Çökertme türküsünde ismi geçen 'kolcular' kimdi?
Osmanlı Devleti'nin borçlarını halktan kesilen vergilerle doğrudan ödeme amacı ile kurulan Düyun-ı Umumiye İdaresi'nden Reji Şirketi'ne... Reji şirketinden türkülere konu olan 'Kolcular'a... Kolcular'dan tütün kaçakçılarına... Öncesi ve sonrasıyla bir dönemin arka planı... Habertürk'ten Mehmet Şimşek'in haberi...
Tütünün Osmanlı Devleti’ne girişi ile Osmanlı coğrafyasına yayılışı arasında geçen kısa süre, ülkede tütün tiryakilerini, ekilen yeni bir metayı ve yeni bir vergi türünü ortaya çıkardı. Tütünün ekimi ve kullanımıyla, vergi vermek istemeyen kişilerin tütün kaçakçılığına girişmesi ise bu süreden daha kısa sürdü. Tütünün devlet kanalıyla tekelleşmesi ve devletin ödeyemediği borçlar neticesinde tütün vergileri üzerinde kurulan Reji tahakkümü, öteden beri devam eden tütün kaçakçılığını artırdı ve bu kaçakçılığa engel olmak için Reji idaresinin kurduğu silahlı birlikler olan Reji kolcuları ile kaçakçılar ve halk arasında işin içinden çıkılamaz bir kördüğüme dönüşen çatışma ortamına dönüştü.
Yalova Üniversitesi Araştırma Görevlisi Burak Altunsoy, "Osmanlı’da Tütün Kaçakçılığı-Reji Kolcuları ve Uygulamaları" adlı kitabında tütün kaçakçılığını engellemek için kurulan bu birliği; Reji idaresi, tütün kaçakçıları ve devlet görevlileri bağlamında inceledi. Arşiv belgelerinden kolcuların izini süren yazar, günümüzde tarih ders kitaplarında ve türkülerde adı ölüm ve işkence ile özdeşleşen Reji kolcularının uygulamalarını ele aldı.
Altunsoy konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
MEHMET ŞİMŞEK: Kolcu, Karakol, Kolağası, Karakol Cemiyeti'nnden '5. Kol' faaliyetlerine uzanan bir çizgi... Örnekleri uzatmak mümkün 'Karakolda doğruyu söyler, mahkemede şaşar', türküsünden 'Karakolda ayna var' şarkısına. Söyleşimize konu olan ve bir kaynağa göre Ortakentli kemancı Köroğlu Hasan Hüseyin Salim'e ait olan 'Çökertme' veya 'Halilim' türküsüne... Öncelikle 'Kol' kelimesini irdeleyerek başlayalım...
Yalova Üniversitesi Araştırma Görevlisi Burak AltunsoyBURAK ALTUNSOY: “Kol” kelimesi sizin de ifade ettiğiniz gibi dilimizde çok çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bizim konumuz bağlamında “kol” ve “kolcu” ifadelerini bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekir. Kolcu Osmanlı Devleti’nde belirli alanlarda iç güvenliği temin eden görevlilerdir ki bunların içerisinde gümrüklerde çalışan “gümrük kolcuları”ndan tutun, cizyelerin toplanması esnasında cizye memurlarının güvenliğinden sorumlu olan “cizye kolcuları”na kadar çok çeşitli amaçlarla kolcular görev yapmıştır. Fakat kolcu denince özellikle son dönemde akla gelen elbette Reji kolcularıdır ki asli görevleri Osmanlı Devleti’nde tütün kaçakçılığını engellemek için Reji idaresi bünyesinde kurulmuş olan silahlı birliklerdir.
OSMANLI'DA TÜTÜN NEDEN YASAKLANMIŞTI?
Buradan Osmanlı Devleti'ne gelebiliriz. Tütün bu topraklara ne zaman geldi? İnişli çıkışlı bir seyir izleyen tütün ne zaman yasaklandı? Yasaklanınca nasıl bir alan açıldı?
