Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Öne Çıkanlar Dünyanın en iyi palyaçosu İstanbul'a geliyor

        Tony Ödülleri’nde “En İyi Özel Teatral Etkinlik” dalında aday gösterilen, Drama Desk Ödülleri’nde “Eşsiz Teatral Deneyim” ödülü, Londra’dan New York’a, Avustralya’dan Meksika’ya uzanan ve 20’den fazla uluslararası ödüle layık görülen dünyanın en önemli performans sanatçılarından Soytarılar Akademisi kurucusu Slava Polunin’in ekibi ve karlarla kaplı benzersiz dünyasında hayal gücünün sınırlarını zorlayan gösterisi Slava’s Snowshow, 28 Şubat – 3 Mart tarihleri arasında Zorlu PSM’de izlenebilecek.

        Slava Polunin
        Slava Polunin

        Polunin ile palyaço olma yolculuğunu ve Slava Snow Show’da izleyiciyi nasıl bir dünyanın beklediğini anlattı. Sanat veya gösteri dünyasıyla hiçbir ilgisi olmayan bir ailenin çocuğu olduğunu belirten Slava Polunin, şöyle devam etti: “Rusya’da Orel kasabasında basit bir çocukluk geçirdim; ormanda koşmayı, nehir kenarında vakit geçirmeyi, kuş şarkılarını dinlemeyi, balık tutmayı, diğer çocuklarla oynamayı veya sadece hayal kurmayı seven sıradan bir çocuktum... O yıllarda Charlie Chaplin'in "The Kid" filmini izledim ve beni büyük ölçüde etkiledi. Hemen kendime bir baston yaparak Chaplin'in yürüyüşünü taklit etmeye başladım, bu da arkadaşlarımı çok güldürdü. Muhtemelen, gelecekteki mesleğimin fikri o zamanlar şekillenmeye başlamıştı.”

        "ÖĞRETLENLERİM MARCEL MARCEAU VE CHRALIE CHAPLIN"

        Kendisi için “Bir palyaço olarak doğmuş olabilirim,” diyen Polunin buna rağmen palyaço olacağını keşfeden kişinin bir tiyatro yönetmeninin bunu fark ettiğini anlattı: “Dönemin dikkate değer tiyatro yönetmeni bir gün bana, 'Biliyor musun, senin öyle güçlü bir gülünç tarzın var ki, öyle doğal görünüyorsun ki, artık gerçek bir palyaçosun' dedi…”

        Bu işe pandomimle başladığını belirten usta palyaço, “Gerçekten bu gizemli, sessiz sanata çok meraklıydım. Birkaç yılımı eksantrik pandomime adadım. Genellikle performans ortağım Alexander Skvortsov ile çalışıyordum. İkilimiz hemen izleyici tarafından çok sevildi. Ülke genelinde en prestijli mekanlarda, öğrenci kültür merkezlerinde, kırsal kesimde, gelen tüm davetleri kabul edip keyifle sahne alıyorduk. 10 yıl boyunca günlerimizi gecelerimize kattık. Her geçen gün daha fazla insana eriştik. Televizyona çıktık, ardından her yerde göründük ve kendimizi ünlü bulduk, artık insanlar her yerde bizi bekliyorlardı” diye devam etti.

        ‘Öğretmenlerim’ diye nitelediği Marcel Marceau, Charlie Chaplin, Rus bir palyaço olan Leonid Engibarov’dan çok etkilendiğini söyleyen Slava Polunin, profesyonel bir palyaço olmak için izlenmesi gereken yolu şöyle tarif etti: “Palyaçoluk, dünyaya belirli bir bakış açısı, insanların genellikle görmediği şekillerde şeyleri görebilme yeteneğidir. Belki de bu, özel bir çeşit delilik biçimidir. Bu boyutta yaşamak ve bir şeyler yaratmak büyük bir zevktir. Bir kere başladığınızda duramazsınız. Yaratıcı çabamızın bizi palyaçolukla buluşturduğunu anlamama büyük bir yönetmen vesile oldu. Bana şöyle dedi: "Egrotesk konusundaki doğallığınız, davranışınızın artık eksantrik değil, palyaço olduğu anlamına geliyor." Ve sonra "kendi palyaçomu" aramaya başladım - makyaj, kostüm, burun, renkler, yürüme tarzı, ritim... her şeyin bir anlamı vardı.”

        "ÖZGÜRLÜK BİR PALYAÇO İÇİN EN ESAS ŞEYDİR"

        Dünyanın en iyi palyaçosu olarak anılmanın güzel bir şey olduğunu ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk getirdiğini belirten sanatçı şunları söylüyor: “Ancak ‘Deli Akademisi Başkanı’ gibi unvanları çok daha değerli buluyorum. Bu unvanı, akademiyi icat ettiğimde kendi kendime verdim. Ya da "Andersen'in Rusya Elçisi". Danimarka Kraliçesi bu unvanı bana verdi. Palyaçolar da diğer insanlar gibi farklıdır. Bazıları ciddi, bazıları kıkırdayan, bazıları rahat ve neşeli, diğerleri karanlık ve kasvetlidir. Ancak yaratılan karakter her zaman kişiliği yansıtır. Bu nedenle kişisel palyaço maskesini bulma, her palyaçoyu oluşturma süreci çok kişisel ve zaman alıcı bir iştir. Palyaço özgürlüğü simgeler: bir palyaçonun yaptığı şey ve dünyayı nasıl gördüğü, pek çok insanın kendilerine mâl edemeyeceği şeylerdir. Bir palyaço, toplumun geleneklerine uymaz, çocuğun samimiyetine sahiptir. Ve işte bu, çoğu yetişkinin eksik olduğu şeydir.”

