Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güzergah Mimar Sinan'ın sur içindeki eserleri

        İstanbul’un geçmişte olduğu gibi bugün de "atar damarı" olan Eminönü’nden başlayıp, Şehzadebaşı’na doğru yapılacak bir yürüyüş bir bakıma "Mimar Sinan şaheserleri yolu"na başlamak için önemli bir fırsat olacak. Tahtakale’nin koşuşturmalı ticari ortamında adeta bir soluklanma mekânı olan ve çinileri dünyaca ünlü olan Rüstempaşa Camii’ne bakarak gezimize başlayabiliriz.

        USTALIK SAYILIR BU ESERDE KALFALIK

        Rüstempaşa Camii’nin avlusunun önünden başlayan yokuş bizi "kalfalık eseri" Süleymaniye Camii’nin haziresine çıkaracak. Şu anda karşısında bulunduğunuz Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın en görkemli eseri ve İstanbul siluetinin en önemli simgelerinden biri. Cami Osmanlı İmparatorluğu’nun en zirvede olduğu ve en parlak döneminde inşa edildi. Kütlesel yapısı ve çevresindeki binalarla birlikte büyük bir alana yayılan Süleymaniye Külliyesi’nin inşaatı sırasında kent büyük bir şantiye haline geldi.

        İlk harcı 1549’da atılan Süleymaniye Camii, yaklaşık 8 sene sonra; 1557’de tamamlanabildi. Külliyenin en son bitirilen yapısı Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’dir. Sinan, Tezküret’ül Bünyan eserde caminin açılışını, sultana sunduğu anahtarla, onun isteği üzerine cami kapısını açtığını anlatıyor. Süsleme açısından pek şatafatlı olmayan Süleymaniye Camii’nin duvarlarında fazla çini kullanılmamıştır. On şerefeli dört minaresi olmasının Kanuni’nin İstanbul’daki dördüncü, kuruluştan beri de onuncu Osmanlı padişahı olmasına işaret ettiği söylenir.

        DEV MABEDİN YANINDA MÜTEVAZI BİR TÜRBE

        Dünya mimarisinin en etkili eserleri arasında sayılan bu muhteşem yapıda saatlerce vakit geçirebilirsiniz. Burada dev eserler inşa eden Sinan’ın kendisi için yaptığı mütevazı türbesine uğramayı ihmal etmemeniz gerekiyor. Şayet acıkmışsanız caminin güney tarafında bulunan ünlü kurufasülyeci lokantılarında ekonomik ücret ödeyerek karnınızı doyurabilir, etrafta bulunan sevimli çay ocaklarında yudumlayacağınız çay eşliğinde şahit olduğunuz muazzam eserlerin kafanızdan bir film şeridi gibi geçmesine izin verebilirsiniz.

        Süleymaniye’den Şehzadebaşı’na yürümek en fazla 10 dakikanızı alacak. Şehzadebaşı Camii, Kanuni Sultan Süleyman'ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmed Saruhan için Mimar Sinan'a yaptırdığı Şehzade Camii'nin yapımı 1543-48 arasında sürdü. Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak devrinin büyük mimarı Mimar Sinan, Şehzade Camii ve külliyesini 1544-48 tarihleri arasında dört yılda tamamlamıştır. Koca Sinan daha sonraları yaptığı bir değerlendirmede “Şehzade çıraklık, Süleymaniye kalfalık, Edirne Selimiye de ustalık eserimdir” diyecektir. İşte Şehzade Camii Sinan’ın mimari dehasındaki ana devirler olan bu üç abide eserin ilk basamağıdır.

        EDİRNEKAPI’YI KUŞATAN BİR ABİDE

        Şimdiki etabımızın başlangıç noktası olarak istanbul siluetinin en doğusunda yer alan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii iyi bir nokta olabilir. (Sinan’ın aynı ismi taşıyan bir başka eseri Üsküdar Meydanı’nda bulunan Mihrimah Sultan Camii’ni görmüştük).

         Image Title 1  Image Title 2
        Description

        Buradaki caminin en önemli özelliği Sinan’ın başka eserlerinde rastlayamayacağımız biçimde kubbe tek başına yükselir ve Edirnekapı’ya hakim abidevi bir görüntü oluşturur. Bir döneme damgasını vuran Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra veziriazamlığa getirilen, Mihrimah Sultan’ın damadı Güzel Ahmet Paşa’nın türbesi de buradaki külliyenin içinde. Türbeye göz attıktan sonra büyük ölçüde özgünlüğünü yitirmiş hamamın önünden geçerek Semiz Ali Paşa’nın yaptırdığı medreseye ulaşırız.