ALTUNSOY: Tütünün bilinen ilk anavatanı Amerika ana karasıdır malumunuz. Hindistan’a doğrudangidecek bir deniz yolu keşfetmek amacıyla İspanya kıyılarından okyanuslara açılan Kristof Kolomb, önce Bahama Adaları ardından Küba’ya gittiğinde burada yerlilerin bir ayin malzemesi olarak tütünü kullandıklarını fark etti. Sonrasında Avrupalı seyyahlar bu bitkiyi tedavi edici özelliklerinden dolayı Avrupa’ya taşımakta gecikmedi. Tütünün Osmanlı topraklarına gelişinin bu süreçte Avrupa üzerinden gerçekleştiği hem dönemin müellifleri hem de günümüz tarihçileri tarafından kabul edilmiştir. Fakat tütünün Osmanlı topraklarına geliş tarihi hakkında ihtilaflar mevcuttur. Peçevi, tütünün Osmanlı’ya girişi hakkında ilk bilgi veren kişidir ve tütünün hicri 1009 (miladi 1600/1601) tarihinde İngilizler vasıtasıyla Osmanlı topraklarına girdiğinden bahseder. İstanbul’da uzun bir süre bulunan İsveç elçisi Ignatius Mouradgea d’Ohsson tütünün İstanbul’a geliş tarihini 1605 olarak tespit etmişti. Yine Naima, tütünün hicri 1014 (miladi 1605) senesinde frengistandan diyar-ı İslam’a geldiğini ifade etmiştir. Son dönemde yapılan çalışmalar ise tütünün Osmanlı Devleti’ne söylenen tarihlerden daha erken geldiğini ispatlamaktadır. Zira 1580’lerden itibaren Muğla çevresinde tütünden vergi toplandığı bilindiğinden bu tarihin hiç olmazsa 1570’lere kadar geriye gittiğini düşünebiliriz. Tütünün yasaklanmasında birkaç gerekçe vardı. Bunlardan ilki; tütün kullanımının caiz olup olmadığı konusunda dönemin alimleri arasında yaşanan tartışmalardı. Dönemin alimleri tütün kullanımı hakkında üç fikre sahipti: Haram, mekruh ve caiz. Kendisi de tütün tüketen Bahai Efendi’nin şeyhülislamlık makamına gelişine kadar haram fikrinin savunanların görüşleri ağırlık kazanmış, bu da tütüne karşı menfi bir yaklaşım doğurmuştu. İkinci olarak tütünün kahvehanelerde kullanımının yaygınlaşmasıydı. Kahvehaneler öteden beri devlete karşı muhalif söylemlerin beslendiği mekanlar olduğundan, tütünün burada kullanımı sakıncalı yerler olarak görülen kahvehanelerde toplanmayı cazip hale getiriyordu. Son olarak tütün kaynaklı yaşanan yangınlar da yasağın gerekçeleri arasında yer alıyordu. Neticede tütün I. Ahmed zamanında 1609 yılında ilk kez yasaklandı. Tütüne uygulanan yasak zamanla diğer padişahlar tarafından da tatbik edildi. Hem keyif veren bir emtia hem de tütün eken çiftçilerin geçim kaynağı olduğundan tütüne getirilen yasak beraberinde tütünün gayr-ı resmi yollarla üretimi ve satılması sonucunu doğurdu. Bu açıdan bakıldığında tütüne getirilen ilk yasak tarihi olan 1609 yılının aynı zamanda Osmanlı Devleti’nde tütün kaçakçılığının ilk gerçekleştiği tarih olduğunu da söyleyebiliriz.
DÜYUN-U UMUMİYYE İDARESİ NASIL KURULDU?
Osmanlı Bankası'nın mimarı Alexandre Vallaury tarafından 1897'de inşa edilen Düyun-u Umuiye binası (Bugünkü İstanbul Erkek Lisesi)19. yüzyılın ikinci yarısı (1875) Osmanlı Devleti'nin mali iflasının ilanı demekti. Muharrem Kararnamesi’nin 15. maddesine göre Düyun-ı Umumiyye İdaresi kuruldu. Amaç neydi?
ALTUNSOY: Düyun-ı Umumiyye İdaresi’nin kurulması, ifade ettiğiniz gibi Osmanlı Devleti’nin mali iflasıyla doğrudan ilintilidir. Osmanlı Devleti ilk kez 1854 yılında aldığı dış borçları zaman içinde ödeyemez hale gelmeye başlayınca, kaçınılmaz olarak devlete borç veren yabancı tahvil sahipleri Osmanlı Devleti’nden alacaklarını çeşitli yollarla tahsil etmek istediler. Neticede Avrupalı devletler seçtikleri temsilcileri İstanbul’a gönderdi ve Server Paşa’nın başkanlığında kurulan komisyonda, Osmanlı Devleti’ne borç veren yabancı devlet temsilcilerinin içerisinde yer aldığı bir idarenin, mevcut borçların ödenmesi için devletin belirli gelirlerini kontrol etmesi kararı alındı. “Muharrem Kararnâmesi” adı verilen bu kararlar neticesinde mevcut borçların ödenmesinin temini için “Düyun-ı Umumiyye İdaresi” kurulmuş oldu. Düyun-ı Umumiyye İdaresi Osmanlı Devleti’nin bazı vergi gelirlerine el koyup borçların ödenmesini sağlayacaktı ki bu gelirlerin başında elbette tütün vergisi yer alıyordu. İdare ayrıca tütünün yönetimi için kendine bağlı ayrı bir şirketin kurulabileceğini ve Osmanlı Devleti’ndeki tütünle ilgili tüm işlerin bu yeni şirket vasıtasıyla gerçekleşebileceğini de Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmişti. Nitekim dediğini de yaptı ve 1883 yılında tütüne ait bütün haklarını (alım, satım, üretim, toplama, üreticiye kredi sağlama vb.) “kardeş bir şirket” olan resmi adıyla “Société de la Regié Cointerésseé des Tabacs de l’Empire Ottoman” olan Osmanlı’daki karşılığıyla “Memâlik-i Şâhâne Duhânları Müşterekü’l Menfaa Reji İdaresi” yani kısaca Reji idâresine devretmiş oldu.
