Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Gündem İlker Başbuğ'dan önemli açıklamalar

        26. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye'nin Nabzı 29 Ekim Özel'de Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını yanıtladı.

        Mustafa Kemal ve arkadaşlarının verdiği Kurtuluş Savaşı mücadelesinden Cumhuriyet'e kadar gelen süreci değerlendiren 26. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk'ün Meclis'e verdiği değeri şu sözlerle anlattı:

        Meclis mi önce, düzenli ordu mu önce? Meclis'te yaptığı konuşmada, şu anda içinde bulunduğumuz devirde herşey meşru olmalıdır; meşruiyet. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça, yani milletin genel eğilimini yansıttıkça meşru olur. Evvela meclis sonra ordu. Diyor ki, ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Ordu için para toplayacağım, vergi toplayacağım. Buna iki, üç şahıs arkadaşlarımla karar veremeyiz diyor. Bu ancak Meclis'in vekilleriyle olur diye düşünüyor.

        Başbuğ günümüzde Suriye'de yaşanan olan bitenlerle ilgili olarak şunları ifade etti: Gündemde Rusya, ABD, Suriye rejimi ve Türkiye. İran şu anda sessiz gözüküyor. İleride ne yaşanır? Bana göre ABD'nin bölgedeki esas ana tehdit olarak gördüğü ülke İran. ABD'nin Suriye politikasını İran'la bağlantılı düşünmemiz lazım. Acaba Irak'taki olaylar önümüzdeki günlerde tırmanacak mı? Adana Mutabakatı diyor ki, 'Suriye ve Türkiye terör örgütleriyle kapsamlı ortak mücadelesi'. Tamam da Beşar Esar, YPG'yi ve SDG'yi terör örgütü olarak dün ilan etti de bugün Rusya'nın söylemesiyle aynı noktada durabilecek mi?

        Başbuğ'un konuşmasından öne çıkan başlılar şöyle:

        Birinci kitap ve ikinci kitabın hazırlık süresi 4 yıl. Bunlar zor konular. Bir noktada yorum da yapıyoruz. Tarihi olayları bir perspektiften anlatmaya çalışıyoruz, dolayısıyla hata yapmamamız lazım. Basımdan evvel defalarca gözden geçiriyoruz. Beraber çalıştığımız iki arkadaşım var. Hakikaten bu konulara ilişkin derin tarihi bilgilere sahipler. Onlarla tartışarak götürüyoruz.

        REKLAM

        "MUSTAFA FAZIL PAŞA MUSTAFA KEMAL'İ EVLADINDAN AYIRMIYOR"

        Mustafa Kemal'in bu konularla ilgili düşünmeye başlaması kendi ifadesiyle Harp Okulu döneminde. Bu süreç Harp Akademileri öğrencilik döneminde devam edecek. 1902'lerde memleket konularını tartıştıklarını görüyoruz. Selanik, Manastır sonra Harp Okulu'na İstanbul'a gelecek. Annesinden ayrılıyor Harp Okulu döneminde. Belki de büyük şansı var. Harp Okulu'ndan en yakın arkadaşı Ali Fuad Cebesoy. Ali Fuat'ın babası İsmail Fazıl Paşa. O dönemde Kuzguncuk'ta oturuyor. Gerek Harp Okulu gerekse Harp Akademileri döneminde hafta sonu sık sık Ali Fuad'la beraber İsmail Fazıl Paşa'ya misafir olduğunu görüyoruz. İsmail Fazıl Paşa, neredeyse Mustafa Kemal'i Ali Fuad'dan ayırt etmiyor. Bu da ev hasretini gideren bir nokta.

        "MUSTAFA KEMAL CİDDİ VE MESAFELİ BİR YAPIDA"

        Cebesoy ilginç aile. Bir taraftan Nazım Hikmet'le akrabalar. İsmail Fazıl Paşa'nın bir oğlu var. İlginç bir ortam var. İsmail Fazıl Paşa, Anadolu'ya geçecek ilk TBMM'nin Nafıa Bakanı olarak görev alıyor. Bir seferinde yine İsmail Fazıl Paşa'ların evine gitmiş. Paşa 'yemeğe kal' diye ısrar ediyor. Ali Fuad, Mustafa Kemal'in ciddi ve mesafeli bir yapıda olduğunu anlatır. O gün başka bir paşa eve gelecek. Mustafa Kemal'le tanışmasını istiyor. Aslında Mustafa Kemal'in ne düşündüğünü gösteriyor. Eve gelen Osman Nizami Paşa, 'istibdat idaresi bir gün elbette yıkılacaktır' diyor. 'Fakat onun yerine Batılı anlamda idare gelip, memleketi kalkındıracak mıdır, ben buna inanmıyorum' diyor Osman Nizami Paşa. Mustafa Kemal 'Batılı idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyetli cevheri vardır' diyor. Esas cümle şurada: "Bir devrim olduğunda bugün işbaşında olanlar yerlerini korumaya kalkarlarsa o vakit buyurduğunuz doğrudur, onu kabul etmek gerekir"

