Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler H. Bunu Konuşuyor Pavyon'du Türkçe müzikle en iyi oldu

        Gidenler arasında ben de vardım. Bir gün Celal Çapa "Gel seni bir yere götüreceğim" dediğinde "Nişantaşı'nda bilmediğim neresi olabilir?'' diye düşünmüştüm. Niş'ten çıkıp yürüyerek oraya varmamız 5 dakikamızı almamıştı. Aslında hep önünden geçerdim ama ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. 70'li yıllardan kalma pavyon geleneğini devam ettiren bir yerdi. Beyazıt Öztürk, Demet Akbağ gibi isimler de müdavimi olmuştu. İlk gittiğimde acayip derecede eğlendiğim mekâna sürekli gitmeye başlamıştım. Aradan çok zaman geçmeden mekân bir fenomen haline geldi. Haftanın 7 günü iş yapıyordu. Aynı zamanda mekânın ortakları arasında bulunan 'bıyıklı' DJ Yusuf Kurt da büyük bir nam yaptı. İlk kez orada, Ankara havasından türküye, aklınıza ne geliyorsa çekinmeden çaldılar. Mekânın diğer ortağı Adnan Akça konseptlerinden asla vazgeçmedi. Hep aynı tarzda devam ettiler. Geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, şu an Türkçe iş yapan mekânların çoğu Scotch'un başlattığı tarzı devam ettiriyor. Ancak artık iş çığrından çıktı. Türkçe mekân açan açana. Ama Scotch, pavyonvari bir gece kulübü olmasına rağmen hepsinden daha kaliteli. Efsane aynı şekilde devam ediyor. Adnan ve Yusuf biraz bıyıkları inceltmişler, ama ambiyansta, hal ve tavırda değişen hiçbir şey yok. İlk günkü heyecan ve mütevazılıkla devam ediyorlar. Şimdi yeni yetme işletmecileri görüyorum da havalarından geçilmiyor. Kendileri müşterilerden daha havalı. Ama hepsinin ömrü kelebek gibi oluyor. "Ben oldum" diyen gece hayatında silinir gider. Mekân sahibi patron olmaz, patronculuk oynayamaz. Scotch'a son gittiğim gece şuna dikkat ettim: Sanat dünyasından birçok kişi hâlâ orada eğleniyor. Niye mi? Çünkü kazık değiller, hesabı şişirmiyorlar. Berrak Tüzünataç, Nejat İşler, İpek Özkök, Ayşe Esmeli, gördüklerimden sadece bir kaçıydı... Diğer mekânlar gelip geçici olabilir, ama Scotch daha uzun süre yıllara meydan okuyacak.

        ***

        Nişantaşı Sess in pavyon Kaff Out

        SON günlerde gece hayatında Türkçe müzik fırtınası esiyor demiştim ya, Scotch'la başlayan serüvenin arkasından ardı ardına sadece Türkçe müzik çalan 10 tane mekân daha açıldı. Bunların arasında kalitesini bozan da var bozmayan da. Son dönemlerde adını sık duyduğum, 'pavyon' olmaya aday, üç kere gitmeme rağmen bir türlü istediğim ortama denk gelemediğim Kaff'a gitmeme kararı aldım. Adamlar kendilerini düzeltecekleri yerde aynı kafayla devam ediyor. Ne idüğü belirsiz garip garip kadınların peşlerinden gelen bir sürü garip erkek var. Bana göre Kaff miadını doldurdu. Hep söylüyorum, eğlence sektörü sabun köpüğü gibidir, ama onlar kendilerini bir şey zannettiler. Yeni mekânların açılmasıyla pek havaları kalmadı.