VE REJİ İDARESİ DEVREYE GİRİNCE...
Düyun-ı Umumiyye’ye bağlı bir Tütün Rejisi kuruldu. Reji'nin görevi neydi? Kaç yıl faaliyetini sürdürdü?
ALTUNSOY: Reji’nin görevleri arasında; Osmanlı Devleti’ndeki tütünlerin tamamını satın alma, imal etme ve satma hakkı ile bunlara ait vergilerin toplanması, kıyılmış tütün, ağız tütünü ve enfiyeleri imal etme vardı. Bunun yanında tütün üreticisine kredi verme, üreticilerin ürünlerini saklamak için ambarlar inşa etme ve tütünlerin fiyatlarını belirleme de Reji idaresine aitti. Tütün konusunda ülke içerisinde tek yetkili Reji idaresi olduğu için idare, tütünün her alanında bir monopol (tekel) halini almıştı. Bunun yanında Reji idaresinin belki de en önemli görevi, mazisi 17. yüzyılın başına dayanan tütün kaçakçılığını engellemekti. Reji nizamnamesinin 3. maddesi bu konuda Reji şirketine kaçakçılığı engellemesi için silahlı bir teşkilat kurabilme hakkı da tanımıştı. Osmanlı sosyal hayatına damgasını vuran ve “Reji kolcuları” adıyla anılan silahlı birliklerin kurulması da bu sayede gerçekleşmişti. Reji idaresi bu şartlar altında 1883 yılında 30 yıllık bir imtiyazla göreve başladı ve imtiyaz süresi 1913 yılında uzatıldı. Fakat 1925 yılında Reji idaresi faaliyetlerini sonlandırdı. Bu bakımdan 42 yıl boyunca faaliyet gösterdiğini söyleyebiliriz.
KOLCULAR NEYİ KOLLUYORDU?
Reji deyince de esas konumuz olan Kolcular faslına girmenin tam zamanı. Kolcular kimlerden oluştu? Kaç kişiden müteşekkildiler? Profilleri nasıldı? Uygulamaları nelerdi?
ALTUNSOY: Kolcuların seçilmesinde tek yetkili Reji idaresiydi. Reji kolcu seçerken özellikle kaçakçılarla yapılan mücadelede etkinlik gösterebilecek, silah kullanmayı bilen ve bundan çekinmeyen kişileri seçmeye özen gösteriyordu. Reji’nin kuruluşu esnasında idari personelinin %78’i,kolcuların ise tamamı Osmanlı uyruğuna mensuptu. Reji kolcuları içerisinde yoğunluk Müslüman unsurlara aitti. Bunlar içerisinde de özellikle Çerkez, Arnavut, Boşnak ve Pomaklar ön plana çıkıyordu. Gayrimüslimlerden ise Ermeni ve Rumların yanında az miktarda Yahudi’nin kolcu olarak görev yaptığı bilinmektedir. Reji’nin özellikle farklı etnik kökenden insanları istihdam etmesinde, bulundukları bölge halkıyla bir bağ hissetmemesi ve tütün kaçakçılığı esnasında silah kullanmaktan çekinmemesini temin etmek başlıca gerekçeleriydi.
GASP, DARP, HANEYE TECAVÜZ, HIRSIZLIK, RÜŞVET...
