabi bir zorluğumuz da bu kadar inşaatın bir anda yapıldığı ortamda doğabilecek olan bir takım sıkıntılar.
Şimdi TOKİ ile övünüyoruz. İftihar ediyoruz, övünüyoruz. TOKİ’miz son 20 yılda 1 milyon 250 bin kadar konut yapmış. Bunu 20 yıla bölerseniz yıllık 60 bin gibi bir kabiliyet var. Emlak Konut, Yapı İşleri, bizdeki bulunan o büyük devasa binalar yapan Yapı İşleri var. Onların da kabiliyetlerini koyarsanız, normalde 100 bin konutluk bir kabiliyet gözüküyor. Kapasite gözüküyor. Ama biz bir senede 319 bin konutu yapacağız diyoruz. Akabinde yerinde dönüşecek vatandaşlar için de binlerce sayıdan bahsediyorum. Ve bir taraftan da herhalde bir seneye kalmaz İstanbul’da da inşaatlara başlarız. Orada da karşımıza bir tablo çıkacak gibi gözüküyor.
"MALZEMEDEN YANA SIKINTI OLACAĞINI ZANNETMİYORUM, İŞÇİLİKTEN YANA BİR SIKINTI DOĞACAK GİBİ GÖZÜKÜYOR"
Ben malzemeden yana herhangi bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Çünkü inşaat sektörü Türkiye’de çok güçlü. Dünyanın dört bir tarafından iş alıyorlar. Türkiye’nin dışarıya götürüp, orada da kullanıyorlar. Onları iç piyasaya yönlendirdiğimizde zannedersem malzemeden yana bir sıkıntı doğmayacak. Ama işçilikten yana bir sıkıntı doğacak gibi gözüküyor. İstanbul’da bile inşaatlarda bir takım usta sıkıntılarının doğduğunu da duyuyoruz. Kısa süreli sertifika vermek üzere herhalde Milli Eğitim’le de anlaşıp, orada kurslar düzenleyerek o bölgede çalışmak isteyenler için de yeni imkânlar da sağlamış olacağız ki bu açığı giderelim.
Bakın Çevre, Şehircilik İklim Bakanlığı olarak başta önceki dönem sayın bakanımız olmak üzere burada bulunan bakan yardımcılarımız, ilgili genel müdürlerimiz ve bütün Türkiye’nin her yerinden oraya sevk ettiğimiz binlerce Çevre Şehirciliğin elemanları emin olun orada 3-4 ay boyunca kaldılar. Ve gece gündüz çalıştılar. Kolay bir şey değil. Ben mesela herkese gidip bir çadırda yaşasınlar. Devlet 3 öğün yemek de veriyor. Sabah kahvaltı da veriyor. Ama lütfen bir çadırda 3 gün yaşamak nasıl oluyor, bir gidip görün. Şimdi o bölgelerde gidip İzmir’den, İstanbul’dan bizim ekipleri gönderiyorsunuz. Bunlar bir şey değil. O yüzden teşekkür etmek lâzım. Ve şurada dikkat edersiniz dördüncü bakan yardımcımız yok. Onların tek sebebi, Kentsel Dönüşüm Alt Yapı Genel Müdürlüğü’müzü Sayın Cumhurbaşkanımıza ben bakan yardımcısı olarak teklif ettim. Ve o arkadaşlarla özellikle kendisiyle anlaştım, 6 gün deprem bölgesinde kalacak, bir gün evine gelecek diye. Ve kendisini aradığımda dedim ki, eğer 6 gün deprem bölgesinde kalmaya ve bir evine dönmeye razıysan seni Cumhurbaşkanımıza teklif edeceğim dedim. Bu arkadaş bakanlık kurulduğu günden itibaren bütün kentsel dönüşümlerin inşaatların başında olan bir arkadaş. İşi bilen bir arkadaşımız. Çok güzel oldu. Vatandaş orada kendisine bağırsa, çağırsa bile alttan alan, gönül alan bir arkadaşımız. Ve arkadaşımızın cevabı gerçekten duygulandırıcıydı. İstiyorsanız 3 ay kalırım dedi. Bu dönem, rahat edilecek bir dönem değil. Orada insanlar çadırda kalırken, biz evimizde oturmak bize de ayıp olur dedi. Şimdi de halen orada Bakan Yardımcımız Vedat Gürgen.