        TAM BİR KONSEPT MEKÂN OLMUŞ

        Türkçe müzik popüler olunca yılların duayen işletmecisi Nedim Binler Niş'in yerini alarak Sess adında Türkçe bir mekân açtı. Diğer Türkçelerden farkı biraz daha lüks olması. Mekân çok da keyifli. Duvarda Sess Dergisi'nin kapakları, lavaboda Kadir İnanır'ın,Türkan Şoray'ın fotoğrafları var. Anlayacağınız tam konsept bir mekân... Bu işi iyi bilen Nedim Binler, mekânı açar açmaz doldurmayı başardı. Cumartesi gittiğim mekânın kapısında kuyruk vardı. Magazin muhabirlerinin hepsi oradaydı. Çünkü aklınıza kim geliyorsa burada eğleniyor. Mekânın en güzel tarafı locaların olması. Bir de oturur oturmaz masada Belvedere ve Beluga vodka görüyorsunuz. Nişantaşı'na yakışan güzel bir yer olmuş. Nedim Binler ve Emre Ergani'yi kutluyorum. Bizi derme çatma yerlerden kurtardılar. Ne o öyle; barın üstüne çıkıp zenne yapan işletmeci mi olur! Ama Kaff'ın işletmecisi bu kadar tepkiye rağmen hâlâ barın üstünde. Allah akıl fikir versin...

        Günaydın - Nusret rekabetini kim kazanacak?

        Son günlerde adını sık sık duyduğum, bir senede çok popüler olan bir aşçı var. Kendi adını taşıyan Etiler’in arka sokağındaki yeriyle, milyon dolarlık mekânlara kafa tutuyor. Nusret’in sahibi Nusret Gökçe, uzun yıllar Günaydın’da çalışmış genç bir adam. İlk bakıldığında Brezilyalı bir havası var. Kibar tavırlarıyla salonda sürekli serviste olması iyi bir intiba bırakıyor. Müşteriyle olan ilişkisi çok samimi. Her gelen müşteriye ismiyle hitap ediyor, her gelen de onu soruyor. Uzun bir aradan sonra gittiğim Nusret’in hakkını vermemek elde değil. Nusret, eti son dönemde en iyi yapanlar arasında. Bu tarz bir işe ilk başlayanlar arasında Dükkân’ın sahibi Emre Mermer vardı. Ama havaya girip mekânlarına sahip çıkamayınca tepetaklak oldu. Şimdi birkaç şubesi var ama eski havasından yoksun. Artık Armutlu Dükkân’ın müşterisi gitgide düşüyor. Yaklaşık bir yıl önce işadamı Mithat Erdem’le Etiler Çamlık’ta yer açan Nusret ise tam bir fenomen oldu. Günaydın’daki patronu Cüneyt Asan da hemen 10 metre ilerisinde yeni bir yer açtı.

        GERÇEK KÖFTE HANGİSİ?

        Duyduğuma göre eski usta ve çırak birbirleriyle hiç konuşmuyormuş. Asan, Günaydın’dan ayrıldığı için Nusret’e tavır almış. Ben bir anlam veremedim. Kimse kimseye bir ömür boyu hizmet edecek diye bir kanun yok. Bir gün gelecek herkes kendi kanatlarıyla uçmayı deneyecektir. Nusret bunu başarmış. Cüneyt Bey’in bir patron olarak sırtını sıvazlayıp “İşte benim yetiştirdiğim adam” deyip gurur kaynağı yapması lazım. Ama Cüneyt Bey, tam tersine Nusret’in burnunun dibinde yer açıyor. Niye yeni iş hayatına başlayan genç bir adamın hayallerini yıkmak için elinden geleni yapıyorsun? Benim çok sevdiğim bir söz vardır: Bir mekân 7 mekân açar, bir mekân 7 mekânı batırır. Şimdi Cüneyt Bey 500 metrekare içinde 4 dükkân açmış. Müşteri hangisine gidecek çok merak ediyorum. Kolay satın alınan bir ürünün değeri çabuk yitirilir. 10 metre aralıkla 2 dükkânı var. Biri Günaydın Köfte-Döner, diğeri ise Günaydın Steak House. Birinde köfte 20 TL diğerinde 14 TL. Anlamadığım şey, diğer mekânda satılan ucuz köfte başka şeyden mi yapılıyor? Açıkçası işin içinden çıkamadım.