Kolcu sayısına dair kurulduğu yıl olan 1883 yılına ait herhangi bir veriye ulaşabilmiş değiliz. Dolayısıyla Reji kolcuları başlangıçta kaç kişiden müteşekkil bir yapıya sahipti bilemiyoruz. Reji kolcu sayısı 1887 yılında 3.617 kişiyken on iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde %80’lik bir artışla 6.533 kişiye yükselmişti. Bunların yaklaşık bin kadarı Aydın vilayetinde, beş yüz kadarı başkentte vazife yapıyordu. Aydın vilayetinde görev yapan bin kolcunun yaklaşık yarısı İzmir sancağında görevliydi. Bu açıdan kolcular, ülkenin geneline homojen olarak yayılmamış, tütün kaçakçılığının yoğun olduğu yerlerde daha kalabalık şekilde görev almışlardı. Kolcular genel manada suça meyilli, sabıkalı, toplumun sosyokültürel düzeyi daha alt kesiminden insanlardan kurulu bir birlikti. Bu nedenle tütün kaçakçılığını engelleme gibi oldukça muğlak bir görevi yerine getirirken, bir de yabancı menşeili Reji idaresini de arkasına almalarından dolayı suç işlemekten çekinmemişlerdi. Özellikle gasp, darp, haneye tecavüz, hırsızlık, rüşvet ve ironik bir şekilde kaçakçılık Reji kolcuları tarafından sıklıkla gerçekleştirilen suçlardı. Bu uygulamalar onları gerek idareciler, gerek halk ve asayiş güçleri tarafından istenmeyen kişiler haline getirmişti.
HALKA KARŞI SİLAH KULLANMAKTAN ÇEKİNMEDİLER
Kolcuların halka ve üreticilere karşı ceberrut davrandıkları bilinen bir gerçek. Bu uygulamalardan biraz örnekler sunabilir misiniz?
ALTUNSOY: Reji kolcularının halka ve üreticilere karşı gerçekleştirdikleri uygulamalar günümüzde lise tarih ders kitaplarında dahi “kolcuların çoğu cezaevi kaçkınları arasından seçilmişti. Bunlar tütün kaçakçılığını önlemek bahanesiyle çeşitli bölgelere dağıldı ve yakaladıkları insanlara işkence yaptı, bazılarını öldürdü” sözleriyle aktarılmaktadır. Gerçekten Reji kolcuları hem faaliyet gösterdikleri dönemde hem de günümüzde pek de hayırla yad edilmemektedir. Bu olumsuz intibanın oluşumunda elbette Reji kolcularının halka karşı giriştikleri sert tutum en önemli paya sahipti. Osmanlı arşiv belgeleri, Reji kolcularının halka ve üreticiye karşı gerçekleştirdikleri cebri uygulamalarla doludur. İşin ilginç yanı, asli vazifesi tütün kaçakçılığını engellemek olan Reji kolcuları, tütün kaçakçılığına bulaşmamış olsa da bir bahaneyle halka karşı silah kullanmaktan çekinmemiş, hatta aralarında kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bazı kaynaklara göre 20 bin, başka kaynaklara göre 90 bin kişinin bu çatışmalarda hayatını kaybettiği düşünüldüğünde yaşanan trajedinin boyutu daha net bir şekilde anlaşılacaktır. Niyazi Berkes’in “bir köylü idarenin tekeli altında olan kendi yetiştirdiği tütününden yarım okka bir yana saklayayım dese Reji kolcusu tarafından küt diye alnından vurulurdu” sözü kolcuların şiddet uygulamalarını ne derece kendilerince meşru hale getirdiğini göstermesi bakımından ilginçtir.
"KURŞUN 7 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA İSABET ETMİŞTİ"
Kolcuların halka karşı uyguladığı şiddete dair birçok örnek sunulabilir. Fakat okurları sıkmamak adına belki de en çarpıcı olanlardan birkaç örnek vermek yerinde olacaktır. Mesela Köprülü bölgesinde Bulgar Mektebi’nde tiyatro oynatıldığı sırada sarhoş bir şekilde mekâna giren Reji kolcu çavuşlarından Mustafa, tiyatro izleyenlerin huzurunu bozmuş, çalgıcıları darp etmiş ve polis memuruna silah çekmişti. Halep’te yaşanan başka bir olayda Reji kolcularının gerçekleştirdiği tütün araması esnasında bir kolcunun tabancasından çıkan kurşun altı yedi yaşlarında bir çocuğa isabet etmiş ve çocuk hayatını kaybetmişti. Kolcular hemen en yakın Reji idaresine sığınmış, ahali idareyi basarak kolcuları yaralamış ve Reji idaresinin evraklarını yırtmıştı. Dahası muhtemel bir linç girişimini engellemek için bölgeye gönderilen jandarma ve polislerle ahali arasında çatışma çıkmıştı. Yine halkın infialine sebep olacak olaylardan birinde; Lazkiye’den Tartus kasabasına götürülen dört çuval kaçak tütüne Tartus Reji kolcuları tarafından el konulmuş, Reji idaresi önünde toplanan halkın tütünleri kurtarmak için ambarları basacakları zannıyla Reji kolcuları halkın üzerine ateş açmış ve olayın sonunda bir kişi ölmüş iki kişi yaralanmıştı.
