1980'lerden 10 unutulmaz fantastik komedi filmi
'Hayalet Avcıları: Ürperti' (Ghostbusters: Frozen Empire) filminin gösterime girdiği hafta, 1980'li yıllara damgasını vuran ve bugün bile hâlâ seyredilen fantastik komedi filmlerini hatırladık. Habertürk film eleştirmeni Mehmet Açar'ın seçkisi...
Zaman Haydutları (1981)
(Time Bandits)
Kevin, Antik Yunan tarihine çok meraklı, yalnız bir çocuktur. Bir gece odasında uyurken dolabından çıkan atlı şövalyenin karşı duvarda beliren ormanın içinde kaybolduğunu görür. Ertesi gece Polaroid fotoğraf makinesiyle şövalyeyi beklerken dolaptan çıkan 6 cüceyle karşılaşır. Onlar da tam olarak nerede olduklarının farkında değillerdir. Hedefleri ellerindeki çalıntı haritayla zaman yolculuklarına çıkmak ve hırsızlık yaparak zengin olmaktır. Ama haritanın sahibi onların peşindedir. Odasının zaman yolculuklarında kullanılan bir portal olduğunu öğrenen Kevin istemediği halde kendini büyük bir maceranın içinde bulur. Yönetmen Terry Gilliam’ın senaryosunu Michael Palin’le birlikte yazdığı film, Sean Connery, John Cleese, Shelley Duvall ve Ralph Richardson gibi oyunculardan kurulu kadrosunun da yardımıyla gişelerde beklenenin üstünde bir başarıya ulaşır.
Zelig (1983)
Bugün “mockumentary” adıyla anılan “düzmece belgesel”lerin henüz günümüzdeki kadar yaygın olmadığı bir dönemde siyah-beyaz olarak ve tümüyle belgesel üslubuyla çekilen “Zelig”, bulunduğu ortama biyolojik ve ideolojik olarak uyum sağlayan, çevresindeki insanlar gibi davranıp konuşmaya başlayan bir adamın öyküsünü anlatıyor. Bir tür “insanbukalemun” olan Leonard Zelig’in 1920’li yıllarda bir “yıldız” olmasını anlatan öykü, dönemin ruh halini yansıtırken “kendini” unutarak yaşayan kitleleri de hicvediyor. Woody Allen’ın yazıp yönettiği filmde Zelig’i Woody Allen, onu iyileştirmeye çalışan psikiyatristi ise Mia Farrow canlandırıyor.
Gremlins (1984)
İşleri pek yolunda gitmeyen mucit, Çin Mahallesi’nde girdiği dükkânda gördüğü mogwai denen şirin ve küçük hayvanı oğlu Billy’ye Noel hediyesi olarak almak ister. Dükkân sahibi satılık olmadığını söylese de para peşindeki oğlu babasından gizli olarak satışı gerçekleştirir. Ama uyulması gereken üç önemli kural vardır. Mogwai ışığa maruz kalmayacak, suyla temas etmeyecek ve gece yarısından sonra asla beslenmeyecektir. Hayvanı çok seven ve Gizmo ismini takan Billy kurallara uymadığında mogwai’lerin çoğaldığını görür. Üstelik hiçbirisi Gizmo gibi şirin ve uysal değildir. Büyüdükçe kontrolden çıkarlar ve sayıları artar. Kısa sürede şehrin içinde dolaşmaya ve insanların başına bela olmaya başlarlar. Canavarlar hem korkunç hem komiktirler. Chris Columbus’un yazdığı, Joe Dante’nin yönettiği filmin yapımcılarından biri Steven Spielberg’di.
Hayalet Avcıları (1984)
(Ghostbusters)
Dan Aykroyd’un 1980’lerin başlarında, partneri John Belushi ve kendisi için planladığı bir projeydi. Aykroyd, Belushi’nin genç yaşta hayatını kaybetmesinin ardından Harold Ramis’le birlikte senaryoyu yeniden yazarken eski usul matrak hayalet hikâyelerini dönemin özel efekt sinemasıyla birleştirmeyi düşünüyordu. Ama sonuçta daha önce çekilmiş hiçbir filme benzemeyen özgün bir iş çıktı ortaya. ‘Korku - komedi’ janrının gözde olduğu bir dönemdi ve film gişelerde öylesine başarılı oldu ki, video oyunları, devam filmleri, çizgi romanları, kitapları ve oyuncaklarıyla hâlâ hayatını sürdüren bir ‘eğlence markası’ haline geldi. Film, Columbia Üniversite’sinden kovulan üç parapsikoloji uzmanının, New York’ta sayıları giderek artan hayaletleri yakalamak için kendi işlerini kurmaları sonrasında yaşadıklarını anlatıyordu. Ivan Reitman’ın yönettiği filmin başrollerinde Dan Aykroyd, Bill Murray ve Sigourney Weaver oynuyordu.
Kahire’nin Mor Gülü (1985)
(The Purple Rose of Cairo)
1935 yılında, Büyük Bunalım döneminde New Jersey’de garsonluk yapan Cecilia (Mia Farrow), sinemaya gitmeyi çok sever. Amacı sevgisiz ve sıkıcı evliliğinden uzaklaşmak, hayatına güzellik katmaktır. ‘Kahire’nin Mor Gülü’ adlı filmden o kadar hoşlanır ki, defalarca seyreder. Filmdeki karakterlerden biri olan arkeolog Tom Baxter (Jeff Daniels), bir gün filmin içinden çıkıp salona, Cecilia’nın yanına iner. Cecilia’nın filmi defalarca seyretmesinden etkilendiğini söyler. Cecilia ile birlikte salondan çıkıp New Jersey’de dolaştıktan sonra bu kez filmin içine girer ve orada çok iyi vakit geçirirler. Birbirlerine âşık olmuşlardır ama bu durum beraberinde bazı sorunlar getirecektir. Filmin yapımcısı olayı öğrenince Tom Baxter’ı canlandıran Gil Shepherd ile birlikte New Jersey’ye gelir. Woody Allen’ın yazıp yönettiği film, bugün artık bir klasik olarak kabul ediliyor.