SORU: Gerek deprem bölgesinin imar ve ihyası, gerekse İstanbul’un olası bir depreme hazırlanması ile ilgili öncelik olarak belirttiniz. Bu arada biraz daha açıklık katmak üzere dünyanın o an riskli şehirleri içinde İstanbul var dediniz. Bu tabi risk anlamında depremi kastettiğinizi biliyorum. Ama başka faktörler de akla gelebilir. Bunu sadece doğal afetler, deprem olarak okumak gerekecek herhalde. İlk sorum şu; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun ziyaretinize geldiğini söylediniz. İstanbul için ayrı bir birim oluşturacağınızı söylediniz. İstanbul Belediye Meclisi’ni takip ettiğimizde önceki yıllarda bu dönüşümle ilgili belediyenin cüzi bir bütçe ayırdığı, ama öte yandan reklam ya da diğer faaliyetler için ayırdığı bütçeyle kıyaslanmayacak diye karşı karşıya oldu. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tabiri caizse çalışmadığı yönünde ciddi tartışmalar oldu. Kamuoyuna açık bunlar. Benim sorum şu; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilçe belediyeleriyle kentsel dönüşüm noktasında nasıl çalışacaksınız? Sayın İmamoğlu’nun İstanbul dışında siyasetle ilgilendiği için odağını kaybettiğine ilişkin eleştiriler de var. Siz bu anlamda İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin Çevre, Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı ve İlçe belediyeleri ve tabi burada ki Valilik kritik bir rol oynayacaktır. Bu senkronizasyonu nasıl sağlayacaksınız. Sayın İmamoğlu’ndan nasıl bir izlenim edindiniz?
BAKAN ÖZHASEKİ: Türkiye dünyada deprem açısından en riskli 5. ülke olarak gözüküyor. Yani her gün bir sürü sıkıntılar olduğu ülkelerin yanında Türkiye'de deprem riski taşıyan 5. ülke olarak yerini almış vaziyette. İstanbul'da en riskli deprem açısından 10 büyük şehirden birisi olarak önümüzde duruyor. Son yüzyıl içerisinde gerek denizlerimizde gerekse ana karada meydana gelen depremin sayısı, altı ve üzerindeki şiddette yıkıcı depremi kastediyorum yalnız. Yani dört beş şiddetteki depremler demiyorum. 226. Yani her sene iki veya üç tane yıkıcı şiddette deprem var. Anakaramızda son yüzyıl içerisinde meydana gelen deprem sayısı ise 60’ın üzerinde. Ölen insan sayımız 130 bin. Böyle bir ortamda ben sözlerimin arasında da ifade ettim. Bizim bir taraftan hiç zaman geçirmeden, bir saniye bile kaybetmeden işe başlamak gibi bir mecburiyetimiz var. Bir taraftan da bunun üzerinde siyaset yapma lüksümüz yok. Yapmak isteyen yapsın, serbest, ona bir şey diyemem. Ama ben asla yapmayacağım. Ve ben iyi niyetle herkese elimi açtım. Davetimi yapıyorum.
Ben bundan 5 yıl kadar önce de aynı Bakanlıkta bulunurken İstanbul'a gidip bütün ilçe belediye başkanlarını, Kadir Topbaş abi rahmetli hayattaydı onun da bulunduğu toplantılarda davet edip, bu düşüncelerimi onlarla da paylaşmıştım. Bu riski, bu sıkıntıyı önümüzdeki bu büyük belayı emin olun o kadar çok anlattım. Yerin altındaki hareketlik duruyor mu? Bakan Bey konuşmuyor diye sessizce hareketsiz bekliyor mu? Hayır, bela geliyor o yüzdendir ki geçtiğimiz dönemde de emin olun derdimi anlatmak için çırpınmış birisiyim. Hatta Cumhuriyet Halk Partili belediyelere aynen şöyle söyledim. Bakın Bakanlıkta AK Partili birisi oturmuyor. Ya bir abiniz, bir kardeşimiz, bir arkadaşınız oturuyor. Ne olur, gelin ben size yardımcı olayım. Bir an önce başlayın. Bu işin üçayağı var arkadaşlar. Bu iş hayatından birisi eksik olursa bu işi tam yürütemeyiz. Birisi Bakanlık, bu işin tepe noktasında şemsiye gibi görev yapacak olan Bakanlık. İkincisi belediyeler, sadece büyükşehir değil ki. İlçe belediyeleri de. Orada vatandaş görüşmelerini bana göre ilçe belediyelerinin yapması lazım. Birebir görüşmeleri lazım. Üçüncüsü de vatandaşın bu işi anlayıp sağduyuyla yaklaşıp yardımcı olması lazım. Eğer bu üçlü ayaktan herhangi birisi aksarsa biz bu işi yapamayız arkadaşlar. Çok net.
