Filistin kördüğümü
Hem Yahudilere hem de Araplara Filistin'i vaat ettiler
İSRAİL’in Gazze ambargosunu yardım gemileriyle delmeye çalışan gönüllülere uluslararası sularda kanlı saldırısıyla yeniden dünya gündemine gelen “Filistin sorunu”, aslında 19’uncu yüzyıl sonunda Yahudilerin yurt arayışıyla başlıyor. Sorunun kökeninde Arap ve Yahudilerin Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasındaki topraklarda hak iddiası yatıyor. Filistinli Arapların anayurdumuz, Yahudilerin ise
“ata toprağı” diyerek paylaşamadıkları topraklar her iki toplumun dininde “kutsal” sayıldığından belki de çözülmesi en zor uluslararası sorun olarak bugün halen önümüzde duruyor. Bu diziyle aynı zamanda “savaşlar, acılar, ölümler, yıkımlar, krizler ve asla tamamlanamayan barış girişimleri”nin de tarihi olan Filistin sorununa kısa bir bakış atacağız. Filistin’in kendi kaderini tayin hakkı mücadelesini, İsrail’inzaman zaman şiddetle bütünleşen “varoluş politikasını”anlamaya çalışacağız.
Aslı SÖZBİLİR / GAZETE HABERTÜRK
asozbilir@cyh.com.tr
YAHUDİLER MS 64’te Roma İmparatorluğu tarafından Kudüs’teki krallıklarından dünyanın dört bir yanına sürüldüklerinden beri hep kutsal saydıkları topraklara
yani Filistin’e geri dönmek istediler. Bu isteği somutlaştıran ilk adım, yüzyıllar sonra Avrupa Yahudilerinin Fransız Devrimi’nin etkisiyle gettolarından çıkıp, modern dünya ile bütünleşmeleri oldu. Bu hareket, Tevrat’ta belirtilen kutsal topraklarda bir devlet kurmayı hedefleyen Siyonizm ile milliyetçiliği birleştirmişti. Yahudilerin “uyanışı” özellikle Almanya’da ve Doğu Avrupa’da antisemitizmi tetikledi. Böylece 1800’lerin sonundan itibaren pek çok Doğu Avrupalı Yahudi baskıdan kaçarak Osmanlı İmparatorluğu egemenliğindeki Filistin’e göç etti.
‘SIĞINACAK VATAN’ ARAYIŞI
Yükselen antisemitizm, 19’uncu yüzyıl sonunda Siyonist hareketin “sığınacak bir vatan” arayışını, 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan “Birinci
Siyonizm Kongresi” ile somutlaştırdı. Kongre sonunda yayınlanan Basel Programı’nda “Avrupa’daki Yahudi düşmanlığına karşı Filistin’de bir Yahudi vatanının
kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi” öngörüldü. 1914’e kadar iki göçmen dalgası halinde 65 bin kadar
Yahudi Filistin’e geldi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında kutsal topraklarla ilgili hem Yahudilere hem Araplara vaatlerde bulunuldu. 1915’te Arabistan Yarımada
sı’nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı’ya karşı ayaklanan Mekke Emiri Şerif Hüseyin’i Irak ve Filistin toprakları üzerinde bağımsızlık vaadiyle destekledi. Bununla beraber galip devletler Fransa ve İngiltere arasında 1916’da gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, bölgeyi bu ülkeler arasında ikiye bölüyor, Filistin’de ise uluslararası idare kurulması öngörülüyordu.
BALFOUR DEKLARASYONU
Siyonist hareketin desteğine ihtiyaç duyan İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Siyonist önderlerine 1917’de “Balfour Deklarasyonu” olarak da
bilinen bir mektup gönderdi.Mektupla Filistin’de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Mektupta “ülkedeki öteki sakinlerinmedeni ve dinsel
haklarının ihlal edilmemesi” şart koşulmuştu. Girişim, 1918’de Fransa, İtalya ve ABD’nin desteğini aldı. Aynı yılın haziran ayında Siyonist Komisyonu Lideri
Haim Weizmann veMekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ilk kez Güney Ürdün’de bir anlaşma taslağı için bir araya geldi. 11 Kasım1918’de Birinci Dünya
Savaşı’nın sona erdiğinde tartışmalı bölge İngiltere tarafından işgal edilmişti. Birinci Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması
için Faysal ve Weizman 1919 Paris Barış Konferansı’nda karşılıklı taleplerini sundular.