HALK DA GÜCÜ YETTİĞİNCE KARŞILIK VERMİŞTİ
Ohri’de Reji kolcularından bir şahsın bölgedeki Hristiyanlardan birinin elinde bulunan altı adet keklik ve bir adet tavşanı gasp etmesi, Eğin kazası ahalisinden Hacı Mehmed Efendi’nin dört yüz lirasını çalmaları, Halep’te halkın velâdet düğünü için bulundukları haneye Reji kolcularının duvardan atlayarak girip hiç kimsenin üzerinde kaçak tütün bulamadıkları halde düğünü baltalamaları, İbrahim bin Mustafa adındaki bir kolcunun Berber Hasan’ın evine girerek kızı Emine’yi kaçırmak isterken yaralaması ve buna benzer yüzlerce olay, Reji kolcularının halka karşı uyguladığı olumsuz tavırlara örnek teşkil etmektedir. Halk da bu uygulamalara karşı bazen yerel idarecilere ve hükümete dertlerini anlatan dilekçeler iletiyor, bazen de kendi yöntemleriyle kolculara karşı mücadele ediyorlardı. Eğer kolcular kalabalık değilse halkın kolculara karşı direniş gösterdiğine dair örneklere rastlayabiliyoruz. Mesela Yunda Adası’nda sebebi bilinmeyen bir şekilde Nikola veled-i Praşko adlı bir şahsın sarhoş bir halde bir Reji kolcusunu çakıyla yaralayıp öldürüp kaçması, yine Selanik’te bulunan Katerin Reji memurlarının Yahova karyesinde tütün araması sırasında iki kolcunun halk tarafından yaralanıp birinin ise ellerinin arkadan bağlanarak tütün aramasının engellenmesi, başka bir olayda ise Reji piyade kolcularından Mustafa Ağa’nın köyleri teftişi sırasında yöre halkından karşısına çıkan beş kişinin, kolcunun cebindeki paraları gasp edip ellerini arkadan bağlayıp birkaç yerinden bıçaklamaları gibi olaylar halkın da gücü yettiği taktirde Reji kolcularına karşı benzer sertlikte karşılık verdiğini kanıtlamaktadır. Fakat halkın Reji kolcularına karşı başvurduğu en sık yöntem; ellerinde silah bulunan ve “ayıngacı” denilen tütün kaçaklarına destek olmaktı.
KOLCULARIN MÜCADELE ETTİĞİ AYINGACILAR KİMDİ?
Reji kolcularının kıyasıya mücadele ettiği kaçakçılar, bir diğer deyişle ayıngacılar' kimlerdi? Büyük ölçüde halkın sempatisini kazanan bu kitlenin temel işlevi neydi?
ALTUNSOY: 17. yüzyılın başından beri Osmanlı Devleti’nde var olan tütün kaçakçılığı, Reji idaresi ve kolcularının uygulamaları neticesinde zirve noktasına ulaşmıştı. Bu noktada Reji kolcularıyla silahlı mücadeleye giren tütün kaçakçıları “ayıngacı” adıyla anılmış ve halkın gözünde zulme karşı savaşan birer kahramana dönüşüvermişlerdi. Ayıngacılar üreticiden aldıkları tütünleri kıl çuvallara doldurup halka bazen zorla bazen kendi istekleriyle satıyor ve bir yönüyle Reji idaresini devreden çıkarıyorlardı.
HALKIN SEMPATİSİNİ KAZANMIŞLARDI
Ayıngacılar tütünü kaçak yollarla temin ettikleri için vergi, depolama, ulaşım gibi masrafları da olmuyor, bu sayede halka çok daha ucuz tütün satabiliyorlardı. Mevcut durumdan tütün tiryakileri de mutluydu; zira Reji idaresi ile muhatap olmadan çok daha kaliteli tütünleri çok daha ucuza kaçakçılardan temin edebiliyorlardı. Bu açıdan ayıngacı denilen tütün kaçakçılarının bir işlevi, tütün üretici ile tütün tiryakileri arasında bir “aracı” olma durumuydu. Bir başka işlevi ise, halka kötü davranan Reji kolcularına karşı silahlı mücadeleye girişmekti. Aslında ayıngacıların niyeti halka kötü davranan Reji kolcularına karşı halkı korumak için silahlı çatışmaya girmek değil, kaçakçılığına engel olmaya çalışan Reji kolcularını püskürtmekti. Bu açıdan günümüz bakış açısıyla ayıngacıları birer halk kahramanı olarak nitelemek oldukça zor olacaktır. Ancak halk, kendilerine kötü davranan Reji kolcularıyla mücadeleye girişmesi ve kendilerine ucuza kaliteli tütün temin etmesinden dolayı ayıngacıları birer kahraman konumuna yükseltti. Yine ayıngacıların kendi köylerinden insanlar olması bölge halkını onlara yaklaştıran etmenlerden biriydi. Neticede ayıngacılar bir yandan kaçak tütün satışı gerçekleştirirken bir yandan da Reji kolcularıyla mücadele etmelerinden dolayı halkın sempatisini kazanmışlardı.