        Harita

        USTANIN SON DÖNEM ESERLERİNDEN

        Fatih’in en işlek yollarından biri olan Fevzi Paşa Caddesi’ne doğru yürüyerek caddenin paralelinde bulunan Nişancı Mehmet Paşa Camii, görülmesi gereken yapılardan. Mehmet Paşa’nın yaptırdığı cami ve türbe Sinan’ın ömrünün son yıllarına karşılık geliyor. Caminin giriş kapısı üstündeki III. Murat tuğrası yapının banisine ait. Caminin hemen yanındaki Nişancı Mehmet Paşa’nın yattığı türbe uzun süre ziyarete kapalıydı. Şimdi Akşemsettin Caddesi’nden Mesih Mehmet Paşa Camii’ne yürüyebiliriz. Cami avlusuna girdikten sonra dikkat edilince görüleceği gibi normalde şadırvanın bulunması gereken yerde, Paşa’nın açık türbesinin bulunuyor olması. Sarayın hazine dairesindeki görevinden veziriazamlığa kadar yükselen Hadım Mesih Mehmet Paşa’nın hayatındaki hareketlilik dış cephedeki taş şebeke motiflerine de yansımış durumda...

        Harita

        BİR ALÇAKGÖNÜLLÜ ESER DAHA...

        Akşemseddin Caddesi’nden Vatan Caddesi’ne çıkmadan önce soldaki parkın içinde yer alan Mimarbaşı Sinan Ağa Mescidi bu gezimiz boyunca görebileceğimiz en güzel eser olmasa da, Mimar Sinan’ın vakfiyeleinde geçen bu küçük yapı onun mütevazı kişiliğinin ipuçlarını verecektir. Tıpkı kendisi için Süleymaniye’nin kuzey ucunda yaptırdığı türbesi gibi... Sinan’ın bu yapıda sadece mescidin minaresinin şerefesine özendiği dikkatlerden kaçmıyor.

        Gezimizin sonunda 16. Yüzyıl vezir türbelerinin belki de en süslülerinden olan Hüsrev Paşa’nın türbesine göz atmakta fayda var. Buradan yaklaşık 200 metre kadar yürüdüğümüzde apartmanlar arasında sıkışmış olan Bali Paşa Camii’ne uğrayarak gezimizi noktalayabiliriz. Unutmadan, Fevzipaşa Caddesi’ndeki esnafa "Nerede yemek yiyebiliriz?" diye sorduğunuzda size unutamayacağınız tatları yaşatacak ve ilk fırsatta yeniden gelmek isteyeceğiniz geleneksel lokantaların yerlerini öğrenebilirsiniz.

        ÇİFTE HAMAMLARIN EN GÜZEL ÖRNEĞİ

        Mimar Sinan eserlerini Sultanahmet’te, Roma devrine uzanan yüzlerce yıllık tarihin zengin mirası içinde, kısa ama canlı bir güzergâhta gezmek mümkündür. İstanbul’un bu "en" turistik bölgesinde Sinan’ın eserleri pek tabiidir ki, yerli ve yabancı turistlerin vazgeçilmez ziyaret noktaları arasında yer alıyor. Geziye Sinan’ın Topkapı Sarayı içindeki eserlerine yakından bakarak başlayabiliriz. Mutfaklar ve III. Murat Odası, Sinan’ın günümüze kadar anıtsal özelliğinden hiçbir şey kaybetmeden ulaşabilmiş yapılar. 16. Yüzyılın göz kamaştıran İznik çinileriyle bezenmiş bu odada, Sinan’ın özel mekanlar için tasarımladığı incelikleri hakkında önemli bir hazine oluşturuyor. Topkapı Sarayı’nın çıkışında çok kısa sayılabilecek bir yürüyüşün ardından karşımıza Haseki Hürrem Hamamı çıkar. Uzunlamasına planı ile klasik dönem hamamlarının genel kalıplarının dışına çıkan yapı erkekler kısmı girişindeki revakıyla adeta bir camiyi düşündürür. Haseki Hürrem Hamamı, Osmanlı’daki çifte hamam tipine verilebilecek en güzel örnektir. Kadınlar ve erkekler için ayrı girişlerin tasarlandığı hamam aynı zamanda kamusal yaşamda erkek ve kadınların birbirlerini görmeden yapıya girmelerini mümkün kılmıştır. Bugün halı satış mağazası olarak hizmet veren hamamın içini tümüyle gezebilmek mümkün.