Bursa'da geçmişte bir belediye başkanı arkadaş vardı. Dönüşüm yapacağı yerleri işaretler sonra bir sosyal tesisleri tüm vatandaşı davet eder mahallelerinin durumunu gösterir. Yeni yapmak istediklerini gösterir. Akşam onlarla sohbet ederek kendilerine düşenin ne olduğunu ve kendisinin ne yapacağını tek tek anlatır, ikna ederdi, neredeyse yüzde yüz anlaşmayla işe gidiliyordu. İlçe belediyeleri bunu yapması lazım. Bazen kolayca bir tavır arkadaşlarımız gelip bize diyorlar ki ya tüm Türkiye'deki bu kentsel dönüşümü siz üstlenseniz de bu işi yapsanız işte arkadaşlar tamam bu sefer karşılıyoruz görevden. Ama üç yüz beş yüz kişi çalışıp bölük, binlerce mahalledeki kentsel dönüşümü nasıl yapacak? O ilçe belediyeleri eğer gerçekten deprem riski taşıyan yerlerin belediyeleri iseler bakın yıllarca belediye başkanlığı yapmış birisi olarak belki de ağır bir söz olacak ama söylemek zorundayım. Vazifelerini hakkıyla yapmak istiyorlarsa vicdan huzuruyla ayrılmak istiyorlarsa bir an önce vatandaşla görüşmeye başlamaları lazım. Planlar yapmaları lazım. Sonradan hazırlıklarını yapıp Bakanlığa gelip hangi partiden olursa olsun altını bir kez daha çiziyorum. Bize lütfen yol gösterin. Yardımda bulunun. Bu işe başlayalım demeleri lazım. Çünkü vatandaşları tanıyan onlar zaten. Onların isteklerini bilen onlar zaten. Biz para verebiliriz, rezerv alan tahsis edebiliriz. Kiralarını verebiliriz. Her türlü yardımcı olmaya da hazırız. Hangi partiden gelirse gelsin. Hele hele İstanbul için. O yüzden önümüzdeki dönemde de şartları zorlayacağım ve herkesi davet edip ısrar edeceğim. Ama kendileri bilir. Nasıl davranacaklarını ben bilemem.
Hatay'da da biraz önce söyledim. Ben Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşları da davet ettim. Belediye başkanlarını da davet ettim. Sivil toplum örgütlerini de çağırdım. Hatta parantez içinde en ağır sözleri söyleyebilecek kim varsa lütfen davet edin dedim. Gelsinler çalışmalarımızı, hazırlıklarımızı görsünler. Yapmak istediğimizi anlatalım. Ya sonra da istiyorlarsa yine muhalefet etsinler fark etmez. Ama biz doğru şekilde anlaşalım istedik. İstanbul içinde ben bu duyuruyu yaptım. Onların da çalışmaları olduğunu söylediler doğru. Önümüzdeki hafta büyük ihtimalle bir komisyon kurup oradaki çalışmaların ne olduğunu da göreceğiz. Ola ki bizim atladığımız, görmediğimiz, onların tescil ettiği oradaki bilim adamlarının hazırlamış olduğu raporlarda daha başka şeyler çıkar onlardan da istifade ederiz. Ben açık duyuruda bulunuyorum. O yüzden de bu konunun herhalde siyasi istismar yapılmamasını tahmin ediyorum, ümit ediyorum.
