Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılması ihtimalinin gündeme gelmesinin ardından, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bir Ermeni liderden işitildiğinde hayli şaşırtan açıklamalar yapmaya başladı...
Paşinyan, geçenlerde parlamentoda “Tarihî Ermenistan ile günümüz Ermenistanı’nın birbiriyle çeliştiğini, birbirleri için karşılıklı olarak ciddî tehditler oluşturduğunu ve Ermeniler’in böyle duygusal bir bağlantıdan kurtulmaları gerektiğini” söyledi. Üstelik günah bile çıkardı, geçmişte kendisinin de “geleneği ve tarihî Ermenistan psikolojisini savunduğunu” ama bu fikir yüzünden ülke güvenliğini gözardı edildiğini anlattı.
Ermenistan Başbakanı’nın siyasî ve diplomatik üslûpla söylediklerinin ne mânâya geldiğini daha basit ifadelerle izah edeyim:
Paşinyan “Tarihî Ermenistan ideolojisi Batı Ermenistan’ın, yani Anadolu’nun ‘Tarihî Ermeni vatanı olduğu’ düşüncesi üzerine kuruludur. Ama bu düşüncede ısrar etmek Ermenistan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye atmaktadır. Vaktiyle Ermeniler’in yaşadığına inanılan fakat şimdi başka ülkelere ait olan topraklara yeniden sahip olabilmeyi düşünmekten vazgeçmek ve dış tehditlerin mevcudiyetine inanmayı bırakıp egemenliği güçlendirmeye çalışmak ülke için daha gerçekçi olacaktır” diyor.
Bu sözler, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da işgal ettiği Azerbaycan topraklarının tamamına yakınının önceki sene uğradığı büyük askerî bozgunun neticesinde elinden çıkmasının ardından Paşinyan’ın tarihî hayallerden vazgeçip artık gerçekleri, yani Türkiye ve Azerbaycan ile düzgün ilişkiler kurma mecburiyetini idrak ettiğini gösteriyor.
“APTAL, HAİN, TERORİST, KUKLA...”
Ama, diaspora Paşinyan’ın sözlerine hemen tepki gösterdi, özellikle de Birleşik Amerika’daki Ermeni örgütleri, geçen haftadan itibaren Paşinyan’a verip veriştirmeye başladılar.
Meselâ, daha önce Ermenistan’a milyarlarca dolar yardım gönderen Kaliforniya’daki bir Ermeni cemaatine mensup etkili bir gazeteci olan Harut Sasunyan, eleştirilerine Paşinyan’ın geçen sene Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın göreve başlama törenine katılmasının Ermeni tezlerini zayıflatıp Türkiye’nin elini güçlendireceğini iddia etmekle başladı. Paşinyan ile yakın çevresini “beceriksizlikle” suçladı, eleştirilerine Ermenistan Cumhuriyeti’ni “gerçek Ermenistan”dan ayırmaya çalışan Başbakan’ın Ağrı Dağı’nın önemini, ülkenin resmî sembollerini, millî marşı ve hattâ Ermenistan armasını eleştirdiğini söyledi ve yeni bir savaş çıkabileceği bahanesi ile “takıntı hâlinde barış dilediğini” iddia etti.
Sasunyan daha da ileri gitti ve Paşinyan’ı 1915 olaylarını, yani Ermeni tarafının ifadesi ile “soykırım”ın mevcudiyetini bile sorgulamakla itham etti! Harut Sasunyan’a göre Başbakan Paşinyan, İsrail’in İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında can veren milyonlarcaYahudi’nin isimlerini tek tek belirlemesini örnek almıştı, benzer bir çalışmayı Ermenistan’da da başlatmak üzere idi ama “objektiflik” gerekçesi ile başlatacağı bu çalışma 1,5 milyon olan “kurban” sayısını azalmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Zira bütün “kurbanların” isimlerini belirlemek imkânsızdı ve 1,5 milyon sayısındaki azalma da Türk tezlerine itibar etmek anlamına gelecekti!
İşte bu kafada olan diaspora Paşinyan’ı günlerdir “İnkârcı Türkiye’ye hizmet etmekle” eleştiriyor; “aptal” “hain”, “terorist”, “Kremlin kuklası” yahut “Talât Paşa’ya gönderilmiş bir hediye” olduğu gibi hakaretler havalarda uçuşuyor, Başbakan durdurulmadığı takdirde işi 24 Nisan’da Erivan’da Türk bayrağının yakılmasını yasaklamaya ve Soykırım Anıtı Müzesi’ni kapatmaya kadar götüreceği, neticede hem Ermeni halkını, hem de Ermenistan Cumhuriyeti’ni yokedeceği söyleniyor.
ÖZÜR, “DEDELERİMİZ KATİLDİ” DEMEKTİR!
Ermenistan ve diaspora böyle birbirini yemekle meşgulken Türkiye ile Ermenistan arasındaki temaslar alt seviyede ve sessizce olsa da devam ediyor, Türkiye’deki iyi niyetli ama hayalperest bazı çevreler de “kalıcı barış ve dostluk” ruyalarına dalıyorlar...
Türkiye ve Ermenistan arasındaki asırlık husumete nihayet verilip tarafların normal komşuluk münasebetleri tesis etmeleri tabii ki olması gereken bir gelişmedir ama maalesef sadece boş bir hayalden ibarettir! Sınır kapısı açılabilir, kapalı olmasına rağmen Türkiye’de zaten onbinlerce Ermenistan vatandaşı vardır, burada çalışmaktadırlar; dolayısı ile kapının açık yahut kapalı bulunmasının öyle pek bir önemi yoktur ama tarafar arasında dostluğun, işbirliğinin, vesairenin tesisi mümkün değildir! İlişkilerin tamamen düzelmesi hem Türkiye nefretini geçim vasıtası hâline getirmiş olan Ermeni diasporasının işine gelmez ve böyle bir işe izin vermez, hem de Türkiye, Ermenistan’ın mutlaka öne süreceği “olmamış soykırımı tanıma” şartını elinin tersi ile itmeye mecburdur. Üstelik iki toplumun arasına “kan” girmiştir ve kan, Şark dünyasında hiçbir şekilde unutulmaz!
Hani bazı entellerimiz her 24 Nisan akşamı Cihangir tarafındaki barlardan sallana sallana çıkıp “ortak acı” ve “özür” terâneleri ile Taksim’e gidip orada mum yakarlar ya...
Şimdilerde görülmeye başlayan “Ermenistan ile yakınlaşma” ruyası, “Benim dedem katildi, senin dedeni öldürmüştü” mânâsına gelen “özür” sorumsuzluğunun yanında hoş ama boş bir hayal gibi kalıyor...