Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Dil Nedir?

        İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre biçimlenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir sistem şeklinde tanımlanan bir iletişim aracıdır.

        İnsanlar arasında konuşarak iletişim kurmayı sağlaması yönüyle dil, bir araçtır. Bu, onun sosyal işlevidir. İletişim kurmak için birden çok insan, kabile, millet gerekir. Bu da dilin toplumsal yönünü gösterir. İnsanlar düşündüklerini dil aracılığı ile konuşarak veya yazarak başkalarına aktarabildikleri için dil ve düşünce birbirine bağlıdır. Konuşarak veya yazarak oluşturulan bilgi birikimi ise insanı diğer canlılardan ayıran en temel farklılıklardandır. Dille üretilen edebiyat ve kültür o toplumun ortak malı olduğu için dil kültürün aynası, aynı zamanda milli kimliğin de taşıyıcısıdır.

        Hayvanlardan bazılarının da seslerle anlaştıkları biliniyor. Fakat insan dili ile hayvan dili arasında çok temel farklar vardır. Hayvan dili kalıtımsaldır. İnsan dili ise insanın beynine doğuştan bir yeti olarak kodlanmıştır, yaşanılan toplum içinde edinilir. Bu sebeple de yaşanılan ortam ve kültürel şartlar içinde kuşaktan kuşağa değişikliklere uğrayabilir. Hayvan dilleri değişmez, insan dili ise çeşitlenebilir. İnsan dilindeki göstergeler küçük parçalara ayrılabilir. O küçük parçaların başka parçalarla birleşmesi sonucunda yeni unsurlar oluşabilir, yeni anlamlar ortaya çıkabilir. Hayvan dillerinde böyle bir bölünme ve eklemlenme özelliği söz konusu değildir.

        Dillerin doğuşu ve dünyada konuşulan ilk dilin hangisi olduğu üzerine insanoğlunun çok eski dönemlerden beri kafa yorduğu biliniyor. Ünlü tarihçi Herodot MÖ 7. yüzyılda Mısır hükümdarı Psammetik'in yeni doğmuş iki çocuğu yanlarında hiçbir söz söylemeden büyüttüğünü, iki yıl sonra çocukların ilk olarak "bekos" kelimesini söylediklerini, bu kelimenin de Frigya dilinde "ekmek" anlamına geldiğini kaydetmiştir. Psammetik'in bu deneyi elbette gerçeği yansıtmaz. Çünkü doğduğundan itibaren hiçbir şey duymamış birçocuğun konuşması imkansızdır. Heredot'taki bu kayıt sadece insanoğlunun binlerce yıl öncesinde de dilin doğuşu meselesine kafa yormuş olduğunu gösterir.

        Kutsal kitaplarda nesnelerin adlandırılışı ile ilgili ayetlere dayanan yorumlar, yakın zamanlara kadar dilin doğuşu ile ilgili varsayımların önemli çıkış noktası olarak kullanıldı. Sadece dini kaynaklara dayanan açıklamalar ve bazı kültürlerdeki inanca dayalı yakıştırmalar geçtiğimiz yüzyıla kadar en yaygın yaklaşımlardı.

        Bazı dil bilimcilere göre dil, insanın doğadaki sesleri taklidinden doğmuştur. Türkçedeki tınlamak fiili Latincede "tintinnare/tintinnere", Arapçada ise tanin şeklindedir. Kedi için Türkçede kullanılan miyavlamak fiilinin Fransızcada "miauler", Almancada "miauen" olduğu göz önünde bulundurulursa konunun bütün dillerde görülen ortak bir eğilimin, özelliğin belirtisi olduğu fark edilir. Bununla birlikte, "yansıma sözler"in dillerin söz varlığının ancak çok küçük bir bölümünü oluşturduğunu düşündüğümüzde, bu varsayımın inandırıcılığı azalır. Bunun yanında, dilin doğuşunu insanların çeşitli olaylar karşısında gösterdikleri beden ve ruh tepkisiyle çıkardıkları "ünlemler"e bağlayanlar da vardır (oflamak, inlemek gibi). Kimi bilim insanları ise dilin doğuşu için ortaklaşa çalışmalar ve birlikte iş görmeler sırasında çıkarılan ritmik seslerin temel oluşturduğu varsayımını ileri sürmüştür. Bu görüşlerden her biri, konuya belirli bir yönden ve belirli bir dereceye kadar yaklaşmaktadır. Hiçbiri, dilin doğuşu konusunu açıklayabilecek bir görüş olamamıştır.

