Alper Gezeravcı Space X adlı özel uzay aracıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na giden ilk Türk astronot olarak tarihe geçti.
Asgari ücrete ve emeklilere yapılan zamlar daha ücretlere yansımadan marketlerin fiyatları dehlemesinden mustarip ve dahi sinirleri bozuk olan ülkenin muhaliflerinin bu büyük uçuş hakkında elbette güzel hisleri yoktu. “Ay'a gider gitmez Sayın Cumhurbaşkanım Sayın Cumhurbaşkanım demeye başlar’ diye söylendiler . Onlara göre hadise pahalı ve havalı bir seçim yatırımından ibaretti. O para bir adamın uzay turisti olması için harcanmıştı ve haklar helal değildi.
Böyle düşünmelerinin asıl nedenini ise tabii ki biliyorduk. Alper Gezeravcı’nın ailesindeki başörtülüler. Bu olgu üzerinden sosyal medyada Gezeravcı’nın astronot olma yeterliliği bile masaya yatırıldı.
Taraftarlıkları para ile temin edilmiş troller ise spektrumun tamamen zıt tarafından “Ver mehteri mode on” şeklinde söz konusu sinir bozukluğunu daha da arttıracak abartılı bir duruş içindeydiler. Kendi roketimizi fırlatıyoruz ve yarın Mars'a gidiyoruz gibi davranıyorlardı.
Falcon 9 roketinin başarılı şekilde fırlatılmasının ardından Dragon kapsülünden ilk mesajını veren Alper Gezeravcı muhalefetin beklediği gibi “Sayın Cumhurbaşkanım, izindeyiz, minnettarız” demek yerine “Yüce Atamızın dahiyane sözüyle bu anı başlatmak istiyorum ‘İstikbal Göklerdedir”’ deyince tüm ülkeyi kaplayan bir “Ha?!” sesi yükseldi.
O zaman anlaşıldı ki meğer Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi'ndeki Fırlatma Kompleksi 39A'dan gerçekleştirilen fırlatma işlemi epey ilgiyle takip edilmiş.
Laisist militanların “Başörtülü annesi var, demek ki yandaş bir pilot işte astronot bile değil” dedikleri Gezeravcı için önce mahcup başlayan övgüler “yaşa aslanım” noktasına adım adım ilerlerken, bazı AK Partililerin modu düştü. Bazı suratlar azıcık asıldı.
Durumu 1-1 yapmak isteyenler Alper Gezeravcı’yı uzayda namaz kılıyor gibi gösteren deepfakeleri ortama saldı.
Bir izleyen olarak bunca kimlikçiliğe, uzayı bile ideolojik angajmanlarıyla enfekte etmeye azmedenlere, bütün bu ’sizdendi-bizdendi’ yarışına, tüm bu saçma sapanlığa rağmen aramızdan birilerinin uzaya gidebiliyor olmasının mucize olduğunu düşündüm.
Musa’nın asası nasıl Kızıldeniz’i yarıp aklıselim bir topluluğu karşıya geçirdiyse, Gezeravcı’yı taşıyan o Falcon 9 da “Bu iş AKP’nin seçim yatırımı, buradan bir cacık çıkmaz, zaten biz kim uzaya gitmek kim” diyen sözde Atatürkçü nihilistlerle “Biz var ya biz, şahlanışın ta kendisiyiz, Mars’a otoban yapmak üzereyiz”ci anakronik fetihçileri yarıp gözünü geleceğe dikmiş aklıselim topluluğa bir hedef verdi. Hiç değilse çoluğa çocuğa bilim ve teknolojide belirli bir noktaya gelmenin tamamen ütopya olmadığını, uzayın o kadar uzak olmadığını hissettirdi.
UZAY YOLCULUĞUNUN GENÇLERE VERDİĞİ İLHAM PAHA BİÇİLMEZ
Yalan yok, Alper Gezeravcı’nın ismi fırlatmadan 72 saat önce gündemimize girdi. Bürokrasi bu işin tanıtımını buz gibi kamu spotlarıyla yaptı ve ruhumuz duymadı. İki gün kala sosyal medyada beliren “Gurur duysanıza lan, niye gurur duymuyorsunuz?” edalı psikoloji zabitanlarına kalben kapalı olmanın verdiği haleti ruhiye ile ben de ilk anlarda “Rampa bizim değil, roket bizim değil, o uzay istasyonunda dahlimiz yok, burada sadece adam bizim, bir de ödediğimiz 55 milyon dolar…” diyerek mesafeli ve "nötr" bir tavır ile başladım gelişmeleri izlemeye.
Ama fırlatmayı izleyen iki milyon kişi arasındaki çocuk ve gençlerin heyecanı bakış açımı tamamen değiştirdi.
Tamam, bu yolculuğun maliyeti çok yüksek, bence maliyetle ilgili sorular sorulabilir ve bundan daha normal bir şey olamaz. Ancak düşünün ki, benzer paralar futbol ve futbolcu transferlerinin dünyasında kulüplerin oyuncuların elinin kiri gibi.
Ve bir kez daha düşünün, futbol gençlere ne veriyor? Nasıl bir vizyon sunuyor? Nasıl bir gelişme vaat ediyor ki o dünyada ‘normal’ olan paralar, insanlığa gerçekten fayda, gelişme ve ilerleme vaat eden uzay çalışmaları söz konusu olduğunda ‘Çok gereksiz, çok pahalı’ oluyor?
Sorunun cevabı ortada. Alıp bir kenara koyalım.
AH ARTEMİS AH...
