Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam Atatürk ekonomiyi böyle inşa etti - İş-Yaşam Haberleri

        Mayıs 1919'da İzmir'in işgali sonrası hızlanan Anadolu'daki Milli Mücadele Hareketi, Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığında 3 yıl süren savaşın ardından 30 Ağustos'ta zafer ile taçlandı. 9 Eylül günü İzmir işgalden kurtarılırken 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Türk Kurtuluş Savaşı fiilen bitti ve Atatürk'ün kendi deyimi ile "ekonomik zaferler" dönemi başladı.

        Milletlerin, devletlerin yükseliş ve çöküş nedenlerinin en başında ekonominin geldiğini defalarca belirten Atatürk, "Kalkınmamızın, ilerlememizin temel şartı iktisadi hayatı canlandırmaktır." derken "Savaş meydanlarında değerli evlâtlarımızın süngü ve silâhlarının zaferi yeterli değildir. Bu zafer ve başarı çok büyüktür; ancak, gerçek refah ve mutluluğa sahip olabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak gerekir. Sizin için zafer ve ilerleme alanı ekonomide, ticarettedir." ifadelerini de kullanmıştı

        Henüz yeni Türk devleti kanunen kurulmamışken, Cumhuriyet'in ilan edilmesinden 4 ay önce, TBMM Hükümeti'nin çetin geçen Lozan Barış görüşmelerini sürdürdüğü dönemde Mustafa Kemal Atatürk, Şubat 1923'te 1. İktisat Kongresi'ni, bir diğer adıyla İzmir İkitsat Kongresi'ni topladı. Bu, askeri Milli Mücadele'nin mihenk taşlarından olan Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin ardından, yeni kurulacak Türkiye'nin ekonomikçatısını oluşturan tarihi bir kongreydi.

        Gazi Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşa
        İzmir İktisat Kongresi'ne gelirken Basmane Garı'nda

        Açış konuşmasında Atatürk'ün "milleti oluşturan halk sınıflarının içinden gelen" diye tabir ettiği çiftçi, sanayici, işçi ve tüccarlardan oluşan 1135 delegenin katıldığı kongrede, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlık hedefinin çerçevesi 12 maddelik "Misak-ı İktisadi" ile belirlendi.

        Bankacılıktan sanayiye, ticaretten tarıma yol haritasının çizildiği kongrenin ardından yerli üretimin geliştirildiği, özel sektör ağırlıklı ve piyasa ekonomisine yönelik bir iktisadi kalkınma modelinde karar kılınırken her biri Cumhuriyet tarihine geçecek somut adımların atıldı.

        - 1 milyon liralık sermayesini 250 bin lirasını bizzat Atatürk'ün verdiği ve Celal Bayar'ın liderliğinde Türkiye İş Bankası'nın kurulması,

        - Sanayi dallarının kurulması ve sanayinin teşviki kanunu,

        - Demiryolu işletmelerinin millileştirilmesi ve kabotaj kanunu,

        -İç gümrüklerin kaldırılması ve dış ticaret için koruyucu gümrük tarifelerininoluşturulması,

        - Her ilde ticaret, sanayi ve esnaf odaları ile bağlı okulların kurulması,

        - Bütçe gelirlerinin neredeyse yarısını oluşturmasına rağmen çiftçinin üzerinde yük olan "aşar vergisi"nin kaldırılması,tütün tarımının serbest bırakılması, kooperatifçilik kanunu yapılması,

        - Amele tabiri yerine işçi denilmesi, sendika hakkı, 8 saatlik mesai sınırı, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın kabul edilmesi, ücretli izin hakkı, işçilerin sağlığı için sıhhat vergisi, hastane ve dispanser yükümlülüğü bunlardan bazıları.

        1923 ve 1929 arasındaki dönemde Türkiye ekonomisinde uzun yıllar çok önemli yer tutan tesisler art arda açıldı.

        1929 yılında ABD'de yaşanan Büyük Buhran sonrası gerileyen dünya ekonomisinin ardından, Atatürk liderliğinde özel sektörün ağırlığını devletin almaya başladığı planlı bir ekonomiye geçildi. 1930 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu. Ayrıca, ilgili sektörleri desteklemesi için Sümerbank, Etibank, Denizbank, Belediyeler Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türk Ticaret Bankası'nın kuruluşu da gerçekleşti. Ziraat Bankası da yeniden düzenlendi.

        "Ordumuzun şimdiye kadar kazandığı zaferler, memleketimizi gerçek kurtuluşa yöneltmiş sayılamaz. Bu zaferler, ancak gelecek zaferimiz için değerli bir dayanak hazırlamıştır. Askerî zaferlerimizle gururlanmayalım. Yeni bilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım." - GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

        1930 tarihli "İktisadi Vaziyetimize Dair Rapor" ile başlayan çalışmaların ardından, dünyayı sarsan buhrana önlem alınarak kamu harcamaları kamu gelirlerine uygun olarak dengelenmeye, ithalata da sınırlamalar getirerek dış ticaretin açık değil fazla vermesine çalışıldı.

        Bu doğrultuda İstatistik Genel Müdürlüğü (1930), Tekel Genel Müdürlüğü (1931), PTT Genel Müdürlüğü (1933), Hava Yolları İşletmesi (1933), Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü (1935), Maden Tetkik Arama Enstitüsü (1935), Elektrik İşleri Etüd İdaresi (1935), Tapu Kadastro Umum Müdürlüğü(1936), Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (1937), Toprak Mahsulleri Ofisi (1938) kuruldu.,

        .png
        .png

        1. KALKINMA PLANI DÖNEMİ

        1923 yılına kadar açılmış olan Türkiye genelindeki irili ufaklı bütün fabrikaların sayısı 386 olurken, 1923-1933 arasında açılan ülke genelindeki bütün fabrikaların sayısı 1087’ye yükseldi.

        1933 yılındaki Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile ana hammaddeleri yurt içinde olan ve üretilebilen, kısa zamanda kurulabilecek sanayi hamlesi başlatıldı. Dünyada planlı sanayileşmenin ilk örneklerinden kabul edilen bu dönemde dokuma, kimya, kağıt, madencilik, çimento ve cam ve şişe gibi sektörlerde çok önemli atılımlar yapıldı.

        Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın yürürlüğe girdiği 1934-1938 arasında açılan fabrikalarla ülke genelindeki fabrika sayısı 2000’i geçti. Sayısı 36 olan devlet işletmeleri 111’e çıkarken Türkiye'nin ilk iktisadi devlet teşekkülü olan Sümerbank'a sanayi planlamak ve yatırımlara öncülük yapmak görevi verildi. Barut, top, tüfek fabrikası da şeker, cam, çimento tesisleri de bu dönemde kuruldu.

        Yukarıda bahsedilen sanayi dallarında 20 fabrikanın kurulması ve bu fabrikalar için 43.453.000 TL yatırılması vefinansmanının Sümerbank ve İş Bankası tarafından karşılanması ön görüldü.

        1923’te Türkiye, 50.1 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken açılan fabrikalar sayesinden 1938’e gelindiğinde bu rakamı 115 milyon dolara kadar yükseltmişti. Türkiye bu zaman diliminde yılda ortalama yüzde 8 ile cumhuriyet tarihinin en yüksek ortalamasını yakalamış ve milli gelirini 570 milyon dolardan 1.5 milyar dolara yükseltmişti. Bu dönemde kişi başına milli gelir de 47.5 dolardan 89 dolara kadar çıkarılmıştı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