        "SEN DE BÜYÜK ADAMLARIN ÜSTÜN KABİLİYETİ VAR"

        Osman Nizami Paşa da çok ilginç biri. Mustafa Kemal'e 'Sen bizler gibi kurmay subay olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde etkili olacaktır. Sen de memleketin başına gelen büyük adamların üstün kabiliyeti ve zeka emarelerini görmekteyim, inşallah yanılmamış olurum" diyor. Bunları Ali Fuad Bey anlatıyor. Mustafa Kemal mahçup olup, Osman Nizami Paşa'nın elini saygıyla öpüyor.

        "KURTULUŞ SAVAŞI'NI YAPANLAR ABDÜLHAMİT OKULLARINDAN YETİŞME"

        Mustafa Kemal'in 57 yıllık ömrünün 42 yılı Osmanlı dönemi. Mustafa Kemal 1881'de doğduğunda padişah II. Abdülhamit. İngiltere'de Kraliçe Viktorya dönemindeyiz. 57 yıllık ömrünün yarısı yani 28 yıl II. Abdülhamit döneminde geçiyor. Abdülhamit döneminde doğmuş, onun okullarına gitmiş, görev almış. II. Abdühlamit dediğiniz zaman ilginç. Çok çelişkilerle geçen bir dönem. Bazı yabancı yazarlar II. Abdülhamit'in çelişkili ortam yaratarak siyaset yürüttüğünü iddia ediyor. Eğitim, öğretimde en büyük atılımın onun döneminde yapıldığını görüyoruz. Ama özellikle hürriyet, serbest fikirli derslerin kısıtlandığını görüyoruz. Kurtuluş Savaşı'nı yapan kadro İttihat Terakki kadrosu, II.Abdülhamit döneminde okullarda yetişen kadro. Bunlardan bir tanesi de Mustafa Kemal. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine Abdülmecit'in 4 çocuğu damga vuruyor. Bu da enteresan bir nokta.

        "YILDIZ'DAN GELEN NOT: SAKIN KIZINIZI MUSTAFA KEMAL'E VERMEYİN"

        1905'de mezun olmadan evvel Zübeyde Hanım Mustafa Kemal'i evlendirmek istiyor. Gelin adayı Selanik'teki kapı komşusunun kızı Hatice. Daha önce var bir teşebbüs, asker diye vermiyorlar. Hatice'nin ailesinin Yıldız Sarayı'nda tanıdıkları paşa var. O paşaya ulaşıyorlar, 'Kızımız Hatice'yi Selanikli Mustafa Kemal isminde subay istiyor, ne diyorsun?' Yıldız'dan gelen cevap: Aman sakın! O asi yüzbaşı, sürgüne giden bir yüzbaşı, geleceği karanlık olan bir subay, sakın ola ki kızınızı vermeyin.

        "8 TEMMUZ 1919: HÜKÜMETİN ŞEKLİ CUMHURİYET OLACAKTIR"

        Cumhuriyet olayını birisiyle paylaştı mı? Paylaşıyor. Samsun kongreler dönemi. Erzurum'a gelecek. Orada kongre sürecinde 7 Temmuz'a 8 Temmuz'a bağlayan gece geç saatlerde, yanında Mazhar Müfhid var. Diyecek ki, 'Mazhar kalem kağıt al, sana bazı düşüncelerimi not ettireceğim. Ama bu sende kalacak, kimseye açıklamayacaksın'. 8 Temmuz 1919'da nottaki ilk cümle, 'Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır'. Mazhar Müfhid bunu açıklamıyor tabi. 8 Temmuz gecesi Mustafa Kemal, İstanbul tarafından telgraf başına çağrılacak. 'Hükümet sizi görevden aldı' denilecek. O da 'Büyük bir aşk ile bağlı olduğum mübarek, yüce askerlik mesleğinden istifamı takdim ve arz ederim' diye yazıyor.