        Elimizdeki en eski belgelerle (MÖ 3200) insanlığın yaşı arasında çok uzun bir zaman farkı olduğu düşünülürse bu konuda söylenenlerin birer varsayım olmaktan ileri gidemeyecekleri anlaşılır.

        Özellikle 20. yüzyılda antropoloji, biyoloji, dil bilimi gibi farklı bilim alanlarında dilin doğuşu ile ilgili yeni yaklaşımlar ortaya konuldu. Bunlar şu başlıklarda toplanmıştır: a. Mitolojik/teolojik açıklamalar; b. Mimolojik/spekülatif açıklamalar; c. Kültürel/antropolojik açıklamalar; d. Empirist/behaviorist açıklamalar; e. Rasyonalist/nativist açıklamalar; f. Evrimsel/biyolojik açıklamalar.

        Dilin doğuşunu ve gelişimini insanın evrimi teorisiyle paralel açıklayan görüşler tartışmayı bitirecek veriler ortaya koyamamıştır.

        Dilin kaynağı ile ilgili en çok kabul gören varsayım 20. yüzyılın ikinci yarısında Noam Chomsky tarafından ortaya konulmuştur. Chomsky evrimci yaklaşımların bu konuda yeterli açıklama yapamadığını söyler. Dilin sonradan öğrenilen kültürel bir olgu olmadığına inanır. İnsanoğlunun biyolojik ve genetik olarak dil yetisinin beynine kodlanmış olarak doğduğunu kabul eder. İnsan bu nedenle dili öğrenmez, edinir. Chomsky, Aspects of The Theory of Syntax adlı kitabında "üretici dil bilgisi" kuramını anlatırken soyut ve zihinsel olan "yeti" ile bu yetiden beslenen ve bu yetinin yansıması olan "edim" kavramlarını açıklar. Ona göre bütün dillerin işleyişi aynıdır ve bütün dillere uygulanabilen evrensel bir gramer de mutlaka vardır.

        Chomsky'e göre İngiltere'de doğan bir Anglosakson bebeğin Japonya'ya gittiğinde Japoncayı da İngilizceyi öğrendiği rahatlıkla öğrenebilmesi derin yapıdaki bu ortaklık sayesinde olmaktadır.

        Diller yapılarına ve kaynaklarına (akrabalıklarına) göre olmak üzere iki ana başlıkta değerlendirilir.

        Dilleri yapı veya biçim bakımından gruplara ayıran sınıflandırmanın temeli, daha önce bazı görüşler belirtilmişse de Alman dilci August Wilhelm Schleicher (ö. 1868) tarafından 19. yüzyılda ortaya konulmuştur. Schleicher dilleri, yapıları bakımından üç bölüme ayırır: 1. Bükümlü diller, 2. Eklemeli diller, 3. Biçimsiz diller. Çalışmasında bükümlü, eklemeli ve biçimsiz diller arasındaki farkları göstermesi genellikle doğru olsa da bükümlü dilleri "olgun, yeterli", eklemeli dilleri "eksik, yetersiz" olarak değerlendirmesi doğru değildir. Bugün de bünyesindeki çekim ve yapım yöntemlerinin çeşitliliğine göre dillerin üç ana başlıkta değerlendirilmesi en yaygın görüştür.

        Bununla birlikte dillerin yapı ve biçim bakımından daha değişik ölçülerle tasnifi de yapılmıştır. Örneğin Çince gibi tek heceli olan diller "yalınlayan", Türkçe gibi kök kelimelere ekler getirilen diller "ekleyen", kelimelerin bir bölümünde (özellikle sonda) değişiklikler yapılan Slav, Romen, Germen dilleri vb diller "çekimleyen", bu tür değişikliğin kelimenin her yanına yayıldığı Arapça gibi diller "bükümleyen", Eskimo gibi diller "bitiştiren" diller şeklinde adlandırılır. Yeni yaklaşımlar arasında Chomsky'nin Evrensel Dil Bilgisi Kuramı doğrultusunda kelimelerin biçimlendirilişinden çok daha fazla değişkeni esas alan çalışmalar önemli veriler ortaya koymaktadır.

        Dillerin yapı ve biçim bakımından yaygın sınıflandırması şu şekildedir:

        Yalınlayan Diller (Tek Heceli Diller, Ayrışkan Diller, Isolating Languages): Bu dillerde çekim bulunmaz. Söz varlığında tek heceli eş adlı çok fazla kelime vardır. Anlamlar ancak tonlama ile ayırt edilir. Kelimeler ek almazlar, büküme uğramazlar ve değişmezler. Cümle içindeki yerlerinin değişmesi ve başka kelimelerle yan yana bulunmaları yolu ile anlam farkı yaratırlar.