İkincisi Uzay çalışmalarında çok gerideyiz.
Geleceğin yarışı uzayda olacak ve bir yerden başlamalı ki, diğer ülkeler uzayı arşınlarken bizim aşağıdan bakıp el sallamamız kaçınılmaz olmasın.
Zaten çok gerideyiz derken abartmıyorum.
Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni beğenmeyiz, ama bu ülkeler pek çok uzay çalışmasına ve misyonuna ortak olmuş durumdalar.
NASA’nın aya kalıcı üs kurmayı içeren Artemis isimli bir görevi var mesela.
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) 13 Ekim 2020’de yaptığı açıklamada, sekiz ülkenin Ay'da ve diğer gezegenlerde gelecekte yapılacak uzay keşfi ilkelerinin ana hatlarını çizen uluslararası Artemis Anlaşması'nın imzaladığını duyurmuştu. Artemis Anlaşması, NASA'nın 2024 yılına kadar Dünya'nın en yakın komşusuna yani Ay’a insan gönderme projesine taraf devletlerin katılımını öngörüyor. Bu sekiz ülke arasında Birleşik Arap Emirlikleri de var. Diğerleri: Avustralya, Kanada, İtalya, Japonya, Lüksemburg, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri. 2022 yılında Suudi Arabistan da NASA ile anlaşma imzalayarak Ay Keşif Programı Artemis’in koalisyonuna dahil oldu.
NASA, Artemis programını Mars'a yapılacak nihai insan misyonu için anahtar olarak görüyor.
NASA, Ay'ın güney kutbundan buz kazarak içme suyu elde etmeyi ve molekül ayrımı yoluyla gelecekte yapılacak uzay yolculuklarında kullanılmak üzere roket yakıtı üretmeyi planlıyor. Sadece bu kadar da değil. 2024’te yani bu yıl başlayacak programın metnindeki ifadeler programa dahil ülkelere epey geniş haklar tanıyor.
Program metninde geçen "güvenli ve sürdürülebilir" uzay keşfi için "Ay, Mars ve asteroitlerin kaynaklarını çıkarma ve kullanma" imkanı sunan madde son derece ilginç . Dahası NASA Ay’da uzun süreli varlık göstermek için kurulacak üsler etrafında güvenli bölgeler oluşturmayı, bunun rakip ülke ve şirketlerin zararlı girişimlerinin engellenmesi için gerekli olduğunu da antlaşma metnine eklemiş durumda.
Rusya ve Çin metindeki bu maddelere tepkililer.
Rusya “Ay’ı da Irak gibi işgal ediyorlar’ tepkisi verirken Çin sakin ve eleştirel kalıp işbirliğine açık olduğu mesajı vererek dahil olma ihtimalinin kapısını kolluyor.
Rusya haklı, Ay’ın etinden sütünden yararlanacaklar. Hatta belki de Mars’ın ve dahi başka astreoidlerin.
Yararlanma hakkı daha şimdiden Artemis programı üyelerine hasredilmiş durumda.
Ana temayı hatırlayalım: Suudi Arabistan ile BAE’nin bulunduğu Artemis Programında Türkiye yok.
Ama artık daha bir hafta önce ‘Aman bir uzayımız eksikti’ noktasında olan milyonlara bir rota, bir vizyon öneren Ax-3 bir başlangıcımız var. O kadar ki bakın sadece günler sonra “Aaah ah, Artemis’te olmalıydık” diye vahlanıp hırslanarak çatır çutur tırnak yeme düzeyine geliyoruz.
“AY'A ÇIKIP DÜNYAYA BAKALIM”DAN AY'I BİR ÜS OLARAK GÖRMEYE…
Özetle gerideyiz ve epey hızlı koşmalıyız ki aradaki mesafeyi kapatmak uzak da olsa bir ihtimal olarak var olsun.
İyi ki Türkiye Uzay Ajansı kurulmuş, iyi ki Ax-3 misyonu ve Alper Gezeravcı var ve iyi ki bu hadise ülkenin çocukları ve gençlerin içine bilim ve teknoloji ile ilgili küçük güzel tohumlar ekti.
Bu yolculuk olmasa Muş’taki çocuklar propolisin mikro yerçekimi ortamında bakteriler üzerinde nasıl bir etki yaptığı ile ilgili deneylerini yapabilirler miydi? Deneylerini Gezeravcı’nın yanına yolluk yapmak ve dönüşte sonucunu almak, Muş’taki çocuklar ve öğretmenleri için ‘kuantum sıçraması’ ayarında bir olaydır.
Kendi aracımızı yapmış olsak ve Gezeravcı’yı kendi füze rampamızdan fırlatarak göndersek daha iyi olmaz mıydı? Olurdu. Ama o noktada değiliz. Üstelik bu, sanıldığı kadar büyük bir mesele değil. Uzay araştırmaları için gerekli uzay yolculukları artık bu yolculuklar için kurulmuş şirketler aracılığıyla oluyor, bundan sonra süreç pek çok ülke ve misyon için de böyle işleyecek.
Uzay Ajansının planları arasında aya iniş aracı göndermek de var. Ki bu nereden baksanız sevindirici bir aşama. Mesele zaten keşfedilmiş yeri ‘bir de biz yakından görelim hele bir bayrağımız oraya dikelim’ meselesi değil. Ayın bir üs ya da durak olarak görülmesi aşamasına, bu anlayış ve algı açıklığına gelinmiş olması. Geç oldu ama inşallah güç olmaz. Devamı gelir.