        "KURTULUŞ SAVAŞI'NI PLANLAYAN 5 İSİM VAR"

        29 Ekim 1923 Cumhuriyet'in ilanı. Fakat bundan hemen hemen 1 yıl geriye gelelim. Zaferi kazanmışsınız, yaklaşık Ekim aylarındayız ve İstanbul'dan telgraf alacak, Sadrazam Tevfik Paşa'dan. 'Paşam zaferi kazandınız, gelecekte barış konferansı var. Oraya Ankara ve İstanbul hükümeti olarak beraber gideriz'. Bu Mustafa Kemal'i hiç anlamamak demek. Esas kritik olay 1 Kasım 1922'de saltanat ve hilafetin birbirinden ayrılması ve saltanatın kaldırılmasıyla olay çözülüyor aslında. Aslında cumhuriyet o gün kuruldu da ismini alması 1 yıl alacak. Kurtuluş Savaşı'nı planlayanlar var. Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuad Paşa. 1922'lere geldiğimizde artık bir endişe var. Acaba bundan sonra Mustafa Kemal ne yapacak?

        "SARAYA VİCDANEN VE HİSSEN BAĞLI İNSANLAR"

        Bu beşliye İsmet İnönü'yü de koymak lazım. Ama o toplantılara az geliyor. Mustafa Kemal onu biraz da korumak istiyor. Bu kişilerin hepsi vatansever, bunda hiç tereddüt yok. Bu kadroyu ikiye ayırmamız lazım. Bir İstanbul'da yaşayıp büyüyenler, iki Anadolu veya Balkanlar'da Mustafa Kemal gibi taşrada yaşayan ve büyüyenler. Çevrelerinin onların üzerindeki etkiye dikkat etmek lazım. Ali Fuad'ın babası Osmanlı paşası. Bunu en güzel Rauf Orbay ifade ediyor. Saltanat ve hilafetin kaldırılmasının arefesindeyiz. Mustafa Kemal'in böyle bir adım atacağından şüpheleri var. Ben onların yaşamlarının hangi çevre içinde olduğuna bakıyorum. Çoğu sarayla ilişkili olan aileler. Mustafa Kemal, saltanat ve hilafetin kaldırılması konusunda Rauf Bey'e ne düşündüğünü soruyor. Rauf Bey, 'Ben saltanat ve hilafet makamına vicdanen ve hissen bağlıyım. Benim babam padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş. Osmanlı devletin yüksek seviyeli insanları arasına geçmiş. Benim kanımda o nimetin zerreleri var. Bunlardan başka biz de genel vaziyeti tutmak güçtür. Bunu ancak herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam temin edebilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırıp onun yerine başka mahiyette bir mevcutiyet falekat ve acıya sebebiyet olur ve asla da caiz olmaz"

        "MUSTAFA KEMAL'İN SERT TAVIR ALDIĞI TEK KONU"

        İsmet Paşa da hatıratında Biz okul döneminde Cumhuriyet falan pek düşünmedik diyor. Ancak I. Dünya Harbi'nin sonuna doğru diyor. Saltanatı ve hilafetin kaldırılması kanunu 1 Kasım 1922'de geçecek. Ama bu konu Meclis'te günlerce tartışılıyor. Hatta Mustafa Kemal'in siyasi hayatında bir tek şiddetle hareket ettiği tek olay saltanatın konusunda almış olduğu tavırdır. Onun dışında sert tavır aldığı başka hiçbir tavrı yok. Meclis'te sıranın üstüne çıkar ve sert konuşma yapar. 'Bu kanun geçecek ama bazı kelleler gidebilir' diyor. Bunun dışında Mustafa Kemal'in sert konuştuğu başka bir konu yok. Burada taviz vermiyor. Ondan sonra araya Lozan girecek. Arkasından Cumhuriyet'e geliyoruz. Cumhuriyet'in ilanı hiç de tartışmalara neden olmuyor Meclis'te. Birincisi 28 Ekim akşamı arkadaşlarıyla konuşacaklar. 'Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz' der. Ertesi gün 18.00'de Meclis toplanıyor, sonra genel kurula gelecek, saat 20.00 civarında geliyor ve yarım saatte kanun geçiyor. 20.45'de de Cumhurbaşkanlığına seçiliyor. Cumhuriyet'in ilanı zor olmuyor.