        AYASOFYA’YA MİMAR SİNAN DAMGASI

        Hamamın hemen karşısındaki Ayasofya Müzesi ve haziresinde de Sinan’ın silinmez damgaları var. Ayasofya’nın batı cephesinde yeralan, 16. Yüzyıl'da yapılmış iki minaresinin stili klasik yapıların dışında kabul edilir. Minarenin oranları ve ayrıntılarının Ayasofya için tekrar yorumu Sinan’ın bu tarihe yapıya saygısını ve duyarlılığını yansıtıyor. Ayasofya’nın avlusu içinde Sinan’ın yaptığı yan yana iki türbe bulunuyor: II. Selim Türbesi ve Şehzadeler Türbesi. II Selim Türbesi’ni boyutları ve mimarisiyle sadece Mimar Sinan’ın değil, İstanbul’un en etkileyici mezar yapıları arasında saymak hiç de abartılı olmayacak. Padişahların inşa ettirdiği anlamına gelen selatin camisini Edirne’ye yaptıran II.Selim, Osmanlı sultanlarının İstanbul’da kendi selatin camilerinin haziresine gömülmesi geleneğini devam ettirmek için Ayasofya’yı onartıp İstanbul’da kendi selatin camisi haline getirmesini notlarıma ekleyelim.

        ENGEBELİ ARAZİYİ ENGELSİZ KILMAK...

        Şimdi Ayasofya’dan çıktıktan sonra, yan sokaktaki Kapıağası Cafer Ağa Medresesi’nde mola verebiliriz. Mimar Sinan’ın yaptığı müstakil medreselerden biri olan yapı, bugün uygulamalı el sanatları merkezi olarak hizmet veriyor. Özgün görünümü koruyan medresenin odalarında sergilenen hat, ebru ve seramik çalışmalarına göz attıktan sonra iklim müsaitse avlusunda oturarak yorgunluğunuzu giderecek bir şeyler içebilirsiniz. Cafer Ağa Medresesi’ne ilişkin olarak söylemeden geçemeyeceğimiz son not ise Sinan’ın eğimli araziye oturttuğu binanın bir mimarlık şaheseri olduğudur. Aynı topografik başarıyı biraz sonra göreceğimiz Kadırga Sokollu Mehmet Paşa Camii ve gezi kapsamımızın dışında bulunan Üsküdar’daki Atik Valide Sultan Camii’yle ilgili olarak da söyleyebiliriz. Cafer Ağa Medresesi’nden çıktıktan sonra Atmeydanı boyunca yürüyüp yolun sonunda aşağı inelim şimdi. Ara sokakların içinde, Sultanahmet’e yakınlığına rağmen kalabalıktan ve gürültüden yalıtılmış bir külliye ile karşı karşıyayız. İsmihan Sultan ile Sokollu Mehmet Paşa’nın banisi olduğu küçük külliye, İznik çinili mihrabı ve panoları ile eşsiz değer taşımakta. Buradan biraz sağda kalan Sokollu Mehmet Paşa Camii’ne gitmek ve burayla ilgili özel okumalar yapmanız tavsiye edilir. Sinan’ın oldukça engebeli olan araziye böyle bir yapıyı oturtması bugün bile modern mimarinin parmak ısırdığı bir durumdur.

        Sokollu Camii’yle ilgili son notumuz, Sinan’ın Sokollu adına İstanbul’da yaptırdığı diğer camiinin Azapkapı’da olduğunu ve bu yapının da Selimiye öncesi yapılan bir ezgiz çalışması olduğunu belirterek noktalayalım. Gezimizin sonunda meşhur Sultanahmet Köfteci’sinde karnımızı doyurabilirsiniz. Tatlı meraklıları için köfteyle birlikte irmik helvası yenilmezse gezi eksik kalacaktır. Gördükleriniz karşısında hâlâ enerjiniz tükenmedi ise güzergâh üzerindeki son yapıya, Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı, Mihrimah Sultan’ın eşi olan vezir Rüstem Paşa adına yaptığı medreseye uğramanız önerilir.