        Özgürlüğün bir palyaço için esas olduğunu kaydeden Polunin, “Ancak özgürlüğün düzensizlik veya kaos anlamına gelmediğini anlamamız gerekir. Özgürlükten bahsederken, seçim özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, istediğini yapma ve anın gerçeğiyle yüzleştiğimizde ‘hissettiğini söyleme’ özgürlüğünden bahsediyorum. Yönetmen, Federico Fellini gibi, ‘bir palyaçonun oyunculuğun zirvesi’ olduğuna inanırdı. Bu da palyaço gösterisi kavramının sadece nadir değil, aynı zamanda gerçek palyaço mirasının bir parçasıysa oldukça önemli bir şey olduğu anlamına gelir... Tabi ki "gerçek" palyaçolar söz konusuysa” diyor.

        REKLAM

        "ABSÜRD VE FANTASTİK GERÇEKLİĞİ SEVİYORUM 'SÖZ'E GÜVENMİYORUM"

        Slava Snow Show’u izleyenlerin çocukluklarına doğru bir yolculuğu çıktığını söyleyen Slava Polunin, “Bu kendi rüyalarınızla dolu çocukluğunuza, benim karla örtülü çocukluğuma, beklentiler ve hayallerle dolu ortak çocukluğumuza bir yolculuk. Parlak renklerin, gerçek duyguların ve küçük yaşta fark edilen önemli detayların dünyasına bir yolculuk. Her durumda, her izleyen gösteride kendi hikayesini, kendi dünyasını görüyor. Bu benim için çok önemli” diyor. Şovun, sanatsal tiyatro formunda olduğu gibi, en sihirli yönünün, sanatçı ile seyirci arasındaki samimi iletişimde ortaya çıktığını belirten Polunin şöyle devam ediyor: “Gösteri sırasında sanatçı ve izleyici arasında ortaya çıkan, sözlü olmayan kaçınılmaz bağ kuruluyor. Benim ‘çok ince etkileşim’ diye tanımladığım bu bağ, tiyatro sihrini yaratan şeydir aslında. Şovda söz yok. Absürd ve fantastik gerçekliği seviyorum ve ‘söz’e güvenmiyorum. Zaten bu durum beni palyaçoluk yapmaya yönlendirdi. Benim için kelimeler olmadan ifade, sahnede kelimeleri kullanmaktan çok daha organik ve doğal... Görsel dil çok daha zengin, daha kişiselleştirilmiş... Bu yüzden kelimeleri kullanmayı hiç düşünmedim. Snow Show'u dünya çapında sürekli bir başarıya taşıyan şeylerden birinin, performanslarımızda konuşma dilini kullanmamamız olduğunu söyleyebilirim.”

        REKLAM

        "GÖSTERİDE AMACIMIZ İNSANLARIN HAYAL GÜCÜNÜ HAREKETE GEÇİRMEK"

        Slava Snow Show’un her yaştan seyirciye hitap ettiğini anlatan sanatçı, yetişkinleri çocukluğunda bir yolculuğa çıkardığını, onlara çocuk olmayı hatırlattığını ifade ediyor: “Çocuklar zaten mutlu bir kalabalık... Hayatın sıkıntılarına henüz dokunmamışlar, tüm dünya açıklar ve sınırsızdır hayal güçleri var. Aslında biz bu şovda ‘içinizdeki çocuğa bağlı kalırsanız, her şey çok daha kolay ve neşelidir’ mesajı veriyoruz. Gösteride amacımız izleyicinin hayal gücünü harekete geçirmek...”

        Bu şovun hiçbir zaman eğlenceyle ilgili olmadığını belirten Slava Polunin şöyle devam ediyor: “Genellikle gösterilerim sırasında bir yarısı gülen, diğer yarısı ağlayan bir izleyici kitlesi oluyor. İnsanlar sahnede neler oluyorsa buna çok farklı tepkiler veriyor. Şovu hem eğlenceli buluyor hem de çoğu gösterinin onları duygusal olarak etkilediğini, ruhlarının en derin tellerine dokunduğunu söylüyorlar. Bu tür bir tepki benim için çok önemli. Aslında bu hedeflediğim şey. İnsanların güçlü ve gerçek duygularına erişmek için çaba sarf ettiğini görüyorum.”

        Gösteride müzik olarak ‘Chariots on Fire’, ‘La Petite Fille de la Mer’, ‘Oh Fortuna’, ‘Ravel’s Bolero’su gibi sevilen esirleri kullanan Polunin bu parçaları nasıl seçtiğini ise şöyle anlatıyor: “Herhangi ilginç bir parça duyduğumda, orijinal kaydını bulur ve koleksiyonuma eklerim. Bu yüzden bir şov yaratma zamanı geldiğinde, bu hazineleri çıkarır ve onları bu şovun parçası yaparım. Bu parçalar da aynı bu şekilde seçildi.”

        Slava’s Snow Show, 28 Şubat–3 Mart tarihlerinde Zorlu PSM’de seyircilerle buluşacak.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