        "YAKIN ARKADAŞLARI BU DÜZENDE NEREDE YER ALACAĞINI DÜŞÜNÜYOR"

        Peki Cumhuriyet'in ilanı niye bu kadar kolay oldu? Bence burada Vahdettin'in İstiklal Savaşı sırasında aldığı tavır önemli. Bir taraftan işgal ordularıyla işbirliği yapıyor, onlarla uyum içinde hareket ediyor. Kurtuluş Savaşı'nda almış olduğu karşı tavırla işi kolaylaştırıyor. Peki Cumhuriyet'te sorun olmadı mı? Yakın arkadaşlarının konuya bakış açısı neydi? Lozan Barış Konferansı'ndan başarıyla çıkıyorsunuz. Artık herkes Cumhuriyet'in geleceğini görüyor. Buradaki sorun şu; acaba Cumhuriyet'te farklı yönetim şekli olabilir mi? Özellikle yakın arkadaşları bu yeni düzende biz nerede yer alacağız? Bunu en güzel İsmet Paşa hatıratında anlatıyor.

        "İTTİHATÇILARIN KOLLEKTİF SİSTEM ANLAYIŞI VARDI"

        İsmet Paşa, Fevzi Çakmak Paşa'ya ziyaret yapıyor. Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı. Fevzi Çakmak arkadaşlarla (Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuad Bey) konuştuklarını söylüyor. Bundan sonra Mustafa Kemal ileride alacağı tedbirleri bizlerin de düşüncesini alacak bir sistemle olmasını arzu ettiklerini söylüyor. Bu aslında kollektif yönetim. Rauf Bey'e veya diğerlerine kızamayız. Mustafa Kemal de dahil bunlar İttihat ve Terakki'den gelen insanlar. İttihat Terakki'de genellikle kollektif yönetim ortaya çıkıyor. Kararlar Enver, Talat, Cemal Paşa'yla alınıyor. Dolayısıyla onlar o sistemin de altında kalarak Cumhuriyet'te de bir komite olsun, bizim de ismimiz olsun, dolayısıyla Mustafa Kemal herhangi konuda adım atmadan evvel tartışalım bizim de onayımızı alsın diye düşünüyorlar.

        "MUSTAFA KEMAL'E SEN ÇİFTLİĞE ÇEKİL DENİYOR"

        İsmet Paşa, 'Sizin söylediğinize karşıyım' der. Fevzi Çakmak bir daha da bu konuyu açmaz. Ahmet Emin Yalman yazar. Cumhuriyet'e giden süreçteyiz. Yazdığı haber 'Mustafa Kemal Paşa Gazi Hazretleri siz büyük zafer kazandınız, George Washington gibi çiftliğinizde yaşayın' der. Washginton bağımsızlık zaferini kazandıktan sonra çiftliğine gider. O zaman Amerikan anayasası hazırlanıyor. İlginçtir o süreçte Mustafa Kemal, Ankara'dan İstanbul'a geliyor. Yanında Kazım Karabekir de var. Deniliyor ki, Ali Fuad Cebesoy yollamış diyorlar. Bir tane akla ziyan milletvekili şöyle bir teklif vermiş, Mustafa Kemal'e ayda bin lira maaş verelim, bir de istediği ebatta çiftlik verelim oraya çekilsin diyor. Mustafa Kemal için zaferi kazanmak, arkasından barış konferansında Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunu almak amaç değil ki. Amaç devrimler.

        "MUSTAFA KEMAL'İN ESAS AMACI 1923'TEN SONRA BAŞLAR"

        Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı olsun deniyor, parti başkanlığını bıraksın deniyor. Mümkün mü bu? Değil. Mustafa Kemal'in esas amacı 29 Ekim 1923'den sonra başlıyor. Cumhurbaşkanlığını bazı zamanlarda bırakmayı düşündüğü anlar var. Ama parti başkanlığını bırakmayı düşünmez.

        "STRATEJİ HER ZAMAN SON HEDEF BELİRLENEREK BAŞLAR"

        Karşımızda bir strateji planlama konusunda bir dahi var. İnanılmaz bir deha. Stratejik planlamaya başlarken nereden başlamanız lazım? Son hedeften. İlk önce son hedefi tespit eder planlamayı yapacak kişi. Planlamaya başlayalım, bir yerlere gidelim strateji olmaz. Mustafa Kemal 19 Mayıs'ta çıktığı zaman Samsun'a nihai hedefi koymuş, nedir o Cumhuriyet. Bunu kimseyle paylaşmıyor. Nutuk'ta bunu söyler. Safha safha başarılı olarak gitmeniz lazım. O anda meydana gelen olaylardan da istifade etmeniz lazım. Milletin desteğini alacaksınız. Zamanlama ustası olmanız lazım. Pratik olarak tak diye uygulayacaksınız.

