Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Çıplak ayaklı kontesin yaşamı

        Antalya’ya has mutfağın içinde hızla dolaşmamız gerekiyor. Diyetistlerin mutabık olduğu bir yemek saati, 19.00. Çok sıhhatli imiş. Çarçabuk masadan kalkmak gerekiyor. Konser saat 20.00’de ya. Söylene söylene sofradan kalkıyorum...

        Ali Esad Göksel'in HT Cumartesi'de yer alan yazısına göre, sahnenin üzerinde ışıklar, renkler ve bir enerji dolaşıyor. Kulaklarımız ve bedenimizde ise müzik turlamada. Bir hüzün teması. Tonu değişiyor kâh aksak, kâh koşar adım. Ama şurası kesin ne istediğini biliyor ve elde ediyor.

        Merak ettiğim bir şey var. Anlamak, bilmek istiyorum. Bir insan hüzünle ilgili bir müziğe neden talip olur? Öyle ya, sizi aşağı çekmesi gereken üzücü bir fasıl... Ne diye bunun peşine düşer, dinlemeyi istersiniz?

        REKLAM

        Gelin bir adım daha atalım. Eğri oturup doğru konuşalım. Şu dinleme arzusunu geçelim. Nasıl olur da hüznün tutkunu oluruz? Akra Jazz Festivali’ndeyiz! Sahnedeki müzisyenler Cabo Verde’den. Orası nere mi? Diyelim: Afrika’nın batısındayız. Senegal açıklarındaki adalar. Portekizli kâşiflerin adalara taktığı isim tam isabet. Cabo Verde kabaca “Yeşil Burun” demek... Hani ismiyle yaşasın müsemma ola denilegelir ya. İşte bu o hal : Takımadalar yemyeşil.

        İyi ya madem ki öyle, bu cennetten çıkan hüzün neyin nesi? Cennet ve hüzün nasıl yan yana geliverdiler? Rivayet muhtelif: Bana uyan ise şu! Portekiz ihtişamlı bir imparatorluktu. Dünya denizlerine hâkim. Bu günler geride kaldı. Şudur ve budur...

        Ama insanlar mağrur ve gururlular. Başlarına gelenleri kendilerine saklı tutuyorlar. İçlerine atıp tek başlarına yaşamacasına...

        Geriye kalıyor tek yol. Kendilerini ifade edebilecekleri: Hüzün şarkıları. Portekiz’in bize hediyesi: Fadolar. Ben bir fado tutkunuyum.

        KIYAMET KOPAR MI?

        Bu da soru mu yani. Cevabı bilindik sorulardan, malum: Kopar. Kopacak. Tamam mı? Yine de soran çıkar, sorusunu sorar! Kim dedi kıyametin kopacağını. Size kim haber etti? Daha neler: Kim olacak... Bütün kutsal kitaplar anlatmada. Şimdi duyar gibiyim. Bu tatsız konuya nasıl ve nereden geldik. Kopacaksa kopacak. Hazırlık olarak ahlanıp vahlanacak değiliz. Sadece şunu biliversek. Kıyamet Günü filmi nerde başlayacak?

        REKLAM

        Hah şöyle: Geldik mi Cabo Verde’ye. Nasıl yani? Bu yemyeşil takımadalar. Hani bunlar cennet idiler? Doğru bu Cabo Verde bir cennet. Ama 73 bin yıl önce. Bir kıyamet provasını tetiklemiş...

        Adanın ortasındaki yanardağ patlamış. Kırılıp okyanusa düşen dağ parçası. İşte şimdi sıkı durun: Suyu yükseltmiş... 170, yazı ile de yazalım, yüz yetmiş metre. İşte bazı senaristler bunu yazmadalar. Halen aktif olan bu yanardağ patlarsa. En son 3 sene önce patlamış, lav püskürtmüş. Gelecek patlama, 73 bin yıl önceki gibi olursa...

        İşte o zaman Cesaria Evora yeniden tanrıça olacak. Çıplak ayaklı kontesimiz bize hüzün şakımayacak. Bir sonraki canlı medeniyeti filmi başa sardığı zaman... Onu hüznün ana tanrıçası kabul edecektir: Yakışır! Bu ürkütücü bir fantezi değil mi? Bazı fal bakıcılar bu senaryoyu olası görmedeler. Kim bilir. Tabiatı bu denli zorlar, taciz edersek... Her şey olası. Nasıl ki hayat Afrika’da başladı. Orada biter.

        HÜZÜN VE HUZUR

        Bu ikisi ikiz kardeş olabilir mi? İri bahçenin ucundaki sahneye bakıyorum. Antalya gecesine el koymuş müzisyenlere... İzleyicilerin çoğu genç insanlar: 700-800 kişi...

        REKLAM

        Nakaratı söylüyorlar. Koro olarak. “Saudades” biteviye, art arda, coşku ile...

        O da ne demek? Hüzün demek. Birdenbire fark ediyorum: Tuhaf ama ben de söylüyorum.

        Bir muhasebe yapıyorum kendi kendime...

        Hem de olmadık bir fasıl üzerinden. Huzur en sevdiğim roman. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hüzün dolu eseri. Tekrar tekrar, defalarca okumuşum. Sahne sahne bilmecesine. Hatta ezberlemecesine... İyi de bu Saudades faslına talebim ne diye. Üstelik de mazeretsiz. Çünkü Portekizce kelimenin anlamı malumum. İyi de hüzün hüzün diye haykırmak niye? Bir tarz meydan okuma olabilir mi acaba. İnşallah... Sen orada isen yapacağını yaptı isen.

        Biz de buradayız. Dimdik ayaktayız. Seni unutmuş değiliz ama önümüz ferah. Bir adım daha? Hüzünle yaşasak bile. Üstesinden geleceğiz. Hüznü de aşıp geçeceğiz.

        Nietzsche demedi mi idi, “Kuvvetleneceğiz, kuvvetlenerek çıkacağız...”

        Cesaria Kontes haydi öte taraftan fısılda bizlere. Şu Siyam ikizleri vardı ya. Ayrılmaz, ayrılamaz olanlar... Huzur yoluna hüzün taşları mı döşeli?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