SORU: Bu siyaset üstü duruş çok önemli ülkemiz için. 600 bin çok riskli bağımsız yapıdan bahsediyorsunuz İstanbul’da. 1.5 milyonda riskli yapı dediniz. Ne kadarlık bir sürede bu dönüşümü tüm bir seferberlik yapıldığı varsayımıyla hareket ediyoruz. Sizde bir kapasite söylediniz, TOKİ’nin yıllık 60 bin, Emlak Konut’un belli bir sayıda dolayısıyla bu kapasitenin çok üzerine çıkmak için ilk deneyimimiz tabii deprem bölgemizde olacak göreceğiz orada. Ama İstanbul'da çok daha büyük bir şeyden bahsedeceğim. Sadece 600 bine karşılık bu ne kadar bir zaman alır ve ne kadarlık bir kaynak gerekir bunun için?
BAKAN ÖZHASEKİ: Arkadaşlar sorunuza cevap vereceğim ama şöyle bir şey akıllara gelirse haddinden fazla yanlış olur. Yani İstanbul'da 5.8 milyon bağımsız birim var. 6 milyon diyelim. E ne yapalım canım? 600 bin de yıkılırsa iyi çok şükür yüzde doksanı kalıyor yine hayat devam ediyor kalan sağlar bizimdir düşüncesi emin olun son derece yanlış bir anlayış olur. Çok mantıklı gibi gözükse de birileri belki rahatlatacak bir çözüm gibi gözükse de işin gerçekliğinden çok uzak bir yanlış anlayış olur. Şundan dolayı eğer herhangi bir caddede veya sokakta bir bina iki bina yıkılırsa tamamıyla ulaşım durur. Yani 600 bin yapı demek yıkılacak her sokakta, her caddede birkaç tane binanın yıkılacağı manasına geliyor. Bu binalar yıkılınca ulaşım durur önce. Ve orada altyapı mecburen kesintiye uğrar. Doğal gaz şirketi gelip, doğal gaz musluklarını kapatır. Su kaynakları kaçak vereceği için yıkılan yerlerde, altyapı bozulacağı için ki depremle birlikte sarsılacaktır, kırılacaktır birçok borular. Su da kapatılacaktır. Kanalizasyon da çalışmayacaktır. Peki, böyle olunca etrafı sanki tel örgülerle çevrilmiş kocaman bir Allah korusun hapishaneye dönecektir ülke. Bundan büyük risk olabilir mi? Her türlü tehlike ve tehdit ardı ardına gelir orada. Bunun içindir ki yerimizde duramıyoruz.
Kabinede ben bu konuda zaten bir brifing de verdim. Önümüzdeki günlerde bir daha devam edip üzerinde netleşmeye çalışacağız. Biraz önce söylediğim gibi yol haritamız belli. Bir tarafta rezerv alanlarda konut yapımına başlayacağız. Taslak planlar hazır ama bunları uygulamaya dönmesi biraz zaman alacak. Öyle ümit ediyorum ki altı, sekiz ay içerisinde bir ucundan inşaatlara başlarız. Rezerv alanlarımızdaki yapı sayısı 350 bin. Mali imkânlarımız yerinde olursa tamamına biz başlayabiliriz. Değilse mecburen kat karşılığı verip en az yarısını elde edip onları da en riskli binaları taşıyarak riskli binadakileri oraya göndererek eski riski yapılanı yıkıp ilçe belediyelere sosyal donatı olarak bırakarak devam edeceğiz. Yani herhangi bir ilçede rastgele söylüyorum. Fatih ilçesinde ara ara yıkılan binaların yerleri müsaitse tabii ki yapı yapılabilir ama büyük bir çoğunluğunun o belediyeye sosyal donatılar kullanılmak üzere tahsis edeceğiz ve oralara da en riskli yapıları taşıyacağız. Bir taraftan da yarısı bizden kampanyasıyla biraz önce de söyledim 1 milyondan fazla müracaat var. En eski yapılar yine orada da öncelik vermek suretiyle yerinde dönüştürmeyi hesaplıyoruz. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız zorda kalırsa Kanal İstanbul çevresindeki bizim yapabileceğimiz yerlerde epeyce bir konutu rezerv alanında ayırabiliriz. İstanbul'un depremine hazırlık anlamında o konutları da mutlaka kullanabiliriz dediler. Onu da dâhil ettiğimizde sanki biz bu 600 bin konutu yapabilecek kabiliyetle gözüküyoruz. Planlamalarımız böyle. Büyük ihtimalle altı, sekiz ay, bir sene sonra inşaatlara başlarız. Artık o günkü gidişata göre de kısa süre içerisinde bitirmek için elimizden geleni yaparız inşallah.