        "MECLİS-İ MEBUSAN'IN FAZLA ÖMÜRLÜ OLMAYACAĞINI BİLİYOR"

        Birey olarak teke tek başarı sağlayamazsınız. Teşkilatlanma, bugünkü tabiriyle örgütlenme önemli. 21. yüzyılın en önemli örgütlenme modeli sivil toplum örgütleri. Birinci yapacağınız konu teşkilatlanma. Ordu sorununuz var. 15 Mayıs'ta Yunanlar İzmir'e çıktı mı? Çıktı. Mustafa Kemal'in düşüncesi o kadar önemli ki, Kuvayı Milliye başlayacak. Ödemiş'te olacak. Urfa, Gaziantep, Kahramanmaraş'ta olan hareketleri de unutmamamız lazım. Yunanlara karşı ilk mücadele Ödemiş'te başlayacak. Bu dönemde kongrelere başlayacak, hiçbir zaman siyasi parti kurma, hükümet oluşumu sözkonusu değil. Hatta Meclis'i dahi düşünmüyor. O safhada İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın açılmasını düşünüyor. O açılmadan Ankara'da açılması mümkün değil. Meclis-i Mebusan'a Anadolu'dan da insanlar gidecek. Meclis-i Mebusan'ın fazla ömürlü olmayacağını biliyor.

        "MUSTAFA KEMAL'E GÖRE MECLİS ORDUDAN ÖNCE OLMALIYDI"

        Mustafa Kemal, İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ı İngilizler ve Vahdettin'in kapatacağını biliyor. 12 Ocak 1920'de açılan Meclis 16 Mart 1920'de kapandığı anda Ankara'da Meclis'in açılma zamanı gelmiştir diye düşünüyor. 1920'den önce Kuvayı Miliye var, bazıları onunla devam edilmesi, bazıları da düzenli orduyla devam edilmesini istiyor. Meclis mi önce, düzenli ordu mu önce? Meclis'te yaptığı konuşmada, şu anda içinde bulunduğumuz devirde herşey meşru olmalıdır; meşruiyet. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça, yani milletin genel eğilimini yansıttıkça meşru olur. Evvela meclis sonra ordu. Diyor ki, ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Ordu için para toplayacağım, vergi toplayacağım. Buna iki, üç şahıs arkadaşlarımla karar veremeyiz diyor. Bu ancak Meclis'in vekilleriyle olur diye düşünüyor.

        "ÇOĞU KİMSE İSTANBUL'U HAYAL EDERKEN ANKARA BAŞKENT OLDU"

        Meclis'i kurdu, arkasından düzenli ordu, daha sonra da Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması. Arkasından barış konferansı geliyor. İstanbul'un olaya ortak olması bir noktada saltanatın 1 Kasım'da kaldırılması mecburiyetini doğuracak. Cumhuriyet'in ilanından önce çok önemli adım var. Ankara'nın başkent olması. Çok önemli. Bu konu TBMM'de Cumhuriyet'in ilanından daha çok tartışılan bir konu. Başkent olması teklifini getiren İsmet İnönü'dür. Ankara'nın başkent olması çok ciddi bir konu. 13 Ekim 1923'de başkent oluyor. Peki Mustafa Kemal'in düşündüğü başka bir şey İstanbul'un kurtuluşu. 6 Ekim 1923'te İstanbul kurtulacak. Çok kimse İstanbul'u hayal ederken 13 Ekim'de Ankara başkent olacak.

        "KAZIM KARABEKİR İLE ALİ FUAD PAŞA CUMHURİYET KARŞITI DEĞİL"

        Cumhuriyet'in ilanından önce Kazım Karabekir Paşa ile Ali Fuat Bey'in görev yerlerini değiştiriyor. Tedbiri elden bırakmıyor. Bu görev değişikliği dikkat çekicidir. Daha emniyetli olmasını düşünüyor. Aslında Kazım Karabekir Paşa ve Ali Fuad Cebesoy Cumhuriyet'e karşı değil. Esas sorun bu kadar önemli konuyu neden bize sormadın diye düşünüyorlar.

