Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Maxine'in Hollywood serüveni

        ‘MaXXXine’, Ti West’in yazıp yönettiği ‘teen-slasher’ tarzı korku gerilim filmlerinden oluşan ‘X serisi’nin üçüncü halkası… Mia Goth’un canlandırdığı Maxine ‘Max’ Minx ve Pearl karakterlerinin hikâyesini anlatan bir seri bu…

        Serinin 2022’de çekilen ilk iki filmi ‘X’ ve ‘Pearl’, eleştirmenlerden ve türün hayranlarından aldığı olumlu tepkilerin yanı sıra gişelerde de başarılı oldu. Dolayısıyla, üçüncü film gecikmedi.

        ‘MaXXXine’, sadece adını taşıdığı karaktere odaklanıyor ve önceki iki filmin devamı niteliğini taşıyor. Maxine Minx’in porno endüstrisinden çıkıp Hollywood’da oyuncu olarak kendine kariyer yapma çabalarını anlatan filmin, kan ve şiddet konusunda sınır tanımadığını baştan söylemem gerek. Yüzdeye vurduğunuzda söz konusu şiddet sahneleri filmin bütününde çok fazla yer kaplamıyor aslında. Ama yönetmen Ti West, çoğunu yakından çektiği birkaç saniyelik planlarda ‘hissedilen şiddet’ ölçüsünü yukarda tutuyor. Bakmama şansınız da pek yok; bir anda karşınıza çıkıveriyor.

        ‘MaXXXine’, alışageldiğimiz tarzda bir ‘teen-slasher’ değil. Hikâyesi bildik tanıdık formüllerin epey dışında… Korku – gerilim janrı içinde baktığımızda belli ölçülerde ‘teen-slasher’ motifleri var elbette. Özellikle de içerdiği kanlı cinayet sahneleriyle… Kara film tadında gizemli bir seri katil öyküsü olduğu da söylenebilir. Ama gençlerin merkezde olduğu çağdaş ‘teen-slasher’ların duygusundan epey uzakta kalabilmeyi başaran, kendine özgü bir film seyrediyoruz. Bir yanıyla, 1960’ların, 70’lerin aşırı uçlara gitmekten çekinmeyen ucuz B filmlerini hatırlatıyor. Kaldı ki, Elizabeth Debicki’nin canlandırdığı Elizabeth Bender adlı yönetmen karakterinin, çekmekte olduğu ‘Puritan II’yi nasıl tanımladığına baktığımızda, ‘içi dolu B filmi’ estetiğinin bilinçli bir seçim olduğu çok açık...

        B filmi örneğinde olduğu gibi Ti West, kendi kendini yansıtan, yer yer ‘meta-kurmaca’ diyebileceğimiz bir yapı kuruyor. Korku filminde başrol oynayacak Maxine, ancak bir korku filminde görebileceğimiz olaylar yaşıyor mesela. Ama her şey bittiğinde ‘film içinde film’ tarzı oyunbaz bir yapı kullanılmadığı ve hikâye örgüsünde seyirciyi yanıltan bir yaklaşım benimsenmediği netleşiyor. Sette içi kan doluyu elmayı ısıran oyuncu Molly Bennett’in (Lily Collins), yönetmen çekimi durdurduktan sonra kanlı, yani kırmızı boyalı eliyle Maxine’in elini sıkması, filmin yaklaşımını özetliyor. Maxine’in eline bulaşan kan / boya, gerçeklik ile kurmaca arasındaki geçişkenliğin metaforu gibi…

        ‘MaXXXine’in ilk bölümdeki deneme çekimi sahnesinden finaline kadar temelinde Hollywood üzerine bir film olduğunu hemen belirtelim. Maxine’in Hollywood macerasına geçmeden önce açılış sahnesindeki siyah-beyaz amatör filmi akılda tutmak gerek. Çünkü film endüstrisi kadar amatör çekimler de belirli ölçülerde hikâyenin parçası. Gizemli antagonistin film çekme arzusunu akılda tutmak gerek. Maxine’in yakın arkadaşı Leon (Moses Sumney) da video kaset mağazasında çalışıyor. Ama hikâyenin merkezinde öncelikle Hollywood var.

        Birçok sahnesi Hollywood stüdyolarında geçen bir film seyrediyoruz. ‘Sapık’ (Psycho) filmindeki Bates Motel de bunlardan biri… Maxine’i bazı sahnelerde dış mekâna kurulmuş büyük dekorların içindeki sokaklarda görüyoruz. Ne kadar sahte olursa olsun Maxine için güvenli bir dünya vadediyor Hollywood. Sözgelimi, peşine düşen silahlı özel dedektif John Labat’dan (Kevin Bacon) kaçarken dekor eve, yani hayal dünyasına sığınmasını atlamayalım. Gerçi Maxine kendini koruyabilen biri ama stüdyodayken daha güvende olduğu belli. Stüdyonun hemen dışında, püriten protestocuların gösteri yapması tesadüf değil kuşkusuz. Özetle birçok filmde insanları öğüten, sahte bir hayal dünyası olarak betimlenen Hollywood, burada nispeten daha olumlu bir imaja sahip.