Prenses Gelin (1987)
(The Princess Bride)
William Goldman’ın 1973’de yayımlanan kendi romanından sinemaya uyarladığı film, büyükbabasının hasta torununa anlattığı masalı getirir karşımıza. Masal, çiftlikte çalışan bir gencin (Cary Elwes) güzel Prenses Buttercup’ı (Robin Wright) kötü ve rezil Prens Humperdinck’den kurtarmaya çalışırken yaşadığı serüvenleri anlatır. Rob Reiner’in yönettiği film, hayli eğlenceli ve komik bir tarza sahip. İlk gösterime girdiğinde eleştirmenler çok beğenir ama gişelerde bekleneni veremez. Ama yıllar içinde özellikle ABD ve İngiltere’de 1980’ler nostaljisi taşıyan kültleşmiş bir klasiğe dönüşür. Robin Wright ise filmin ardından herkesin tanıdığı bir isim haline gelir.
The Witches of Eastwick (1987)
John Updike’ın 1984’te yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan film, doğaüstü güçlerinin farkında olmayan üç kadının hikâyesini anlatır. Üçü de Rhode Island, Easwick’te oturur ve bir araya geldiklerinde güçlerinin nelere yol açabileceğini bilmezler. Alexandra (Cher) sanatçı, Jane (Susan Sarandon) müzik öğretmeni, Sukie (Michelle Pfeiffer) ise köşe yazarıdır. Ortak özellikleri, hayatlarında özel birinin olmamasıdır. Hayallerindeki ideal erkeğin nasıl olması gerektiğini konuştukları gecenin ne gibi sonuçları olacağının farkında değillerdir. Ama sonraki günlerde kasabada ortaya çıkan esrarengiz yabancı Daryl Van Horne (Jack Nicholson) üçünün de ilgisini çeken özel bir erkektir. Michael Cristofer’in senaryosundan yola çıkan George Miller, romanın karanlık tonunu bir yana bırakıp komediyi öne çıkaran bir filme imza atar. Film bir araya getirdiği 4 yıldızı ve mizah duygusuyla 1980’ler sinemasının en sevilen fantastik komedi filmlerinden biri olarak anılır.
Beterböcek (1988)
(Beetlejuice)
Barbara (Geena Davis) ve Adam Maitland (Alec Baldwin), izinlerini tatile çıkmak yerine çok sevdikleri evlerini dekore etmek için kullanmaya karar verirler. Alışverişten dönerken geçirdikleri kazadan sonra eve geldiklerinde artık birer hayalet olduklarını keşfederler. Hayalet olarak evlerinde kalmaktan mutludurlar ama evin yeni sahiplerinden kurtulmak isterler. Onları kovmak için kendine biyo-şeytan çıkarıcı diyen Beetlejuice (Michael Keaton) adlı biriyle anlaşırlar ama onu çağırır çağırmaz doğru karar vermediklerini anlarlar. Evin yeni sahiplerinin kızı Lydia’nın (Winona Ryder) onları görüp fark etmesi ise her şeyi değiştirir. Tim Burton’ın yönettiği ‘Beterböcek’ kısa sürede kült film haline gelir. 36 yıl sonra çekilen devam filminin önümüzdeki eylül ayında gösterime gireceğini belirtelim.
Büyük (1988)
(Big)
12 yaşındaki Josh Baskin, karnavaldaki geçide katılmak ve yaşı kendisinden büyük bir kıza hava atmak için yetişkin biri olmayı diler. Zoltar adlı dilek makinesi, dileğinin kabul edildiğini söyler. Tuhaf olan, makinenin fişinin takılı olmamasıdır. Daha da tuhafı ise ertesi sabah yatağında bir yetişkin olarak uyanmasıdır. Öyle ki annesi bile tanımaz onu. Önceleri yetişkin olarak davranmak zordur. Ama alıştıkça her şey yoluna girer. Kız arkadaşı olur ve kendine çok eğlenceli bir iş bulur. Yetişkinlik eğlencelidir. Peki, yarım kalan çocukluğu ve ergenliği? Tom Hanks’in harika performansıyla çok şey kattığı filmi Gary Ross ve Anne Spielberg yazar, Penny Marshall yönetir. 1980’lerden gelen bir klasik olarak bugün hâlâ sinemacılara ilham vermeye devam ediyor.
Hayalet Avcıları 2 (1989)
(Ghostbusters II)
İlkinden 5 yıl sonrasını anlatan filmde Hayalet Avcıları, güçlü bir hayaletle savaşırken çevreye verdikleri zarar nedeniyle büyük tepki görürler. Tepki öylesine büyür ki şehirdeki faaliyetlerine son verilir. Öte yandan, şehir sakinleri yaklaşan büyük tehdidin farkında değillerdir. Müzedeki bir tablonun içinde gizlenen çok tehlikeli bir hayalet, serbest kalmak üzeredir. New York’un bir kez daha Hayalet Avcılarına muhtaç olacağı günler yaklaşmaktadır. İlk filmin yıldızlarını yeniden buluşturan filmi Ivan Reitman yönetir.