        "ATO'DAKİ TOPLANTIYA GİTMEMİZ SUÇ UNSURU GÖRÜLDÜ"

        Devrimin en önemli hareketi 3 Mart 1924. Üç başlıklıdır. Bunlardan bir tanesi Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılıp Diyanet İşleri'nin kurulması, ikincsii Erkanı Harbiye Vekaleti'nin kaldırılması ve Genelkurmay Başkanlığı'na dönmesi bir de Tevhid-i Tedrisat Kanunu. Devrimler açısından bana göre en hayati konu 3 Mart'ta çıkartılan bu yasalar. Devrim ve laiklik yasaları olarak çıkacak. Biz komplolarla cezaevine konulduk, Ergenekon vesaire davası. Ergenekon davasında FETÖ'cü savcı ve hakimlerin beni kişisel olarak suçlama nedenlerinden birisi ikinci başkanlık dönemimde Ankara Ticaret Odası'nda 3 Mart 1924 kanunlarının çıkarılışının yıldönümü ile bir toplantı yapıldı. Biz bu toplantıya davet edildik, gittik. Atatürkçü Düşünce Derneği de vardı sanki. Ben ve başka komutanlarla gitmemiz suç unsuru olarak gözüktü. İlk başta rahatsız olan Fetullah Gülen Terör Örgütü'nün mensupları. Çünkü onlara dokunan konular bunlar. Bana kişisel olarak Silivri'de çok gündeme getirdiler.

        "BİZİM İSLAM DİNİNDE RUHANİ LİDER, PAPA VS. YOKTUR"

        Türkiye tam laik devlet yapısına 1928'de gelecek. Devlet ve din işlerinin birbirinden ayrılması konusu var. Diyanet İşleri'ne verilen görev inanç, ibadet ve dini müesseselerin yönetilmesi sana ait diyor. Burası çok önemli. Halihazırdaki Anayasa'da Diyanet İşleri Başkanı genel idare içinde yer alır. Laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. Diyanet İşleri Başkanı bir devlet memurudur. Bizim İslam dininde de böyle ruhani lider, Papa vs. yoktur.

        "GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NI ÖZERK YAPI OLARAK DÜŞÜNÜYOR"

        Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan kanunların yorumlanmasını bazıları soruyor. Böyle bir şey olmaz. Laik devlette Diyanet İşleri Başkanlığı'nın böyle yetkisi yok. Daha 1924'te ayırmış yasa. Bu Ziya Gökalp'in yıllar evvel üzerinde durduğu temel konulardan bir tanesi. Ne deriz, siyaset iki yere girmez. Biri camiye, diğeri kışlaya. Genelkurmay Başkanlığı'nın vekaletten başkanlığa çevrilmesi de çok önemli. Mustafa Kemal'in konuşması var, orduyu siyaset dışına almak. Meraşal Fevzi Çakmak hükümette yer alıyordu. 1924'de kadar Bakanlıktı. Mustafa Kemal'in kafasındaki düşünce Genelkurmay Başkanlığı'nı özerk yapıda düşünüyor. Milli Savunma Bakanlığı var. Meclis'le ordu arasındaki ilişkiyi Milli Savunma Bakanlığı tarafından götürülmesini düşünüyor.

        "ANAYASA MÜKEMMEL OLSA DA UYGULAYACAK OLAN MECLİS'TİR"

        Yasa böyle de 1961'i, 1971'i, 1981'i nereye koyacağız? Bunların hepsi askeri müdahalelerdir. Mükemmel bir anayasa yaptınız diyelim. Hangi anayasa mükemmel.1961 yasası Türkiye'nin gördüğü en mükemmel anayasa. Anayasa'nın mükemmel olması bir anlam ifade etmiyor. Anayasa'yı uygulayacak Meclis'tir. Maalesef 61 Anayasası'nı TBMM'nin büyük çoğunluğu benimsemeyecek. Dinin siyaset dışında bırakılması, Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılacaktır bu. Genelkurmay da aynı şekilde.

        "ATATÜRK'ÜN DÜŞÜNCELERİNİN TOHUMUNU ATAN II. MAHMUD'DUR"

        1. Mahmud da Osmanlı döneminde önemli yer tutar. Esasen Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerde gerçekleştirdiği düşüncelerin ilk tohumunu atan II. Mahmud'dur. Bir medrese eğitimi bir de çağdaş eğitim var. Osmanlı ve Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli sosyolog Ziya Gökalp'tir. Demiştir ki, 'iki başlı eğitimle Osmanlı bir yere gitmez'. Sonuç kafa yapısı farklı iki tip insan yaratıyorsun. Bunların devamlı çatışması doğuyor. Temel noktalardan birisi bu.