        Filmin Bette Davis alıntısıyla açılmasını pas geçmeyelim. Davis, alıntıda star olmak ile ‘canavar olarak anılmak’ arasında bağ kuruyor. Maxine gibi henüz yolun başındaki genç bir oyuncu adayıyla Bette Davis arasında kariyer çizgisi açısından kuşkusuz açık bir paralellik yok. Ti West’in de böyle bir koşutluk kurmak istemediği belli. Vurgulamaya çalıştığı asıl mesele, Maxine’in endüstriye adım attığı ilk andan itibaren çaylak oyuncu gibi değil, güçlü bir genç kadın olarak var olma isteği… Maxine güçlü olmak için acımasız bir canavara dönüşmesi gerektiğini, başka türlü ayakta kalamayacağını en başından biliyor.

        Özetle, Hollywood ikonografisinin nevi şahsına münhasır şahsiyetlerinden Bette Davis, daha en başından Maxine’in güçlü kişiliğiyle ilgili bir anlam penceresi açıyor bize. Ti West açık referanslar vermiyor ama Los Angeles’ta geçen ve sinema endüstrisini anlatan başka filmleri hatırlamanız mümkün. Bizzat adı ve dekoruyla referans verdiği film ise Alfred Hitchcock’un ‘Sapık’ı… Kuşkusuz, serinin önceki filmlerini de akla getiren, farklı yorumlara açık bir referans bu… ‘Puritan II’ filminin yönetmeni Elizabeth Bender’in, Maxine’i bir Hitchcock sarışınına çevirme arzusunu not etmek gerek. Elizabeth filmde güçlü bir kişilik, otoriter yönetmen olarak çıkıyor karşımıza. İkisi arasındaki kadın dayanışması açılıştan finale kadar uzanan bir motif… Seri cinayetleri araştıran iki polis dedektifinden biri olan Williams’ın (Michelle Monaghan), erkek meslektaşı Torres’e (Bobby Cannavale) oranla Maxine’e yaklaşımının farkının altını çizmek gerekiyor. Filmin alt metni, kadınlara hükmetmeye çalışan, ahlakçı, ikiyüzlü, otoriter erkek bakış açısının deşifre edilmesi üzerine kurulu. Film içindeki film ‘Puritan 2’nin işaret ettiği püritanizme getirilen eleştiri, dikkat çeken başka bir alt metin. Filmin akışı içinde seri katil hikâyesi ve başka unsurlar öne çıkıyor ama sonuçta, her şeyin Maxine’in porno yıldızı olmaktan kurtulma çabası üzerine kurulu olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Açılış sahnesindeki amatör ev filminde sözü edilen ‘hak edilen hayatı yaşamak’ düsturuna kendine göre feminen bir yorum getiriyor Maxine. Püritanizmi ve eril bakış açısını kırıyor.

        Film ilerledikçe, sadece oyunculuk tutkusu, hırsı ve özgüveniyle değil, cesaretiyle de tanıyoruz onu. Mağdur ve kurban olmama konusunda kararlı olduğunu görüyoruz. Peşine düşen özel dedektif John Labat ile ilişkisini düşündüğümüzde, Maxine’in cesareti ve tarzı daha iyi açığa çıkıyor. Gerçek kimliği uzun süre gizlenen katilin onu hedef seçtiğinin farkındayız ama Maxine’i tanıdıkça en azından psikolojik açıdan kolay kolay kurban konumuna geçmeyeceğini biliyoruz. Maxine ‘teen slasher’ ikonografisinin ‘çığlık kraliçeleri’nden daha güçlü bir imaja sahip.

        1985 yılında geçen ‘MaXXXine’, bir dönem filmi olarak görüntüleriyle dikkat çekiyor. Ti West, görüntü yönetmeni Eliot Rockett ile özellikle iç mekânlarda ve gece çekimlerinde 1980’lerin filmlerinde görmeye alıştığımız sıcak koyu renkleri kullanıyor. Sadece renklerde değil, filmin bütününde bilinçli bir retro doku tercih ediliyor. Bazı iç mekân sahneleri, düşük ışık kullanılmış ucuz B filmlerini; bazı dış mekân çekimleri ise 1970’lerin soluk renk paletlerini akla getiriyor. Merak edip bakarsanız, Rockett’in Sony CineAlta Venice 2 kamerası ve MiniHawk Hybrid Anamorphic lensler kullandığını görüyorsunuz.

        Ucuz B filmi estetiğini benimseyen ama görüntüleri, ses bandı, şarkıları ve prodüksiyon tasarımıyla A sınıf bir korku gerilim filmi bekliyor bizi. Başroldeki Mia Goth’un performansı gerçekten görülmeye değer. Yan rollerdeki Giancarlo Esposito, Kevin Bacon, Michelle Monaghan, Bobby Cannavale, Lily Collins ve müzik dünyasından tanıdığımız Halsey gibi oyuncuların da adını anmak gerek.

        Yaklaşımı, alt metinleri, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı ve oyunculuklarıyla beğendiğim ‘MaXXXine’in senaryosunun son bölümünü açıkçası sevmedim. Maxine’in Hollywood serüveninde geldiği noktayı gösteren son sahneleri kast etmiyorum. Tam aksine, final karesi dahil, filmin son dakikalarını sevdim. Buna karşılık, hikâye örgüsünün ‘son perde’de geldiği yeri, olayların çözülüşünü beğenmedim; biraz abartılı ve zorlama buldum. Son olarak, serinin ilk iki filmini seyretmeyenler için yerine oturmayan, kafa karıştıran sahnelerin sayısının fazla olmadığını ve filmden alacağınız keyfi azaltmadıklarını belirtelim.

        6.5/10