Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in savaş için haklı gerekçesi var mı?
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgali sürerken Rus lider Putin, 'askeri operasyon' için "NATO tehdidi, Donbas'ta soykırım yapıldığı, Rus kültürünün Ukrayna'dan silindiği" gibi haklı gerekçeleri olduğunu söylemişti. Guardian'da yer alan haberde Putin savaş için haklı gerekçesi olup olmadığı incelendi.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgali 19. gününde sürerken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bugüne kadar 'askeri operasyon' için haklı gerekçeleri olduğunu öne sürdü. Guardian'dan Mark Rice-Oxley ise Putin'in gerçekten haklı gerekçeleri olup olmadığına ilişkin bir makale kaleme aldı.
İddia: NATO, Rusya'nın etrafını çevirerek, Rusya'nın güvenliğini tehdit etmeyeceğine dair güvencelere rağmen, doğrudan tehdit etti.
1991'den beri NATO, 11 Doğu Avrupa ülkesini ve üç eski Sovyet cumhuriyetini bünyesine kattı. Vladimir Putin 2000'de başkan olmadan önce bile Rusya bu konuda belirsiz bir görüşe sahipti. Bazıları, son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'a, 1990'da Almanya'nın yeniden birleşmesinden sonra NATO'nun bir santim daha doğuya hareket etmeyeceğine dair güvence verildiğini söylüyor. Ancak bu, tartışılıyor.
Rusya'nın buradaki mantığı tarih tarafından şekilleniyor. İsveç Ulusal Savunma Üniversitesi'nden Tomas Ries, "Rus tarihi görüşü, her yüz yılda bir batıdan bir istila olduğu yönünde. Rus askeri perspektifinden bakıldığında, NATO'nun genişletilmesinden endişe duyduklarını anlayabiliyorum. Bu argümandaki sorun şu ki, hiç kimse en çılgın rüyalarında Batı'nın Rusya'ya saldırdığını hayal edemez." dedi.
NATO'ya katılan yeni bağımsız devletlerin konumu var. Ries, "Genişlemeye çalışan NATO değildi, içeri girmemize izin verin diye kapıyı yumruklayan ülkelerdi. Bizim dünya görüşümüze göre, bunlar Rusya'dan korkmak için iyi nedenleri olan küçük ülkeler." dedi.
Rusya, Ukrayna'nın NATO'ya katılmasından endişe etmekte haklı mıydı? UCL'de Siyaset Bilimi Profesörü olan Kristin Bakke, "Gerçekten değil" dedi. "Uzun bir süredir Ukrayna'da NATO üyeliğine verilen destek yaklaşık yüzde 30 ila yüzde 40 arasındaydı" diyerek çok daha fazla insanın tarafsız kalmak istediğini de sözlerine ekledi. 100 bin Rus askerinin Ukrayna sınırına konuşlandırılmasının ardından bu orana yüzde 60’a yükseldi.
İddia: Batı, 2014 yılında demokratik olarak seçilmiş bir Ukrayna cumhurbaşkanının görevden alınmasını organize etti ve bu da krizi derinleştirdi.
Ukrayna'daki krizi hızlandıran şey, 2014 yılında Batı yanlısı protestocular tarafından Kiev'de haftalarca süren gösterilerin ardından Viktor Yanukoviç'in şaşırtıcı bir şekilde kaçışı oldu.
Yanukoviç, Rusya ile daha yakın ilişkilerden yanaydı. Kiev'in merkezindeki Maidan meydanında protestocular Ukrayna'nın AB'ye katılmasını istedi. Batılı güçler doğal olarak protestoculara sempati duydu, ancak bu hareketin popüler olmayan bir liderden hoşnutsuzluğun ifadesinden başka bir şey olduğuna dair hiçbir kanıt yok.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nin Berlin merkezli üyesi Gustav Gessel, "Maidan'da arkadaşlarım vardı. Ne Naziler, ne de CIA tarafından yapıldı. Bir öğrenci protestosu olarak başladı." ifadelerini kullandı.
İddia: Minsk Barış Sürecinin başarısızlığından Ukrayna tarafı sorumlu.