        HASEKİ’DEN TOPKAPI’YA BİR GEZİNTİ

        Tarihi Yarımada’nın güneyinde, Haseki ile surlar arasında kalan bölgeye yayılmış az sayıd ayapı tek bir gezi çerçevesinde görülebilir. Günümüzün ulaşım toplutaşıma araçlarıyla da bu işi gerçekleştirmek çok kolay; Haseki’den başlayarak Silivrikapı’ya devam etmek.

        MİMAR SİNAN’IN İLK GÖZ AĞRISI

        Haseki Külliyesi Sinan mimarlığının ilk göz ağrısıdır. Hassa mimarlar Ocağı’nda mimarbaşı olduktan hemen sonra kolları sıvayarak meydana getirdiği bu külliyenin yapıları, daha meslek hayatı başında Sinan’ın özgün üretiminin göstergesidir. Ancak dışarıdan görülebilen yapılar topluluğu içinde bir cami hâlâ kullanılıyor ve içine girilebiliyiro. Sinan’dan sonra bir kubbe daha eklenmesiyle büyütülerek hacmi iki katına çıkarılan caminin Sinan’a ait kısmının ayrıntılarında erken osmanlı mimarisinden izler görülebilir. Haseki külliyesinden Ramazan Efendi Camii’ne yürüyerek ulaşabiliriz. Yapı dışarıdan mütevazı görünebilir ama içine girdiğinizde kendinizi muhteşem İznik çinileriyle kaplanmış göz kamaştırıcı bir mekânda bulacaksınız. Mermer minber ve diğer ayrıntıları da çiniler kadar özenli.

        Söz Ramazan Efendi Camii’nden açılmışken, bu yapı Sinan’ın kubbesiz yaptığı "sakıf"lı diye nitelendirilebilecek çatılı ender camilerdendir. Benzer bir cami de gezi kapsamımızın dışında bulunan Boğaziçi’ndeki Kanlıca İskenderpaşa Camii’dir. Kesme taşla örülü sakıflı cami dış görünüşüyle Ramazan Efendi Camii’nin adeta kardeşi gibidir. Bir sonraki durağımız Silivrikapı’daki Hadım İbrahim Paşa Camii ve türbesi. İbrahim Paşa’nın vezirliği sırasında yaptırdığı külliyeden geriye tek kalan anıtsal cmasi ve açık türbesidir. Sinan’ın yaptığı büyük boyutlu camilerden olmasa da iç mekândaki oranların dengesi ve ayrıntılarıyla sizi etkileyeceği muhakkaktır.

        EMİR BÜYÜK YERDEN OLUNCA

        Surlara paralel giden 10. Yıl Caddesi’nden geçen toplutaşıma araçlarıyla Kara Ahmet Paşa Külliyesi’ne ulaşabiliriz artık. Arnavut asıllı Kara Ahmet Paşa Külliyesi’ne, askeri seferlerde parlayan yıldızı sönüp daha sonra azledilip, öldürüldükten sonra kendi adına bir bina emini tarafından inşa ettirilmişti. Önce Mihrimah Sultan’ın Edirnekapı’daki külliyesinin yerinde inşa edilmesi vakfedilen yapı, Mihriman Sultan’ın ısrarı üzerine bu araziyi kendi külliyesi için istemesi üzerine, Topkapı’da inşa edilebilmişti. Geniş ve bakımlı avlusunda ya da kalem işleriyle süslü iç mekânda Sinan’ın hâlâ özgünlüğünü koruyan mimarisi izleyerek dinlenebiliriz. Bu noktada camiinin pencerelerindeki laciverdî camlar oldukça dikkat çekicidir. Külliyeden sonra Şah Huban Hatun Türbesi ve Sultan I. Selim Medresesi’ne uğramanın tam vakti. Topkapı’dan Vatan Caddesi ya da Millet Caddesi boyunca Tarihi Yarımada’nın içine doğru inerken bu caddeleri kesen Oğuzhan Caddesi üzerindeki bu iki yapı birbirine çok yakın olarak durmakta. Mimar Sinan’ın son dönem eserlerinden olan medrese şu an hastane olarak kullanıldığından sürekli açık; ancak küçük bir kısmı gezilebiliyor. Yapım yılı bilinmeyen Şah Huban Türbesi ise sadece dışarıdan görülebiliyor.

        Gezimizin sonunda hâlâ vaktiniz varsa Aksaray’da bulunan ciğerci lokantalarından birinde kendinizi ödüllendirebilirsiniz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