İLK ARAP-YAHUDİ ÇATIŞMASI
3 Ocak 1919’da imzalanan “Faysal-Weizman Anlaşması” Yahudilere bir yurt yaratma amacıyla girişilen görüşmeler sonucunda imzalanan ilk Arap-Yahudi anlaşması
olarak tarihe geçti. Faysal, Suriye topraklarındaki emellerinin gözetilmesi şartıyla Siyonist davaya destek garantisi de verdi. Ancak Suriye elinden alınıp
kendisine Irak Krallığı verildikten sonra Faysal, Büyük Arap Cumhuriyeti hayaline ulaşamayınca anlaşmadan çekildiklerini beyan etti. Milletler Cemiyeti
25 Nisan 1920’de İngiltere’ye bölgeninmanda idaresi için yetki verdi. Balfour Deklarasyonu uyarınca harekete geçen İngilizmanda yönetimi, Yahudilerin
çıkarlarını koruması ve bölgeye Yahudi göçünü teşvik için 1929’da “Filistin için Yahudi Temsilciliği” kurdu. Temsilcilik fiili olarak bir Yahudi hükümeti
görevi yaptı.
TÜRKİYE PAYLAŞIM PLANINI REDDETTİ
1947’de Yahudiler nüfusun üçte birini oluşturuyordu ve toprakların yüzde 6’sına sahipti. BM, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi.
Filistin’in yüzde 56.47’si Yahudi devletine, yüzde 43.53’ü de Arap devletine bırakılacaktı. Kudüs ise uluslararası idare altında olacaktı. Plan, 1947’de
BM Genel Kurulu’n da 33 ülkenin oyuyla onaylandı. Türkiye’nin de aralarında olduğu 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülkede çekimser kalmıştı. Filistinlilerin
reddettiği plan hiç uygulanmadı. 1948’e girilirken Arap ve Yahudi birlikleri birbirlerinin elindeki topraklara saldırıyordu. 9 Nisan’da Deir Yasin Köyü’nde
254 Filistinli katledildi. Yahudi orduları, galip geliyordu. İngiltere, Mayıs 1948’de, Filistin’deki manda idaresine son vereceğini açıkladı. David Ben
Gurion, 14 Mayıs’ta Tel Aviv’de İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti. Bundan böyle Filistinliler, 15 Mayıs’ı “El Nakba” yani “Felaket” günü diye anmaya
başladılar.
SOYKIRIM GÖÇÜ HIZLANDIRDI
1922’de Yahudilerin sayısı,Filistin’deki 750 binlik nüfusun yüzde 11’iydi. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti. İngiltere mandası
altındaki Filistin’e Siyonist proje kapsamında 1920’den itibaren yüzbinlerce Yahudinin göçü, Arap topluluklarda öfke ve isyana yol açtı. Araplar
Filistin’den çıkartılmaya çalışıldıklarını savunuyordu.
133 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
Yahudilerle Araplar arasındaki düşmanlık Ağustos 1929’da kanlı çatışmalara dönüştü. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de
110 Filistinli’yi öldürdü. Yahudi göçü, Hitler’in 1933’de Almanya’da iktidara gelişiyle birlikte hızlandı. Arapların bölgede artan Yahudi nüfusuna tepkileri
1936’da, geniş çaplı uygulanan genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe dönüştü. Temmuz 1937’de İngiltere’nin Hindistan’dan sorumlu eski devlet bakanı
Lord Peel’in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki
Filistin’in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Şiddet
içeren muhalefet 1938’e kadar sürdü. Ta ki, İngiltere’den gönderilen takviye birlikler tarafından bastırılıncaya dek.
KONUYU BM'YE DEVRETTİLER
İNGİLİZ manda yönetimi isyanları durdurmak için 1939’da White Paper (Beyaz Belge) adı verilen bir belgeyle Filistin’e Yahudi göçünü 1944’e kadar her yıl
15 binle sınırladı. 1945’te II. Dünya Savaşı bittiğinde 6 milyon Yahudi’nin Avrupa’da sıkışıp kaldıkları için öldüklerini savunan Siyonistler, İngiliz manda yönetimini göç kısıtlaması nedeniyle suçladılar. Filistin’deki Yahudi yerleşimlerini Araplardan korumak için kurulan paramiliter örgüt Haganah ile militan Siyonist örgütler Irgun ve Lehi güçlerini birleştirip, İngiltere’yi Filistin’den çıkarmak için terör eylemlerine giriştiler. ABD ve diğer ülkeler göç kısıtlarının kalkması için dış baskı yaparken, içeride Araplar göçün önlenmesi için İngiltere’yi sıkıştırıyordu. Sorunu çözemeyen İngiltere, konuyu Birleşmiş Milletler’e devretti.
YARIN: İSRAİL SAVAŞTIKÇA BÜYÜDÜ