        "TEVHİD-İ TEDRİSAT'TAN RAHATSIZ OLANLAR OLMUŞTUR"

        Tevhid-i Tedrisat yasasıyla okullar tek modele dönüşüyor. Bu çok önemli. O dönemde halk dediğimiz zaman halkın bütünü olaylardan ne kadar bilgi sahibi. 1920'lerden bahsediyoruz. Çok olayların farkında olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu yasalardan rahatsız olanlar var. Rahatsız olanların başında Şeyh Said gelecek. Şeyh Said İsyanı bu yasalara karşı olan tepki olduğunu görüyoruz. 3 Mart 1924'de Hilafet'in kaldırılması da temel konulardan bir tanesi. Bunlardan rahatsız olanlar var, her dönemde olmuştur, olmaya da devam edecektir.

        "HALİFE ABDÜLMECİD EFENDİ'NİN DE HATALARI VAR"

        Hilafetin devam etmesi Meclis'teki saltanat taraftarlarını o an için tatmin ediyordu. Saltanat taraftarları zamanı gelince Hilafet şekli altında hükümdar iradesi geri gelir ümitleri var. Bir de yurtdışından da destekler var. 3 Mart 1924'de Mustafa Kemal şartları görecek. Halife Abdülmecid Efendi'nin de bazı yanlış davranışları var. TBMM Kanunu ile halife olmuştur kendisi. Diyor ki, 'hilafetin hazinesi olsun'. Ve yine Ankara hükümeti ile hilafet makamı arasında bir bağlantı kurumu olsun. Bunlar Atatürk'ün kabul edeceği nokta değil. Bunları duyunca tamam diyor, hilafeti de bu süreçte kapatıyor.

        İNGİLİZLER MUSUL-KERKÜK'TE GALİP GELMEK İÇİN PLANLANDI

        Şeyh Said isyanı olmasaydı Musul kaybedilmezdi diye düşünüyorum. Biliyorsunuz Lozan'da çözülmedi bu mesele. Sonra olay Milletler Cemiyeti'ne götürülecek. Bağdat'taki Fransız Başkonsolos Paris'e gönderdiği telgrafta 'Şeyh Said isyanını İngilizler çıkarttı' diyor. Burada kutsal dinimizin kullanılması da var. Esas İslam dini kullanılarak yabancıların amacına hizmet edilmesi çok acı. Musul-Kerkük'te Türkmenler de var yoğun şekilde Kürtler de var. Orada 'Sen Musul-Kerkük'teki insanları yöneteceğini söylüyorsun ama kendi ülkende Kürtleri yönetemiyorsun' anlayışı var. Şeyh Said isyanında amaç 'Siz kendi içindeki Kürtleri yönetemezken kalkıp da Musul-Kerkük'ü istiyorsunuz' algısı yaratmaktı.

        "ŞEYH SAİD İSYANI ETNİK MİLLİYETÇİ BİR KALKIŞMA DEĞİLDİ"

        Bazılarının iddia ettiği gibi Şeyh Said İsyanı'nı Kürt etnik milliyetçi olarak ileri sürenler var. Eğer öyle ise bu hareket niye Diyarbakır ve Tunceli'nin belirli kesimi ile kaldı? Muş'a falan yayılmadığını görüyoruz. Etnik milliyetçiliğe dayansaydı bu olay Diyarbakır ve Bingöl'le sınırlı kalmazdı.

        "CEMAAT VE TARİKATLAR SADECE TÜRKİYE'NİN SORUNU DEĞİL"

        Tekke ve zaviyeler kaldırılıyor. Atatürk döneminde bunlar yer altına iniyor. Bilimsel bir konu, incelemeye değer. Belki de tekke ve zaviyelerin kaldırılmasında başarılı olabilmen için ilk yapacağın şey sivil toplum örgütlenmesi. Sadece dini amaçla biraraya gelen toplum, sadece dini diyorum, buradan bir zarar var mı? Bana göre pek yok. Esas önemli olan bu tarikat, cemaatler sadece din konusuyla kalmıyorlar, sonra ticarete, sonra siyasete gidecekler. Bu dünyanın sorunu. Yalnız Türkiye'ye ait değil. Temel sorunlardan bir tanesi aydınların halkla kopukluğu. Osmanlı'dan beri bir aydın bir de halk kültürü var. Halk kültürünü biz anlayamamışız. Bizim halk kültürüne baktığımız zaman kaynağı ne? Şamanizmdir. Esasında Türklerin Orta Asya'daki dini düşünce yapısını, kültürel yapısına dayanan Şamanizm var.

