MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim tarihli konuşmasıyla gündemin zirvesine yerleşen tartışma, her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor. Bugün değinmek istediğim başlık, ortaya çıkan yeni sürecin belirsiz olduğu ve bunun yanına iliştirilen Cumhur İttifakı içinde görüş ayrılığı yaşandığı iddiası.
İster geçmişte yaşanan ve genel olarak sonuçsuz kaldığı düşünülen tecrübeler üzerinden, isterse muhtemel zehirleyici aktörler üzerinden bakılsın. Bugünkü yaklaşımın en temel özelliklerinin başında dikkat ve ortaya çıkabilecek tepkileri, direnç noktalarını doğru öngörmek geliyor.
BELİRSİZLİK Mİ, ÖZEN Mİ?
Meselenin böyle ele alınmasından, “yavaş ve belirsiz” seyrinden duyulan rahatsızlık pek çok farklı nedene dayanıyor.
Ama güncel kısmı şöyle ifade edilebilir. Bu dikkat ve kaygı, Cumhur İttifakı liderleri arasında bir uyumsuzluk ya da mesafeye değil, süreci yönetme tarzına dair bir özeni ifade ediyor.
Bu aynı zamanda karşılıklı bir anlama çabası. Çünkü bir ittifak çatısı altında olmak, zihin dünyanızdaki bazı farklılıkları ve bunun ortaya çıkardığı toplumsal duyarlılıkları ortadan kaldırmıyor. Bunları gözetmek ve yönetmek zorundasınız.
Kuşkusuz ortaya çıkan yaklaşımın en hassas ve aynı oranda mutabık kalınan boyutu, Suriye merkezli sorun ve tehditler. Burada ittifak ortaklarının uzlaşması çok kuvvetli ve neredeyse birebir aynı kodlara sahip.
MEŞRU SİYASETİN GÜÇLENMESİ
Kaç gündür yazmak istediğim noktaya, biraz da güncel gelişmelerin dayatması yüzünden ancak bugün gelebiliyorum.
Şunu zaten yazdım ve savundum. Ortaya çıkan yeni yaklaşım, bir demokrasi paketi değil. Geçmişteki çözüm süreci başlığına takılıp kalanlar açısından bu noktayı anlamak biraz güç olsa gerek.
Türkiye, terör kamburundan ve bununla bağlantılı tehditlerden kurtulmak isterken, Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu kuvvetli bir iradeyle yola çıkıyor. Burada demokrasi, hak ve özgürlükler başlığı altında ele alınabilecek yegane koridor, bu sorunun çözümüne dair atılan adımların başarılı olmasının, aynı zamanda meşru siyaseti güçlendirecek olması.
Yapılan çağrı çok açık. Terör ve diğer gayrı meşru araçların terk edilmesi ve siyasetin önünün açılması. Böyle bir durumda şekillenecek olan Türkiye’nin daha güçlü bir demokrasiye sahip olacağını öngörebiliriz.
İMKAN VE FIRSATLAR
Peki yeterince konuşamadığımız tarafı neresi? Şöyle anlatabiliriz. Türkiye’nin sınırlarının hemen ötesinde şekillenen tehditler karşısında duyduğu kaygıyla hareket ettiğini ve mevcut önerilerin de tamamen bu zeminde ortaya çıktığını söylemek, gerçeğin bir parçası olabilir.
Ama asıl önemli parçasına bakmaktan fazlasıyla çekiniyoruz. Coğrafyamızda ortaya çıkan çatışma alanlarının, bunu tırmandırıp yayanların kafasındaki haritaların ve değişim süreçlerinin Türkiye’nin önüne yeni fırsat alanları getirebileceği.
“HARİTAMIZI BİZ ÇİZERİZ”
Şu sıralar sıkça kullanıldığı için yıpranmasından rahatsız olsam da, mevcut şartlarda “devlet aklı”nın bunu görmemesi imkansız. Bu aynı zamanda bize şunu söylüyor. Türkiye, yakın coğrafyasında ortaya çıkan çatışmaların aynı hızla gündeme taşıdığı değişim dayatması karşısında edilgen bir tavır almayacağını ilan ediyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz çarşamba yaptığı grup konuşmasındaki şu sözleri, bu tavrı gayet net ortaya koyuyor:
"Sevr'de bize bir harita dayatarak, 'Sizin ülkeniz burası olacak.' dediler. 'Hayır, biz haritamızı kendimiz çizeriz, sınırlarımızı kendimiz belirleriz.' dedik.”
Bu cümlenin mesajı, bölgemizde değişim adı altında ortaya çıkan dayatmaya ve onun ardındaki güçlere. Yani gayet açık biçimde bugüne. Aynı konuşmanın devamında şu cümle de var:
“Türkiye'yi kardeşlik ekseninde büyütmek için bugün önümüze bir kez daha bulunmaz bir imkân çıkmıştır.”
KABULLENMEK DEĞİL, BELİRLEMEK
İster imkan olarak tanımlayın, isterseniz fırsat. Bu, aktif ve çok boyutlu araçların kullanılacağı bir hamleye işaret ediyor. Türkiye, coğrafyaya yönelik planları, siyasi sınırları dahilinde kabullenmeyi değil, net biçimde belirleyici olmayı hedefliyor.
7 Ekim 2023 sonrası başlayan sürecin can yakıcı boyutları, Türkiye ölçeğindeki güçlerin daha fazla anlam ve stratejik değer kazanacağı gerçeğini görmemize zaman zaman engel oluyor. Endişeli olmalı mıyız? Evet, ama devlet aklını zehirleyecek düzeyde bir panik kıvamında değil. Önümüze çıkan imkanları görmemize katkı sağlayacak düzeyde.
DEĞİŞEN GÜÇ DENGELERİ
Sebeplerini ve dinamiklerini elbette tartışabiliriz. Ancak bölgemizde bazı ülkeler, artık eski güçlerinden çok uzak ve kuvvetle muhtemel bu süreç devam edecek.
Coğrafyayı yeniden şekillendirmek isteyen büyük güçlerin de, bölgemizin dışında çok sert rekabet ve çatışma alanları var. ABD’nin Rusya’yla ve Çin’le olan pozisyonları dersek, kabaca ama doğru bir tablo çizmiş oluruz.
“Nereden çıktı bu iş, başımıza hangi çoraplar örülüyor” diyenlere, farklı birkaç noktayı göstermeye çalıştım.