CHP, 31 Mart seçimlerinin ardından yeni bir yol haritası izliyor. Bu durumun seçim sonuçlarına bağlı olarak değerlendirilmesinin elbette gerçekle bağı var. Ancak Özgür Özel ve ekibi, ana muhalefet partisi olarak bugüne kadar yapılan başarısız denemeler üzerine epeyce kafa yormuş görünüyor.
Önce Deniz Baykal’ın, ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun "değişim" yönündeki girişimleri beklenen sonucu vermedi. Açıkçası Kılıçdaroğlu, çok daha cesur ve radikal adımlar atsa da, seçmen nezdinde beklenen karşılığı bulamadı. Ancak bugün gelinen noktada payı olduğu da not edilmeli.
Türkiye’de seçmenin siyasetle olan bağı, dünyadaki pek çok ülkeden farklı. Bir giriş cümlesi olarak şunu söyleyebilirim. Bizim seçmenimiz siyasetin müşterisi olarak görmüyor kendisini. Aksine sahibi olarak algılıyor ve sürekli gündeme getirdiğimiz yüksek katılımın bununla güçlü bir bağı var. Siyasetle toplum arasındaki müşteri ilişkisi, batıdaki demokrasilerde daha fazla yerine oturan bir tanım.
Türk seçmeni, siyasetle ilişkisini tarif ederken devletle kendisi arasındaki yakınlığı ve aidiyeti ifade ediyor. Bu hem duygusal, hem de rasyonel bir bağ. Sandık onun için milletle devletin buluşma noktası adeta.
NEDEN KAYBETTİK SORUSUNA CEVAP
CHP ve Özgür Özel’in değişimle ilgili yeni haritasının, tam da bu noktaya yoğunlaştığını düşünüyorum. 2023 seçimlerinde ekonomideki olumsuzluklara ve AK Parti’nin yorgunluğuna rağmen seçimi kazanamayan muhalefet, ilk defa neden kaybettiği üzerinde bu kadar çaba gösteriyor. Bu anlama çabasının ilk meyvelerini 2024 yerel seçimlerinde aldılar. Devamı ise çok daha fazlasını istiyor. Şu günlerin manzarası Özel’in işinin ne denli zor olduğunu hatırlatan örneklerle dolu.
Tablo öyle karmaşık filan değil. 2019 itibarıyla yereldeki başarısını siyasi merkeze taşımak isteyen aktörleri var CHP’nin. Özellikle Ekrem İmamoğlu cephesi, sabırlı gibi görünse de adeta kontrolsüz bir enerjiyle hedefe kenetlenmiş durumda. Mansur Yavaş, Ankara’daki başarısının ardından yine görünür olmamayı tercih ediyor. Ancak bu duruşu iddiasız olduğu anlamına gelmiyor.
ÖZEL, ŞİMDİLİK ELEŞTİRİLMİYOR
Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ardından Devlet Bahçeli görüşmeleriyle başlattığı müzakere sürecine doğrudan eleştiri getiremeyenler, bazı fotoğraf kareleri yüzünden tepkilerini yansıtıyor. Meslektaşımız Taha Hüseyin Karagöz’e yönelen öfkenin kaynağı bu aslında. Özel, kararlı adımlar atıyor, kamuoyunun genelinde bir takdir topluyor. Bu adımlarla birlikte partideki gücünü ve kontrolünü artırıyor. Bu durumun 2028 hedeflerini erkene çekmek isteyenler için çok cazip olduğu söylenemez. Ancak şimdilik kimsenin Özgür Özel’e açıktan cephe alması mümkün görünmüyor.
Fakat CHP kamuoyunda Özel’in “iktidara nefes aldırdığı” veya “onun kurduğu oyunda yer aldığı” eleştirileri bir dip dalga halinde devam ediyor. Takip ettiğim Özel, bunlara aldırış etmek ya da alan açmak niyetinde değil. Nitekim biraz da renkli ve futbol üzerinden yaptığı tariflerle adaylık tartışmalarının erken olduğunu, ancak "şimdiden çalışan herkese açık olduğunu" ilan etti.
ZORLU AJANDA
Bu arada önünde hayli zorlu bir ajanda var.
Öncelikle Cumhurbaşkanı ile görüşme sürecinin ortaya çıkardığı başlıklar üzerinden kendi partisine, tabanına ve kamuoyuna somut şeyler söylemesi gerekiyor. Bu beklentinin giderek artacağı ya da tırmandırılacağı ortada. İkincisi, kafasındaki değişim sürecini, teşkilat, taban ve muhalif kamuoyu nezdinde daha belirgin hale getirmesi gerekiyor.
Bu alanlarda elde edeceği hasıla, onu daha güçlü ve kritik süreçleri yöneten bir aktör haline getirecek.
MİLLET-DEVLET BAĞINDA SAF TUTMAK
Özgür Özel’in, son dönemde peş peşe Azerbaycan, KKTC ve terörle mücadele üzerinden ortaya koyduğu çerçeve ise bu zorlu ajandanın bir başka kritik parçası. Yukarıda “Nerede kaybettiğini anlama konusunda büyük çaba gösteriyorlar” tezimin bir boyutu da burası. Toplumun geniş kesimlerinde ortak bir hassasiyet oluşturan başlıklarda CHP’nin marjinal kararlara veya çıkışlara savrulmasının faturası, merkezi iktidarı kaybetmesiyle sonuçlandı.
CHP, buradan çıkmak ve milletin devletle olan sahici bağında saf tutmak istiyor. Elbette cumhuriyetin kurucu partisi. Çok partili hayata geçtikten sonra iktidar ömrü çok kısa olsa da, asıl güç olan yüksek bürokrasinin gölgesinde yoluna devam etti. Sonrası malum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarları, o bürokratik vesayeti siyasetin üzerinden kaldırdı.
Geldiğimiz nokta bambaşka. Şimdiki CHP, devlet ve millet kavramları etrafında hayli yabancılaştığı bir pozisyondan kurtulma gayretinde. Zor olduğu kadar beklenmedik sonuçlar üretebilecek bir arayış bu.