        "BİZDE AYDIN ÜNİVERSİTE BİTİRMİŞ KİŞİLER SANILIYOR"

        Siz halk kültürünü küçümserseniz, anlamazsanız, o zaman o halk kütlesi kimin eline gidiyor? Tırnak içinde aydın din adamları başımızın üstünde. Türkiye'de aydın din adamları var mı? Var. Bir de yobaz din adamları var. İşte bazı insanımız onların eline gidiyor. Mustafa Kemal'in de en çok üzerinde durduğu konusu da bu. Güçlü bir burjuvazimiz olsaydı devrimler tabana indirebilirdi. Bu işi aydınlarla götüreceksiniz. Aydın eğitimli de, eğitimsiz de olabilir? Bizde aydın denince üniversite mezunu anlaşılıyor. O adam üç tane üniversite bitirmiş olabilir, toplumun sorunlarını bilmiyorsa, çözüm için üretmiyorsa o aydın değil ki.

        "ABD VE RUSYA YPG'Yİ ELİNDE KOZ OLARAK TUTUYOR"

        PKK'yı kim güçlendirdi? Bir tanesi Mesud Barzani ikincisi şimdiki Esad'ın babası Hafız Esad. Barzani'nin önerisiyle PKK'ya kampları açan Hafız Esad. Beşar Esad'ın bizim Barış Pınarı Harekatı'ndan önce BM'ye yazdığı mektup var. Suriye Demokratik Güçleri terör örgütüdür, diyor. Bu Suriye rejiminin YPG'yi madem ki terör örgütü ilan etti, biz Barış Pınarı Harekatı'nda niye onlarla işbirliği yapmadık? Yapmazlardı, gerçekçi olalım. Siz Barış Pınarı Harekatı'nı Suriye rejimi ile beraber yapabilseydiniz bugün YPG ne olurdu? Bugün belki silinirdi. Hem ABD hem Rusya YPG'yi elinde bir koz olarak veya kendi amaçları istikametinde kullanmak için tutuyor. Ne ABD ne Rusya YPG'nin tamamen elinden çıkmasını istemiyor.

        "ABD'NİN SURİYE POLİTİKASINI İRAN'LA DÜŞÜNMEMİZ LAZIM"

        Bugünkü noktaya gelmesini de Rusya'ya borçlu. İran sahnede pek yok. İran'ın aktif bir şey yaptığını görüyor musunuz? İran çok gündemde değil. Gündemde Rusya, ABD, Suriye rejimi ve Türkiye. İran şu anda sessiz gözüküyor. İleride ne yaşanır? Bana göre ABD'nin bölgedeki esas ana tehdit olarak gördüğü ülke İran. ABD'nin Suriye politikasını İran'la bağlantılı düşünmemiz lazım. Acaba Irak'taki olaylar önümüzdeki günlerde tırmanacak mı? Adana Mutabakatı diyor ki, 'Suriye ve Türkiye terör örgütleriyle kapsamlı ortak mücadelesi'. Tamam da Beşar Esar, YPG'yi ve SDG'yi terör örgütü olarak dün ilan etti de bugün Rusya'nın söylemesiyle aynı noktada durabilecek mi?

        "ATATÜRK'Ü ANLAMAMIZ İÇİN İKİ SORUYU SORMAK LAZIM"

        Mustafa Kemal Atatürk 'yurtta barış dünyada barış' ilkesini söyledi. Atatürk'ü anlamamız lazım. Bunun için de her yaptığı işle ilgili olarak iki soruyu soracaksınız. Bir bunu ne den yaptı? İki bunu nasıl yaptı? Bu ikisi önemli. Meclis'te yaptığı konuşmada şöyle ifade ediyor; esaslı devrim ve gelişim içinde bulunan memleket hem kendisinde hem de komşularında barış ve huzuru cidden kabul etmesinden, istemesinden başka bir şey düşünülemez. Bazıları bunu şöyle yorumluyorlar, efendim Atatürk'ün yurtta barış, dünyada barışı pasif yaklaşımıdır. Atatürk buna da cevap verecektir; barışın sonsuza kadar olacağına inanmak safdillik olur, diyor

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.