SORU: Şimdi İstanbul çok önemli, 1 milyon küsur dönüşmesi gereken konuttan bahsediyoruz ama bir taraftan da İstanbul'da yaşayanlar evlerinin kontrol edilmesi için İBB'ye başvurularda bulunmuşlar. Özellikle deprem sonrası hemen bir korku oluştu biliyorsunuz. Herkes gitti, başvuru yaptı ama hala gelip de evleri kontrol edilmeyen çokça insan var. Bununla ilgili hep bilgi geliyor bize de. Bununla ilgili yani Bakanlık olarak bir şey yapabilir misiniz, bilmiyorum. Yani bir sizin de buna nasıl bir katkı koyabileceğinizi ben sormak istiyorum. Türkiye genelinde deprem artık Türkiye'nin bir gerçeği. Bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyoruz. Biliyorduk ama bu Güneydoğu'da yaşanan deprem hepimize bir kez daha hatırlattı. Siz belediyelerden de sorumluydunuz daha önceki görevinizde. Şimdi bütün Türkiye'deki illeri kapsayan bir çalışmanız var mı depremle ilgili öncelik koyduğunuz ya da şunu da yani bundan sonra belediyelerin görevi birinci görevi şu dediğiniz bir şey var mı?
BAKAN ÖZHASEKİ: İstanbul'da Büyükşehir Belediyesi'nin başlatmış olduğu bu çalışmadan benim haberim yok. Bilmiyorum. Onlar herhalde kendi işlerinde bir takım hesaplar yaparak sırayla gidiyorlardır. Bir malumatım olmadığı için de o konuda bir şey söylemem mümkün değil. Ama biz bize müracaat eden, Yarısı Bizden kampanyasındaki binaların hepsini kontrol edip öncelik sıralamasına tabi tutarak işe başlayacağız. İnşallah da bu çok büyük bir fayda temin edecek diye düşünüyorum. İkincisi de zaten Türkiye'de deprem risk haritası var. Aktif olan fay hatlarının nerelerden gittiği çok net belli. Yani bir taraftan Kuzey Anadolu fay hattı olarak neredeyse, İstanbul, Marmara'ya kadar gelmiş olan hatta belli aralıklarla deprem olduğu için harita üzerinde baktığınız zaman Doğu Anadolu'dan başlayıp Marmara'ya doğru uzanan çizgi kıpkırmızı. Her bir depremde bir çizgi atıldığından kıpkırmızı adeta. Bir taraftan o bölgeler Hatay'a doğru uzanan hatta Malatya’yı da, Adıyaman'ı da içine alan hatta da aşağı doğru inen hatta da nerelerin risk taşıdığı belli. Bir de Ege Bölgemiz var. Buralardaki harita için yeniden güncellemeye gerek yok. Eğer bilim insanları derlerse ki şurada da yeni kırıklar var. Onu da işleriz. Burada bir sorun yok. Ama en büyük sıkıntı bazı belediye başkanı arkadaşlarımızın bu işe girmek istememesi. Çünkü riskli bir iş, vatandaşın bir tane evi var. Onu muhatap alıyorsunuz. Eğer bir vatandaşın da ayrı bir problemi var. Eğer 100 bin bina yıkılacaksa emin olun 100 bin tane ayrı dert var, problem var, soru var. Ben deprem bölgesine gittiğimde insanlar tek tek söylüyorlar. Her birisinin aynı sıkıntısı var. Kimisi yok ben emekliyim diyor. Ben nasıl çıkacağım, nereye gideceğim kardeşim diyor. Ölürsem de için öleyim ne olacak yaşım seksen olmuş diyor. İşte bunun gibi problemler çok olduğu için belediye başkanı arkadaşlarımız bu işlerden biraz kaçıyorlar. Vatandaş bir de evleri devlet değil misiniz diyor, yapın güzelce. Hatta ben seksende oturuyorum ama sen yüz elli yap, bana ver, bir lira da alma diyor. Devlet değil misin diyor. Benim itirazım yok. Ama imkanlar olsa da keşke böyle de yapabilsek.