2014'te Rusya'nın Kırım'ı ele geçirmesinin ardından, Minsk'te Fransız-Alman arabuluculuğu altında bir tür barış anlaşması imzalandı. Anlaşma, ateşkes, ağır silahların geri çekilmesi ve Donbas'a bir ölçüde özerklik tanıyan anayasal reform sağladı.
Ancak uygulamada, her iki tarafta ihlallerde bulundu. Uluslararası gözlemciler ayrılıkçı bölgelere girmekte zorlandı. New York'taki Colgate Üniversitesi'nde Çatışma Etiği konusunda uzman olan Valerie Morkevičius, Ukrayna'nın bir ademi merkeziyetçilik sürecine girdiğini, ancak Minsk Anlaşması'nın amaçladığı ölçüde olmadığını söyledi. "Ukraynalılar, bunun Donbas'ı Ukrayna'nın geri kalanına göre ayrıcalıklı kılacağını söylüyor" dedi.
Ancak Minsk Anlaşması'nın tüm yabancı askeri güçlerin bölgeden çıkarılmasını da sağladığını da sözlerine ekledi. "Rusya bunu hiçbir zaman yapmadı, ancak güçlerinin orada olduğunu inkar etti" ifadelerini kullandı.
İddia: Donbas sakinlerinin bir 'soykırım'dan kurtarılmaya ihtiyacı vardı.
Putin, 2015'te doğudaki çözülmemiş çatışmaya dikkat çekerek "Soykırım kokuyor" dedi. 19 gün önce başlayan işgale kadar Putin, Donbas sakinlerinin yok edilmelerini önlemek için askeri müdahaleye ihtiyaç duyduklarında ısrar etti.
Bunun için bir kanıt yok. 2014 savaşı sırasında her iki tarafta yaklaşık 14 bin kişi öldü (o zamanlar bölgede yaklaşık 4 milyon kişi yaşıyordu). Ries, "Ruslar, Rus nüfusuna karşı bir soykırım olduğunu söylüyor ve buna dair hiçbir kanıt yok" dedi.
İddia: Rus dili ve kültürel mirası günümüz Ukrayna'sından siliniyordu.
Ukrayna'nın doğuda Rusça konuşanlar ve batıda Ukraynaca konuşanlar olarak ikiye ayrıldığını hayal etmek yanlış olur. Aslında, çoğu insan her iki dili de konuşur. Ve yasalarla korunan çok sayıda başka dil de var.
2019'da çıkarılan ve Ukraynaca'nın kamusal yaşamda ve orta öğretimde kullanılmasını öngören yeni bir yasa Moskova'da Rus karşıtı olarak görüldü.
Morkevičius, "Artık Rusça yalnızca ilkokulda ana dil olarak mevcut, bu yüzden buna işaret edilebilir ve bunun tamamen adil olmadığı söylenebilir. Ancak savaşa gitmek için bir neden olarak, bu haklı bir sebep değil ve orada orantılılık yok" dedi.
İddia: Ukrayna, uyuşturucu bağımlısı neo-Naziler tarafından yönetiliyor ve nazilikten arındırılması gerekiyor.
Gessel, "Ukrayna'da neo-Naziler var ama iktidarda değiller, tıpkı Almanya'da neo-Naziler olduğu gibi iktidarda değiller" dedi. Aşırı sağ, parlamentodaki sandalyelerin yüzde 1'inden daha azına sahip.
Bakke, "Putin'in Ukrayna'da çıldırmış faşist teması, neredeyse kesinlikle "büyük vatanseverlik savaşının" şanlı anılarını canlandırmaya yönelik bir hiledir. İkinci Dünya Savaşı Putin'in anlatısının çok önemli bir parçası. Zaferi insanları harekete geçirmek için kullanıyor. O zamanlar Ukrayna'da Sovyetlere karşı Ukrayna'nın bağımsızlığı için savaşan milliyetçi gruplar vardı. Nazilerle ittifak halinde görülmeye başlandılar." dedi.
Uyuşturucu bağımlısı olmaya gelince, Ukrayna nispeten yüksek bağımlılık oranına sahipken, BM verileri Rusya'dan daha kötü olmadığını gösteriyor.