MALİYE NAZIRI KAÇAK TÜTÜN KULLANIRSA...
Kaçakçılar ülke genelinde toplanan tütünün yüzde olarak söylersek ne kadarına hükmediyordu?
ALTUNSOY: Bunu yüzde olarak ifade etmek zor çünkü buna dair resmi kayıtlar mevcut değil. Fakat tütün kaçakçılığının boyutunu idrak etmek için 1890 yılında Reji’nin sattığı tütün miktarının 6 milyon kilo iken aynı tarihte kaçak tütün satışının 12 milyon kilo olduğunu söylememiz yeterli olacaktır kanaatindeyim. Yine 1896’da 8 milyon kiloluk resmi satış rakamına karşın 10 milyon kilo tütün kaçağa gitmişti. Mesela 1891 yılında Karasu'da üretilen tütünün dörtte bir ile yarısı denetimden kaçırılmıştı. Tüm bu sayılar bize Osmanlı Devleti içerisinde tütün için müstakil bir idare kurulmuş ve tütün kaçakçılığını engellemek için eli silahlı birlikler teşkil edilmiş olsa da tütün kaçakçılığının son dönemlere kadar hala çok yoğun bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Hatta daha çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; Reji başmüdürü Louis Rambert anılarında Maliye Nazırı ile tütün kaçakçılığını engellemek için görüşmek için odasına gittiğinde nazırın kaçak tütün içmesine karşılık yaşadığı hayal kırıklığını şu sözlerle ifade ediyordu: “Dün Maliye Nazırı ile uzunca bir konuşma yaptım. İlk olarak dikkatimi çeken şey bu büyük memurun kaçak tütün içmesi oldu. Bu hususta benimle biraz şakalaştı. Sırası gelince ona bir ders vereceğim. Bir de düşününüz ki, kaçakçılığın önlenmesi için ona başvuruyorum. Kayıtsız davranmasındaki sebebi şimdi anladım”.
Merkezi idarenin aksine yerel yöneticilerin kaçakçıları yakalamakta isteksiz davrandığına dair görüşler var? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ALTUNSOY: Tütün kaçakçılarına dolaylı olarak en büyük destek yerel hükümetler kanalıyla gerçekleşti. Dolaylı diyorum çünkü kaçakçılara doğrudan destek vermeyi bırakın, bir bölgenin mutasarrıfı kendi bölgesinde kaçak tütün olduğunu bilip de söylemezse ikinci derece mesul tutulur ve kaçakçı para cezasını ödeyemezse kalan kısmını ya da tamamını mutasarrıf öderdi. Bu yönüyle merkezden alınan tedbirler, yerelde mutasarrıfın tütün kaçakçılığını desteklemesini engeller nitelikteydi. Reji’ye göre de halk kaçak tütünün bulunduğu yeri doğrudan yerel hükümete haber vermeli ve yerel hükümet de kaçak tütünü derhal aramalıydı fakat süreç hiçbir zaman bu şekilde ilerlemedi. Yerel yöneticiler Reji kolcularına karşı yardımsever bir tutum takınmadı; hatta kaçakçıların yerlerinin tespiti noktasında genellikle ketum kalmayı tercih ettiler. Bunun sebeplerini birçok noktada arayabiliriz: Başta Osmanlı son döneminde nizamnamelerin uygulanmasının yerelde güçlükle sağlandığı gibi bir gerçeği göz önünde bulundurmalıyız. Ardından Reji kolcularının halka karşı giriştiği tedhiş hareketini ve ayıngacıların genellikle yöre halkından insanlar olarak kolculara karşı mücadelesini düşündüğümüzde bu tutuma hak vermesek bile anlayabiliyoruz.
KOLCULAR DEVLETİN KUVVETLERİYLE KARŞI KARŞIYA GELİRSE...
Kolcular ile zaman zaman Asakir-i Şahane, polis ve jandarmanın da çatışmaya girdiğini kitabınızdan okuyoruz. Bu durum otorite zaafından mı oluştu?