        BATUHAN PİATTİ AMBİYANS YARATAMIYOR

        Bence Cüneyt Asan’ın hırslarından vazgeçip artık Etiler’de sürekli iş yapacağı mekânları elinde tutması ve diğerlerine de başka çözüm bulması lazım. Yeni açılan yere de gittim. Durumu o kadar da parlak değil. Hele mekânda işletmeci konumundaki Batuhan Piatti, sanki dünyayı yaratmış havasında geziniyor. Mekân gayet ferah ama Batuhan Bey insana bir rahatsızlık veriyor. Bence yeterli derecede ambiyans sağlayamıyor. Nusret’in yeri de açıkçası çok küçük değil ama lezzet iyi olduğu için müşteri bekliyor. Bu arada haftaya Piatti’nin Cipriani’de Seçkin Kolay’la (Kolay Manav) ne dümenler çevirdiğini anlatacağım.

        HER KATA AYRI LEZZET: KALAMIŞ BALIK

        Anadolu yakasında yepyeni bir lezzet noktası keşfettim. Kalamış'ın o müthiş manzarasına karşı, üç katlı olan ve her katında başka bir lezzet vaaT eden Quando Brasserie Bar Cafe & Kalamış Balık’tan bahsediyorum. Quando, Kalamış Yelken Kulübü binasında yer alıyor. Mekândan içeri girdiğinizde değişik sandalyeler, modern tasarım ve yüksek tavan dikkatinizi çekiyor. Mekânın ikinci katında partiler organize ediliyor. Canlı müzik ve DJ performansı da yapılıyor. Yemeklere gelince, Akdeniz ve Amerikan mutfağını Türk damak tadıyla harmanlamışlar. Ana yemekler, burgerler, Sicilya usulü pizzalar ve salatalar çok lezzetli. Ama mutlaka Tersine Burger, Quando Salata yemenizi öneririm. Tabii apple mojito ve strawberry margarita da denenmesi gereken içkiler arasında. Mekânın üçüncü katına çıktığınızda Kalamış Balık’a adım atıyorsunuz ve bambaşka bir atmosfer karşılıyor sizi. Adalar manzaralı terasta, günlük balıklarınızı seçip Ege otları, mezeler, deniz ürünleri ve Ayvalık zeytin yağıyla gecenin tadını çıkarabilirsiniz.

        Happily güzel ama ruhu kalmamış

        Bebek’te şirin mi şirin, güzel mi güzel bir yer açılmıştı yıllar önce. Çok kalabalık yerlerde olmak istemeyenler burada soluğu alırdı. O zaman Bebek’te birçok mekân daha açılmamıştı. Midpoint, Kırıntı, Kitchenette gibi mekânlar daha proje aşamasındaydı. Sadece popüler anlamda Lucca vardı. O kalabalıkta olmak istemeyen bir kesim Happily Ever After’a giderdi. Küçük bir mekândı ama servisi, hizmeti ve ortamın enerjisi çok yüksekti. Mekânın sahibi o zamanlar daha sosyete sayfalarında yer almayan, işinin başında olan güzel bir kadındı. Çok zaman geçmeden Ayşe Hanım birdenbire atağa geçti. Önce hemen yanında bulunan mekânı aldı ve yerini biraz daha büyüttü. Çok geçmeden Şişhane’de Public adında bir yer daha açtı. Bedavacı köşe yazarlarının pohpohlamasıyla mekân ilk yılında zirve yaptı. Ama ikinci yılında kepenki kapatmak zorunda kaldı. Aradan iki yıl geçti, Bebek’teki mekân da kan kaybetmeye başladı. Mönüye de farklı olacağım diye garip garip yemekler koydu. Porsiyonlar küçüldü. Happily Ever After eski havasından uzaklaşmış yerine başka bir mekân açılmış gibi. Ruh yok, heyecan yok. Personel desen biraz garip. Müşterileriyle diyaloğu yok. Geçtiğimiz cumartesi uğradım, insanlar kahvaltı yapıyordu ama garsonlar servis yapmaktan acizdi. Bu arada Ayşe Hanım da ortalarda yoktu. Sanırım işlerle kardeşi ilgileniyormuş. Ama onu da hiç görmedim. Oysa karşılarında çok iyi bir örnek var. Gidip bir baksınlar, Lucca’da Turgay ve Bahadır ikilisi pervane gibi etrafta. Umarım bu durumu gözden geçirip eski havalarına kavuşurlar. Önemli olan yer yapmak değil, iyi hizmet vermek.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.