Bu işin üstesinden ancak şöyle gelebiliriz. Bir kez daha söylüyorum. Bakanlık olarak biz her tarafa şemsiye gibi uzanıp herkese kanatlarımızı açıp eşit davranarak, bütün Belediyelere, arkasından belediyelerimiz içinde büyükşehirde olacak, ilçe belediyelerimiz de olacak. Sadece büyükşehirlere havale ederek de olmaz bu iş. Belediye başkanlarımızın tamamı bu işi önemseyecekler. Ve birinci iş gibi görecekler. O vatandaşın elinde büyük bir imkan var arkadaşlar. Seçim bundan 6-8 ay sonra seçim var. Ben naçizane diyorum ki vatandaşlara yirmi bir yıl belediye başkanlığı yapmış birisi olarak söylüyorum. Karşınıza gelen belediye başkan adaylarını el ele İstanbul'da deyin ki kentsel dönüşümü nasıl yapacaksın kardeşim? Sen anlat bakalım bu dediğini bir tane. Bunu sorun lütfen, eğer yapmaya söz verirse taahhüt ederse, gönlünüz ısınıyorsa verin. Yoksa biraz dışarıda durursunuz. Elbette dışarıda makyaj hizmetleri çok kolay. Çiçek, böcek, süsleme, boyama o kadar güzel hizmetler ki çok da çabuk karşılık buluyor. Vatandaş görüyor, hoşuna da gidiyor. Ama asıl iş kentsel dönüşüm.. Bunu hakkıyla yapan arkadaş binlerce konutu dönüştüren arkadaşlar var İstanbul'da. Tebrik ediyorum. Ama hiç elini oraya iliştirmeyenler var.
SORU: İstanbul'da kırmızı olarak nitelendirilen yani depremde ilk belki de yıkılacak olan saatlerde arazilerden birinde oturuyorum. Fatih'te sizin de belirttiğiniz gibi ne yazık ki emekliler bu kentsel dönüşüme hiç iyi bakmıyor. Birincisi de benim babam. Ben de aslında oturduğumuz binayı göstermek istedim. Aynısının söylediğiniz gibi artık benim buradan ölüm çıkar dedi. Kader de varsa yaşayacağız diyor ve apartmandaki herkes böyle düşünüyor. Birincisi bu vatandaşlarla ilgili nasıl bir önlem alınacak ya da nasıl ikna edilecek bunu merak ediyorum. İkincisi İstanbul'un bir değil birden fazla sorunu var. Örneğin 1970’li yıllarda yapılan binalar. 17 Ağustos'tan beri bazı raporlar açıklanıyor. Uzmanların da yine bazı görüşleri var. İşte olası bir depremde girilmeyecek mahalleler olacak deniyor. İkincisi 17 Ağustos'tan sonra yapılan Zeytinburnu Bakırköy Atatürk sahilinde plazalar vardı, oteller var. Bunlar ne olacak? Doldurulma yollar var. Krizlerde bu yollar kullanılması gerekiyor ama deniz üstünde doldurulduğu için bence bunlar da risk yaratacak. Yine 17 Ağustos'ta yıkılan Avcılar gibi belki de imara hiç açılmaması gereken ilçeler var. Bunlar da büyük sorun olacağını düşünüyorum. Tarihi eserler ve tarihi alanlar, Topkapı Sarayı gibi, Dolmabahçe Sarayı gibi yine nasıl önlemler alınacak? Toplanma alanları sorunumuz var yine. Çok fazla bina var İstanbul'da. Yirmi milyonluk nüfus. 11 şehrimizde yaşanan yıkımdaki zararı biliyoruz. Maddi zararı. İstanbul belki de onca şehri birçok şehri kapsayacak bir şekilde bir yapılanma sürecine girecek ama bu nasıl karşılanacak? Bu konuda neler söylemek istersiniz?