ALTUNSOY: Reji nizamnamesine göre tütün kaçakçılığının engellenmesi konusunda sorunuzda bahsi geçen Osmanlı güvenlik güçlerinin Reji idaresine yardım etmesi öngörülmekteydi. Fakat pratikte Reji’nin beklediği yardım hiçbir zaman bu birliklerden gelmedi. Bir kere Asakir-i Şahane içerisinde tütün kaçakçılığı yapan askerlerin varlığı ve bu nedenle Reji kolcularının askerlere karşı hakaret ve şiddete varan uygulamaları bu yardımı imkânsız kılmaktaydı. Bunula beraber Reji kolcularının kaçak tütün arama gerekçesiyle askeri kışlaları dahi abluka altına almaları ve askerleri yaka-paça sürükleyip bazen ölümüne sebep olmaları Asakir-i Şahane’den Reji’ye beklediği yardımın gelmemesi için çok geçerli bir neden oluşturuyordu. Serasker Rıza Paşa defaatle Reji kolcularının askerlere karşı daha makul davranmasını istese de Reji kolcuları yapacaklarını yapmaktan geri durmuyorlardı. Neticede seraskeriye de Reji’nin tütün kaçakçılarıyla mücadele etmek için beklediği yardımı vermeyerek nizamnameye mugayir davranmak pahasına bir yönüyle Reji’den intikamını alıyordu.
Jandarmalar ise kırsalda tütün kaçakçılığının engellenmesi noktasında Reji kolcularına kısmen destek vermiş olsa da yine de tam anlamıyla nizamnamenin öngördüğü ve Reji idaresinin beklediği yardımı gerçekleştirmemişti. Hatta arşiv belgelerinde Reji kolcuları ile jandarmanın arasında da sık sık çatışmalar yaşandığını görebilmekteyiz. Bu çatışmaları bir açıdan otorite zaafiyetine hamledebiliriz. Bunun yanında, Reji kolcularının yaptıkları eylemler neticesinde büyük cezalar almamaları ve Reji idaresinin arkalarında durmasına olan güvenleri bu çatışmaları körüklemiştir.
'Kolcular' ile 'tütün kaçakçıları'nın mücadelesi edebiyatta nasıl karşılık buldu? Birkaç örnek verir misiniz?
ALTUNSOY: Yukarıda bahsettiğimiz gibi tütün kaçakçıları, halk nezdinde Reji kolcularına karşı mücadele eden birer “kahraman” kimliğine sahip oldukları için edebiyatta da benzer bir yaklaşımın bulunduğunu görebilmekteyiz. Dönemin türkülerine, manilerine ve Cumhuriyet dönemi roman ve hikayelerine baktığımızda hemen hemen bütün örneklerde Reji kolcuları yabancı bir şirketin düşman birlikleri ve mücadele edilmesi gereken kişiler olarak yansıtılırken, tütün kaçakçıları halkı bu düşmanlardan kurtaran birer kahraman olarak resmedilmiştir. Özellikle türkülerde tütün kaçakçılığı idealize edilen ve destanlaştırılan bir tavırla aktarılmıştır.
Çökertme Zeybeği
Çökertme’den çıktım Halil’im aman başım selamet
Bitez de yalısına varmadan Halil’im aman koptu kıyamet
Arkadaşım İbrahim Çavuş, Allah’ıma emanet
Burası da Aspat değil Halil’im
Aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş saçtı aman kurşun yarası
Güvertede gezeriken aman kunduram kaydı
İpekli mendilimi aman irüzgar aldı
Çakır da gözlü Gülsüm’ümü Çerkez Kaymakam aldı
Burası da Aspat değil Halil’im
Aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş saçtı aman kurşun yarası
Gidelim gidelim Halil’im Çökertme’ye varalım
Kolcular gelince de Halil’im nerelere kaçalım
Teslim olmayalım Halil’im, aman ateş saçalım
Burası da Aspat değil Halil’im
Aman Bitez yalısı
Ciğerime ateş saçtı aman kurşun yarası
Ayıngacı Ömer Ağa Destanı
Tütünümüz elimizde,
Silahımız belimizde.
Bize Ayıngacı derler,
Vur emrimiz elimizde,
Beyler haberiniz olsun.
Çankırı’yı gece geçtik,
Acı tatlı sular içtik.
Biz bu candan dünden geçtik,
Beyler haberiniz olsun,
Tütünümüz katlı katlı,
Arkamızda üç yüz atlı,
Ayrılmamız pek firaklı,
Beyler haberiniz olsun.
Vara vara vardık bağa,
Sırtımızı verdik dağa,
Bizim beyimiz Hacı Ömer Ağa,
Beyler haberiniz olsun.
Vara vardık ekin,
Yükümüzün biri kefin,
İçimizde yoktur hekim,
Beyler haberiniz olsun.
Arkadaşı dağ başında
Ölüsü kaya başında,
Anası ağlar yanı başucunda,
Beyler haberiniz olsun.
