Algı, dikkat, bellek, duygular, dil, karar verme, düşünme ve akıl yürütme gibi, zihnin dünyayı anlamaya yönelik yaptığı işlemlerin tümüdür. Diğer bir ifadeyle biliş, çevremizde olan biteni algılamamızı, anlamlandırmamızı, öğrenmemizi ve öğrendiklerimizi hatırlamamızı sağlar. İnsanlarla olan iletişim şeklimiz, karşımıza çıkan problemleri çözme biçimimiz bilinç ile yakından ilişkilidir.
Psikoloji tarihinde birçok bilim insanı, bilişin ve onu oluşturan süreçlerin tanımlanmasının ve araştırılmasının psikoloji biliminin ana hedefi olması gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin Wilhelm Wundt (ö. 1920), bilişi öğelerine ayırmak için duyumların tanımlanması gerektiğini öne sürmüştür. Ebbinghaus (ö. 1909) hafıza gibi temel bilişsel süreçleri incelemeye başlamıştır. Bilişsel süreçlerin önemli bir parçası olan öğrenme mekanizmalarının araştırılması sürecinde davranışsal ekol uzun süre etkin olmuştur. Bu süre zarfında dikkat, bellek, düşünme, akıl yürütme gibi kavramların incelenmeye çalışılması davranışçı ekol tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Özellikle bilgisayarların ortaya çıkışıyla insan zihninin süreçlerini inceleme çalışmaları hız kazanmış ve günümüzün en kabul edilir kuramlarında biri olan bilgi işleme kuramı ortaya atılmıştır. Bu kuramın en temel varsayımı, insanın bilgiyi tıpkı bilgisayar gibi birtakım aşamalar halinde işlemesi ve her aşamada bilginin dönüştürülmesidir.
Bilişi oluşturan çok sayıda yapı bulunmaktadır. Algı, dikkat, öğrenme, hatırlama, muhakeme ve karar verme bunların en temel olanlarıdır. Bilişin ilk basamaklarından birini oluşturan algı, çevreden gelen uyaranların duyu organları tarafından alınıp işlenmesi; beyne iletilip beyinde yorumlanması ve anlamlandırılması sürecini ifade etmektedir. Algının ve diğer bilişsel süreçlerin işleyişini sağlayan en önemli mekanizmalardan biri dikkattir.
Dikkat, belirli uyarıcılara ya da konumlara odaklanma yeteneği olarak adlandırılır. Dikkat ve dikkatin yönlendirilmesi, yürütücü işlevlerin bir görevidir ve bilginin işlenmesinde, özellikle kısa süreli bellekte depolanmasında, kullanılmasında ve gerekli diğer bilgilerin uzun süreli bellekten çağrılmasında önemli bir yer tutmaktadır.
Öğrenme, yeni bilgilerin edinilmesidir. Yani yeni zihinsel içeriklerin oluşturulması ve onlara karşılık gelen yeni nöral bağların kurulmasıdır. Klasik koşullanma, edimsel koşullanma, gözlem yoluyla/sosyal öğrenme üç temel öğrenme prensibini oluşturur. Klasik koşullanma özellikle fiziksel işlevlere ve duygu ile ilgili tepkilere dayalı pek çok istemsiz tepkiyi (örn., korku) öğrendiğimiz koşullanma türüdür. Örneğin, bozuk yiyeceklerin mide bozulmasıyla ilişkilendirilmesi sonucunda, bozuk yiyeceklere karşı tiksinti duygusu geliştirilir. Araçsal koşullanma genel olarak bir davranışın istenen sonuçlara yol açacak ya da istenmeyen sonuçlardan kaçınmayı sağlayacak şekilde sürdürülmesini ya da ortadan kaldırılmasını öğrenmek olarak tanımlanabilir. Sosyal öğrenme ise davranışın model alma ya da gözlemlenme yoluyla öğrenilmesidir. Örneğin, Bandura'nın yaptığı araştırmalar şiddetin sadece gözlemlenerek bile kolaylıkla öğrenildiğini göstermiştir.
Bilişin önemli bir kısmını oluşturan bellek, öğrenme ile yakından ilişkilidir. Bilgilerin kodlanması, depolanması ve gerektiğinde kullanılmak üzere geri çağrılması bellek ile ilgili süreçlerdir. Pek çok bellek modeli belleği; kapasitesi ve içerdiği bilginin türüne göre farklı bölümlere ayırmıştır. Çevreden gelen duyusal özellikleri saklayan duyusal bellek, bilginin kısa süreliğine depolandığı kısa süreli bellek ve bilginin sınırsız sürede saklandığı uzun süreli bellek en temel bellek türleri arasında yer alır. Uzun süreli bellek, içerdiği bilgiler açısından farklı türlere ayrılmaktadır. Dünya ile ilgili genel bilgilerimizi depoladığımız bellek türü anlamsal bellek olarak tanımlanırken başımıza gelen olayları depoladığımız bellek türü epizodik bellektir. Bunun yanı sıra bilinçli olarak hatırlamaksızın geçmiş deneyimimizin bir görevdeki performansımızı etkilemesi de örtük bellek türüdür. Temel becerilerimizin depolandığı işlemsel bellek de örtük belleğin bir türüdür. Örneğin, bisiklete bindiğimizi nasıl öğrendiğimizi hatırlayamayız ama bisiklet sürerken her defasında dengemizi kolaylıkla koruyabiliriz.
Düşünme, karar verme ve problem çözme de bilişin önemli işlevleri arasında yer almaktadır. Gestalt psikologlarına göre problem çözme bir problemi hem zihinde tasarlamayı hem de bu tasarının yeniden-yapılandırılmasını gerektiren bir süreçtir. Gestalt psikologlarına göre, problemin çözümüne ulaşmayı engelleyen önemli faktörlerden biri, sadece belirli bir yöne odaklanma eğilimidir. Bunu göstermek için yapılan bir çalışmada katılımcılara mum, raptiye ve dolu bir kibrit kutusu verilmiştir. Katılımcılardan, mumları duvardaki mantar panoya, yere erimiş mum damlamayacak şekilde yerleştirmeleri beklenmiştir. Problemi çözemeyenler, kibrit kutusunu kap yerine destek olarak kullanabileceklerini fark edememişlerdir.
Kısacası biliş, yaşantımızı sürdürmemiz, çevreye uyum sağlamamız, çevremizdeki uyaranlara tepki vermemiz, çevreye uyum sağlamamız, sosyal ilişkiler geliştirebilmemiz için gerekli olan psikolojik bir süreçtir.
YAZAR
Tuğba Uzer Yıldız