BAKAN ÖZHASEKİ: Evet hatırladığım kadarıyla birkaç soruda şöyle cevap vereyim. Yerinden çıkmak istemeyen insanlar da tabii ki saygıyla karşılayacağız ama bir takım özendirici tedbirlerimiz olacak, yani biz bir an önce rezerv alandaki yapıları başlarsak biraz önce söyledim. Anadolu yakasında 150 bin konutluk. Avrupa yakasında da 200 bin konutluk. Geliştirdiğimiz taslak projeyle buralarda bizim kendi içimizde çalıştığımız, önceden beri üzerinde konuştuğumuz bizim mahalle kültürü diye adlandırdığımız bir şehir modeli var. Oralarda daha düşük meydanı olan o meydanda iş yerleri insanların toplanma alanları, sosyal konutlar, camisi vesaire olan ve mahalle kültürünü ayağa kaldırabileceğimiz, herkesin birbirini tanıdığı çok şık semtler yapmayı düşünüyoruz. Yani rezerv alanlarda alıştığımız kooperatiflerin yaptığı gibi on beş katlı binaları yan yana kutu gibi dikmek istemiyoruz. Bu arada kendi kültürümüze de dönelim istiyoruz. Bu anlamda çok güzel de projeler hazırladık.
Bunları yaptığımızda da zannedersem ben evimden çıkmam, burada ölürüm gerekirse diyenlerin hepsi o mahalleyi gördüğünde görünce gideceklerdir. Yani şimdi otuz yıllık, kırk yıllık Fatih'teki bir yapıda oturan birisi siz yakın bir yerde ona çok daha güzel bir yer gösterdiğinizde gitmek istemez mi? Gider. Niye gitmesin. Ama şu anda kentsel dönüşüm yapılan yerlerde eskiden yüzde yüz muvafakat aranırken çıkan yasayla yüzde altmış beş gibi bir çoğunluk sağlanıyor. Eğer bir yerde yüzde altmış beş evet demişse öbür tarafı istimlak edip evinden çıkarıp yıkma hakkına sahipsiniz. Belki İstanbul'da bunun da yüz elliye düşüreceğiz yeni çıkacak yasada. Çünkü birilerinin gönlüne bu işi bırakamayız. Çaremiz yok. Ama hiç kimseyi sokağa atacak değiliz. Rezerv alanlardan yer vereceğiz. Ancak öyle bu dönüşümü sağlayabiliriz.
İkincisi birtakım yüksek yapılardan bahsettiniz. Arkadaşlar 1999 depremi gerçekten Türkiye'ye bir ders oldu. 1999 depreminden sonra yönetmelikler değişmiş. Her bir yapı neredeyse 9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı bir yapı haline kavuşacak şekilde planlanmış. Eğer siz o yeni yönetmeliğe göre 2000 yılından sonra yapmışlardır. Orada nasıl tarif edilmişse, statik hesaplarından başlamak üzere tamamını en uygun koşullarda devam etmişseniz 200 katlı da yapsanız o bina hiçbir şey olmaz. Nereye yaparsanız yapın yine bir şey olmaz. Çünkü suyun üzerine bile bina yapma imkanı var ama sizin o standartları sağlamanız lazım. O doğru mühendislik hesaplarıyla temelinden başlayan sonuna kadar işitişi titizlikle yapmanız lazım. Orada da dikkat etmezseniz yapacak zaten bir şey yok. O yüzden yüksek binaların çoğunu ben olduğunu düşünmüyorum. Onlar daha sağlam binalar.
En riskli yerler nereler derseniz, herkes söylüyor. Marmara açıklarında olduğu için Marmara'ya bakan cephedeki ilk yapılar olarak gözüküyor. Daha gerilerin daha sağlam olduğunu söyleyebiliriz. Ama otuz kırk yıl önce yığma şekli yapılmış yapıların da herhangi bir şekilde 7’nin üzerinde şiddette bir depreme dayanacağını ben düşünmüyorum. O yüzden de bir an önce bizim bu işe başlamamız icap ediyor. Toplanma alanlarıyla ilgili de ara ara söyleniyor ama haliyle orada toplanma alan yapılırken, hesaplanırken ilk bulunan boşluklar bile toplanma alanlarına dahil edilerek yapılıyor. Toplanma alanı ilan ediliyor. Bir müddet sonra oranın sahibi gelip imarda hakkı neyse onu alıp kullanmaya başladığında burada bina çıktı deniliyor. Ama bunlar devamlı güncelleniyor, yenileniyor oralar insanların ilk etapta çıkıp gidebilecekleri, bekleyebilecekleri yer olarak gözüküyor. Belki de ne alanı denilebilir oraya? Her türlü imkanı seferber edileceği lojistik alan gibi görmek lazım. O tür alanları İçişleri Bakanlığımız ve belediyelerimiz güncelliyorlar devamlı.