Demet tütün kese ile,
Memedim tasa ile,
Ali bir paşa ile,
Beyler haberiniz olsun.
Bakırım ocakta kaynar,
Kurşun yağmur gibi yağar,
Ayıngacı zeybek döne döne oynar,
Beyler haberiniz olsun.
Kırk yük tütün kıyılacak,
Kolcubaşı vurulacak,
Kütahya‘dan duyulacak,
Beyler haberiniz olsun.
İstanbul’dan gelir ipek,
Köprüde atılır tüfek,
Bizim düşmanımız İngiliz köpek,
Beyler haberiniz olsun.
Mahmut Ağa Türküsü
Deveci dağına bastığım oldu
Tütünün dengi de yastığım oldu
Bizim arkadaşların kaçtığı oldu
Sebebim tütünü basın yarama
Hacılar köyünü duman bürüdü
Altmış sekiz kolcu birden yürüdü
Kara Mahmut da şu yerlerde bir idi
Aman dostlar bakın benim halime
Sebebim tütünü basın yarama.
Mahmut Ağa Türküsü
Deveci dağına bastığım oldu
Tütünün dengi de yastığım oldu
Bizim arkadaşların kaçtığı oldu
Sebebim tütünü basın yarama
Hacılar köyünü duman bürüdü
Altmış sekiz kolcu birden yürüdü
Kara Mahmut da şu yerlerde bir idi
Aman dostlar bakın benim halime
Sebebim tütünü basın yarama.
Türkülerin dışında manilerde de kolculara karşı nefreti açıkça görebilmekteyiz:
Kör olsun kolcu Avni
Öksüz bıraktı seni
Nenni tosunum nenni
Sabret gelir zamanı...
Cumhuriyet dönemi roman ve hikayelerinde kolcular nadiren baş aktör olarak gözükse de metnin yardımcı karakterlerinin Reji kolcuları olduğu örnekler mevcuttur. Mesela Reji kolcularıyla mücadele eden bir eşkıyayı merkeze alan Yaşar Kemal’e ait “Çakırcalı Efe” romanında yer yer eşkıyaların Reji kolcularıyla ilişkisine değinilmiştir. Romanda tütün kaçakçısı olan Osman Ağa ve Memed karakterleri tütün kaçıracakları sırada yolların Reji kolcularıyla dolu olduğunu konuşmuş ve tütün kaçırma güzergahlarını değerlendirmişlerdir. Yine Kemal Tahir’e ait “Rahmet Yolları Kesti” adlı romanın bir yerinde Reji kolcularının pusu kurarak tütün kaçakçılarına tuzak kurdukları aktarılmıştır. İlhan Tarus’a ait “Var Olmak” romanında Biga Reji müdürü Hamdi Bey’e ait sekiz-on kadar Reji memuru ve alt kat koğuşlarda barınan kırk kadar kolcusu olduğu söylenmiştir. Ahmet Yorulmaz’a ait “Ayvalık’ı Gezerken” adlı deneme, Ziya Hanhan’ın “Kanlı Tütün” başlıklı romanı, Ēlias Venezēs tarafından 1943 yılında yayımlanan “Eolya Toprağı” başlıklı roman ve Ahmet Nadir Çıladır’ın “Kuduz Düğünü” başlıklı kitabında yer alan “Kolcu Şaban” hikâyesinde yine Reji kolcuları işlenmiştir.
YARIM ASRA DAMGALARINI VURDULAR
Eklemek istedikleriniz var mı?
BURAK ALTUNSOY: Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanan mali buhranın bir sonucu olan Reji idaresi ve silahlı kuvveti olan Reji kolcuları, yarım asra yakın bir süre Osmanlı Devleti’nin sosyal hayatına damgasını vurmuştur. Bu teşkilatın bakiyeleri Cumhuriyet döneminde de varlığını sürdürmüş ve tütün kaçakçılığını engellemek için silahlı görevlilere “kolcu” denmesi Reji’nin bir “hediyesi” olarak günümüze kadar gelmiştir. Bu noktada kolculara menfi yaklaşımın oldukça makul gerekçeleri olduğu gibi Osmanlı çiftçisi, idarecileri ve güvenlik güçlerinin de içinde bulunduğu girift ilişkiden külliyen bir masum çıkarmak zor gibi görünmektedir. Böylesi su götürür bir meselede tarihçi titizliğiyle meselenin tam ortasında kalmanın oldukça zorlayıcı olduğunu itiraf etsem de buradan bir haklı-haksız çıkartmaktansa belgelerin aydınlattığı kadarıyla tarihi süreci ortaya koymak temel gayemdi. Sizlere de ilginiz için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim...