Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Abdurrahman Yıldırım Devlet destekli ekonomik hamle dönemi

        Türkiye İş Bankası’nın, 100. yıl etkinlikleri kapsamında “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansına hukuk, yapısal reformlar, eğitim konuları damga vurdu.

        Ekonomi tarihçisi Prof. Dr. Şevket Pamuk “Atatürk Döneminde ve Günümüzde İktisat Politikaları” başlıklı konuşmasında, 1980’den itibaren tüm dünyada egemen olan piyasa yanlısı politikalar nedeniyle devletin ekonomideki yerinin küçüldüğünü söyledi.

        -Çin ve diğer bazı Asya ülkelerinin ise korumacılığı ve devlet müdahaleciliğini başarılı bir şekilde uygulayarak sanayileşmede ve gelir artışında önemli mesafe aldıklarını ifade eden Prof. Dr. Şevket Pamuk konuşmasını şöyle sürdürdü:

        PROF. PAMUK: DÜNYA YENİ BİR DÖNEMİN EŞİĞİNDE

        -“40 yıl sonra Amerika’da iktisat politikası uyanıyor. ‘Biz bir şeyleri yanlış yaptık, geride kaldık ve Çin ile rekabette geriliyoruz’ görüşü ağır basıyor.

        -Sanayi politikaları artık Amerika’da yeni ortodoksi olma yolunda. Avrupa’da da yeni bir sanayileşme stratejisine ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.

        -Dünya, devletin ekonomideki yeri açısından yeni bir döneme girmenin eşiğinde. Henüz gelişen ülkelerde bu yeterince hissedilmiyor. Ama 1980’lerin piyasa ortodoksisi artık geride kaldı. En başta, en gelişmiş ülkelerde piyasa yanlısı tavırlar artık konuşulmuyor.”

        -Ekonominin motor gücü olan sanayide sağlanan verimlilik artışının diğer sektörlere de yayıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Pamuk şu görüşleri aktardı:

        -“Türkiye’nin geldiği noktada sanayileşme ve hizmet sektöründe devlet desteğiyle verimlilik artışı ve teknoloji alanında yukarıya tırmanmak hedef olmalı.

        -Devlet destekli sanayileşme ve hizmetlerdeki teknolojik verimlilik artışının önümüzdeki dönemlerde birlikte yürümesi çözüm olacak diye düşünüyorum.

        -Gelinen noktada dünyada pek çok ülke zaten bir arayış içerisinde…

        -Devlet müdahaleciliği deyince 1930’ların devletçiliğini, 1960’ların kalkınma planlamacılığını kastetmiyoruz. Değişen dünyanın koşullarına uyan, gerçek iktisadi kalkınmayı destekleyen bir devlet müdahaleciliğine ihtiyacımız var.

        -Burada özel sektöre de çok iş düşecek. Doğu Asya, Güneydoğu Asya’ya bakarsanız devlet müdahaleciliği sürecinin özel sektörle etkileşim içerisinde yürümesinin daha verimli sonuçlara yol açtığını görüyoruz. Özel sektör de sorumluluk almalı, daha olumlu rol oynamalı.”

        AKAT: ENFLASYON VE DIŞ AÇIK ZAAFİYETİ VAR

        -Konferansta Deniz Bayramoğlu’nun yönettiği “Türkiye’de Ekonomi Politikaları” panelinde de ekonomistlerin gözünden Türkiye’nin geçmişten bugüne ekonomi politikaları ve gelecek dönem beklentileri ele alındı.

        -Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde büyümek için değerli ve sağlam bir paraya sahip olması, vergi, yargı ve emeklilik sistemlerini düzenlemesi gerektiğini belirterek “Türkiye’nin tüm bu zorlukları birer birer göğüslemesi gerek. Ancak o zaman gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatmaya devam edecektir” dedi.

        -Türkiye’nin bir tıkanma ve patinaj dönemine girdiğini anlatan ve “Bir dizi eksiklik rakamlara da yansıyor” diyen Asaf Savaş Akat şöyle devam etti:

        -“Enflasyon ve dış açıkta zaafiyet var. Bu iki sorun son dönemlerde yaşanan patinajın nedeni. Bu yüzden Türkiye, parası değersiz bir ülke haline geldi.

        -Seçkinler enflasyona karşı ses çıkarmıyor.

        -Türkiye’nin vergi sorunu var. Vatandaşından doğrudan vergi alamıyor.

        -Yargı, mülkiyet hakkı son derece önemli. Bunlar ivedilikle çözülmeli. Bunlar son derece ciddi sorunlar.

        -Ortada uygulanan reform çizgisinden önce para reformu olmalı.”

        EĞİLMEZ: EKONOMİDEN DAHA ÖNEMLİ SORUNLARIMIZ VAR

        -Dr. Mahfi Eğilmez ise Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yapısal reformlar paketi üzerinde yükseldiğini anlatırken “Atatürk devrimleri dediğimiz şey, yapısal reformlar paketinin özüydü.

        -Ekonomide ilk devrim, Lozan Anlaşması ile birlikte kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Ekonomik atılımların ikinci adımı İş Bankası’nın kuruluşudur. Üçüncü adım KİT’lerin kurularak sanayileşmenin başlatılmasıdır” dedi.

        -Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin ekonomiden çok daha önemli sorunlarının olduğunu vurgulayarak “Ekonomiyi çözmede deneyimli olduk. Bizim esas sorunumuz hukuk. Hukuku düzeltmeden ekonomi düzelmez.

        -Sadece yabancı değil, yerli yatırımcı da yatırım yapmıyor, insanlar nefes alamıyor. Eğitim sistemi içinde hukuku doğru okutuyorum ama anayasayı uygulamıyorum.”

        -Faizin ekonominin en önemli parçası olduğuna dikkat çeken Eğilmez “Faizi yanlış belirlerseniz her şey yanlış gider. Yanlış faiz batırır ama doğru faiz çıkartmaya yetmez. Başka şeylerin de yapılması lazım ifadesini kullandı.

        -Siyasetçileri teknik konulara karıştırılmasının önlenemediğini aktaran Mahfi Eğilmez şunları söyledi:

        -“Hukuku doğru okutuyoruz ama Anayasayı uygulamıyoruz. Ekonomiden çok daha önemli sorunlarımız var. Krizleri yaklaşık bir yılda atlatıyoruz. Fakat sosyal krizleri atlatmak zor oluyor. Bugün bu yaşanıyor.

        -Hukuk devrimi yaparak hukukun üstünlüğünü sağlamamız, demokrasiyi düzeltmemiz gerekiyor. Hesap sorulabilirlik, şeffaflık yok. Eğitim sistemimiz bir facia.

        -Kayıtdışılık çok yaygın ve yüzde 30’a çıktı. Nereden kazandığını anlamadığımız, uyuşturucudan, karaparadan kazananlar var. Ama ceza alan yok. Bu sorunu çözmek zorundayız. Kayıtdışılığı kayıt altına alırsak vergi sorununu da çözeriz.

        -Teşvik sistemini değiştirmek lazım. Siyasi beklentilerle teşvikler veriliyor. Sivas’a teşvik veriyorsunuz, Trabzon küstüğü için onlara da veriliyor. 250 yıldır tekstil ve konfeksiyon sektöründe olup da marka çıkartamamış tek ülke biziz.”

        EGE CANSEN: GELİŞMENİN ESASI MELEZLEŞMEKTİR

        -Yazar yorumcu Ege Cansen de Türkiye’nin orta gelişmişlik tuzağında olmadığını belirterek “Bu bir iktisadi mesele değil kültür meselesidir. Türkiye, orta kültür tuzağındadır” dedi.

        -Türkiye’nin kimi zaman Güney Kore ve Arjantin gibi ülkelerle kıyaslandığını ancak her ülkenin kendi kültürel yapısıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Cansen, Arjantin ile kıyaslandığında Türkiye’nin başarılı olduğunu vurguladı.

        -Cansen “Daha iyi olması gerekir miydi? Türkiye niye bir mucize yaratmadı?’ Bu soruları sormak hakkımızdır ama Türkiye’nin performansını küçümsemeye de hakkımız olmadığını düşünüyorum” yorumunu yaptı.

        -Hayatta kalmanın değişimden geçtiğini, ancak çoğu değişimin de yok olmakla sonuçlandığını belirten Ege Cansen “Gelişmenin esası melezleşmektir. Kültürel melezleşme yoluyla gelişme oluyor” dedi.

        KRUGMAN: KAPALI EKONOMİLERE DÖNÜŞ YOK

        -Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman “Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye” konulu konuşmasında, küreselleşmenin genel kanının aksine sürekli yükselen bir trend olmadığının altını çizdi.

        -1980’li yılların ortalarında bir hiper-küreselleşme dönemi yaşandığını, şu anda ise bu trendin durduğunu söyleyen Krugman, bu duraklamada tedarik zincirlerinin çok uzun, karmaşık ve riskli hale gelmesinin etkili olduğunu belirtti.

        -Krugman konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu durumda herkes kapalı ulusal ekonomilere mi geri dönecek? Hayır. Hala bazı önemli avantajlar var.

        -Özellikle varlıklı, ücretlerin yüksek olduğu ülkeler bir şekilde üretimlerini bu kadar pahalı olmayan yerlere kaydırmaya çalışacaklar.

        -Kapalı ulusal ekonomilere dönülmesi istenmiyor ama entegrasyonun odağı coğrafi olarak daha yakın ekonomilere; dünya olaylarından çok etkilenmeyeceği düşünülen yerlere yönlendiriliyor.”

        TÜRKİYE İÇİN FIRSATLAR VAR

        -Avrupa Birliği’nin bugün hala küresel ekonominin en önemli güçlerinden biri olduğunu söyleyen Krugman Türkiye’nin Avrupa’daki imalat kompleksinin bir parçası haline geldiğini ve bu sayede bazı kazanımlar elde ettiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

        -“Dünya ekonomisinin eğilimiyle ilgili düşüncelerim doğruysa karşınızdaki fırsatlar büyümeye devam edecek.

        -Çünkü coğrafi açıdan avantajlı konumdasınız. Hepimizin çok iyi bildiği bir şey var ki mesafe sorundur.

        -Hiper-küreselleşme hikâyesi bağlamında bakarsak orta gelirli ülkeler, yüksek gelirli ülkelerle entegrasyonu sağladığında ekonomik büyüme fırsatları sonuna kadar açılıyor.

        -Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasa da nearshoring dediğimiz yakın komşularla iyi ilişki içinde olma eğiliminden yararlanabileceğini, burada fırsatlar olduğunu düşünüyorum.

        -Küresel siyasi geleceğin neler getireceğini bilmiyoruz. Seçimler sonrasında ABD’nin korumacı bir eğilime gitmesi bütün küresel ekonomik sistemi etkileyecektir ama büyük ekonomik aktörlere yakın ülkeler için ciddi bir tehdit söz konusu değil.

        -Bu anlamda Avrupa’nın güney doğusundan Asya’ya uzanan hatta yer alan ülkeler için küresel anlamda ciddi risk bulunmuyor. Tabii, kendi bahçenizi temiz tutmak şartıyla…”

        “DÜNYA TRUMP’A HAZIR DEĞİL”

        -Krugman, ABD'deki seçim ortamından küreselleşmenin mevcut durumuna, dünyayı kasıp kavuran yaşam maliyetleri krizinden Türkiye'ye kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu. İşte Krugman'ın röportajından öne çıkan ifadeler:

        -Yaşananlardan çok ciddi savaşların olabileceğini öğrendik. Şu anda Gazze’de, Ukrayna’da yaşananlar size bunların mümkün olabileceğini gösteriyor. Ben size çok korkutucu hikayeler anlatabilirim. Örneğin Tayvan’da yaşananlara bakınca da bizi çok korkutucu gelişmeler bekliyor olabilir. Şu an bu ihtimallerin bizi endişelendiriyor olması gerçekten korkutucu."

        -Trump kazanabilir de, kazanamayabilir de. Ben şu an dünyanın Trump’a hazır olduğunu düşünmüyorum. Trump son başkan olduğunda onu kısıtlayıcı başlıklar da oldu. Bence gerçekten çok uç noktalara, aşırı korumacı politikalara, para politikasındaki farklılaşmalara, yüksek enflasyona, bunların hepsine hazırlıklı olmamız gerekiyor.

        -Bence Trump 2.0 insanların gerçekten kendilerini korumaya aldıkları bir risk değil."

        ADNAN BALİ: TEMELDE İŞ BANKASI’NIN HARCI VAR

        -Konferansın açılış konuşmasını yapan İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali bankanın Cumhuriyetin ilanının üzerinden bir yıl bile geçmeden Büyük Taarruzun başlangıç tarihine denk getirilerek 26 Ağustos 1924’te, Ankara’da mütevazı bir binada küçük bir kadro ve sınırlı bir sermayeyle kurulduğunu hatırlattı.

        -İş Bankası’nın kendisini hiçbir zaman sadece finansal bir kuruluş olarak görmediğini anlatan Bali şunları söyledi:-

        -“Topyekûn bir kalkınma için kendimizi ülkemize karşı hep sorumlu hissettik. Bu yüzden kuruluş yıllarımızdan itibaren madencilik, şeker sanayi, dokuma, sigorta, cam sanayi gibi sektörlerdeki iştiraklerimizle farklı alanların gelişimine katkı sunduk.

        -Türkiye’de mikro işletmelerden, en büyük gruplara kadar birçok işletmenin hemen hemen tamamının temelinde İş Bankası’nın harcı vardır. Bugün ise teknoloji alanında hayata geçirdiğimiz destekle misyonumuzu aynen sürdürüyoruz.”