Bu sene hayatımızda önemli bir değişiklik oldu.
Artık bizim pıtırların okulda kantin hakkı var!
“Nagehan memlekette anayasa tartışmaları, kredi kartlarına savunma sanayi katkı payı gibi meseleler konuşulurken sen neden bahsediyorsun?” diyebilirsiniz…
İşte zaten tam da bu yüzden bugün size çocukların kantinini anlatacağım…
Yukarıda hatırlattığım siyasi tartışmalar en temel konularda yol kat edemediğimiz için döne dolaşa önümüze çıkıyor.
Maalesef Türkiye bireyin güçlü olduğu bir ülke değil. Coğrafyamız itibarıyla bu böyle. Bırakın güçlü olmasını, birey yok bu ülkede.
Oysa insan doğasının özü belli.
Hatırlamak için çocuklara dönmenizi tavsiye ederim.
Ben son günlerde yine öyle yapıyorum.
Tabii bunda kendimi önemli bir sorunun ortasında bulmamın payı var.
Bizimkiler epeydir onlar açısından çok ciddi bir ‘dert’ten mustarip.
Daha doğrusu önceki haftaya kadar mustariplerdi…
Bu sene ortaokula başladılar ve okul kantinine gitme hakları oldu. İkinci teneffüste ücretini ödeyerek kantinden kurabiye, kek ve türevlerini alabiliyorlar.
Tabii ben buna başta sıcak bakmadım zira zaten okulda yemekhaneye gidiyorlar ve her sabah yanlarına beslenme çantası da alıyorlar.
Ancak çocuğu olan bilir, en güçlü devletlerin ordusuna karşı koyabilirsiniz, çocuğunuzun arkadaş mahallesinin baskısına karşı koyamazsınız!
İşte bu baskı nedeniyle her sabah benden ‘kantin parası tırtıklama’ girişimleri başladı.
Arkadaşları o harika cookie’den alıyorlarmış, onlar neden almasınmış, bu haksızlıkmış vs vs…
Bir süre sonra teslim bayrağı çekip gün aşırı cookie almaları için para vermeye başladım. Ancak tabii kaynak onların erişim ve kontrolü dışında olunca bununla yetinmediler.
Gün aşırıyı her güne çıkarmak için sızlanmalar başladı, ardından hayatın anlamsızlığına karşı bir cookie’yi bize çok mu görüyorsun üzerinden yapılan duygu sömürüleri, o cookie’yi yememenin getirdiği mutsuzluk derken bir baktım kantin olayı bir kördüğüme dönmek üzere…
Bunun üzerine ben de gecikmiş olan o kararı aldım ve çocuklara bildirdim:
Bundan böyle ‘ne kadar sızlanma o kadar para’ denklemini ortadan kaldırıyoruz! Harçlık sistemine geçiyoruz. İsterseniz kantinde harcayın, isterseniz biriktirin, isterseniz topluca başka yerde harcayın…
Haftalık alacağınız belli!
Miktar üzerine de epey düşündüm.
Şimdi size komik gelebilir ama 11 yaşında çocuklar için küçük oynamalar hayatlarında dev değişiklikler demek…
Her gün cookie almalarına yeter miktar vermek istemedim, harcama yaparken gereklilik ve zamanlama üzerine düşünmelerini istedim, ama bunu çok abartıp diğer çocukların yanında sıkıntıya girmeleri de iyi bir fikir gibi gelmedi. Böylece haftada 4 günlük cookie’ye yetecek biraz da artacak kadar bir rakam belirledim.
Değişime inanamazsınız!
Açık söyleyeyim, bu kadarını beklemiyordum.
Bir anda her gün onsuz yaşayamadıkları cookie ‘evdeki bisküviye benziyor diye almadık, o kadar da iyi değil zaten’e döndü.
Elleri kendi ceplerine doğrudan giren parayı harcamaya gitmez oldu. Bir tutumluluk, bir sorumluluk, bir ‘zor zamanlar için saklıyorum annecim’ hali…
Baktım her gün kavga dövüş vazgeçirmeye çalıştığım şeker bombası hayatımızdan otomatik olarak, üstelik soğukkanlılığımı bozmaya gerek kalmadan çıkıyor.
Üzerine bir de çocuklar hesap yapıyor, bazen arkadaşlarını mutlu etmek için onlara bir şey ısmarlayıp paylaşmayı öğreniyor, ihtiyaç ve istek arasında denge kuruyor.
Bunların hepsi onlara birey, özdenetim ve inisiyatif duygusunu vererek oldu.
Türkiye’de biz yetişkinlerin en çok ihtiyaç duyduğu duygu…
Birey olmanın sorumluluğu ve gücünü keşfetsek bu tartışmaların hiçbiri yaşanmaz, anayasa da çoktan değişmiş olurdu…