        Bu gruba Çin, Tibet, Vietnam, bazı Himalaya, Afrika ve Endonezya dilleri girer.

        Bükümlü Diller (Çekimli-Tasrifli Diller, Inflexional Languages): Bu dillerde çekim veya yapım, büküm yoluyla da ekleme ile de yapılabilir. Büküm, özellikle kökteki ünlünün çekim sırasında değişmesidir. Bu grup iki tiptir: 1. Kök bükümlü diller (Sami dilleri), 2. Gövde bükümlü diller (Hint-Avrupa dilleri).

        En tipik kök bükümlü dil olan Arapçada kökün başına, içine veya sonuna ünlü ve ünsüzler eklenebilir.

        Gövde bükümlü dillerde çekime giren ana gövde değişip tanınmaz hale gelebilir. Bu tip Hint-Avrupa dillerinde kelime yapmak için ekler de kullanılır. Türkçe içmek fiilinin çekiminde İngilizcede drink / drank / drunk, Almancada trinken / trank / getrunken şekilleri görülür. Türkçe gitmek fiilinin İngilizcede go / went / gone şekline girmesi, bu konu için iyi bir örnektir.

        Eklemeli Diller (Bağlantılı Diller, Agglutinating Languages): Bu dillerin en önemli özelliği, değişmeyen köklerin başına veya sonuna eklenen eklerle anlam ve görev değişikliği yapılmasıdır. Yani kelimelerde hem çekim hem de türetme, ekler aracılığı ile yapılır. Dilciler eklemeli dillerin en tipik örneği olarak sondan eklemeli Türkçeyi gösterirler: az+al-t-ma-mış, sev-gi+siz+lik+ten

        Bu gruba Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Korece, Japonca, Macarca, Fince, Samoyetçe ve bazı Afrika dilleri girer.

        Kaynaklarına göre dil sınıflandırmalarında karşılaştırmalı tarihi dil bilimi verilerinden yararlanılarak mevcut dillerin biçim ve yapı bakımından birbirlerine olan benzerlikleri esas alınır. Düzenli ses denklikleri ve söz varlığındaki ortaklıklar da dil ailesi sınıflandırılmalarında temel alınan ölçülerdendir. Bu yöndeki araştırmalar sonucunda dil aileleri ile ilgili bazı varsayımlar ortaya konulmuştur. Dillerle ilgili kullanılan 'aile' terimi antropolojik, biyolojik bir kavram değildir. Aynı dil ailesi içindeki dillerin birbirleriyle ilişkisi de aynı ölçüde değildir.

        Kaynakları bakımından dil ailelerinin başlıcaları şunlardır:

        Hint-Avrupa Dil Ailesi: Kendi içinde çeşitli gruplara ayrılır. Başlıcaları şunlardır: Arnavut kolu (Arnavutça), Baltık kolu (Litvanca, Letonca), Ermeni kolu (Ermenice), Germen kolu (Almanca, Danca, Felemenkçe, İngilizce, İsveççe, İzlandaca, Norveççe), Grek kolu (Yunanca), Hint kolu (Hintçe, Romanca, Pencapça, Urduca), İran kolu (Farsça, Peştuca, Tacikçe), Kelt kolu (İrlandaca, İskoçça), Roman kolu (Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rumence), Slav kolu (Belarusça, Boşnakça, Bulgarca, Çekçe, Hırvatça, Lehçe, Makedonca, Rusça, Sırpça, Slovakça, Slovence, Ukraynaca).

        Hami-Sami Dil Ailesi: Bu dil ailesinin adı, Nuh Peygamber'in Tevrat'ta geçen iki oğlunun (Ham ve Sam) adına dayanmaktadır. Bugün başlıca dalları şunlardır: Arapça, Habeşçe, İbranice.

        Çin-Tibet Dil Ailesi: Bu ailede pek çok alt kol ve o kollara giren çok fazla dil vardır. Başlıcaları şunlardır: Çince, Tibetçe, Birmanca.

        Kafkas Dil Ailesi: Kafyasya'da konuşulan, diğer ailelerden ses sistemleri ve iç yapıları bakımından büyük ayrılıklar taşıyan bu dil ailesi, kullanıldıkları coğrafyaya göre adlandırılmıştır. Üç alt kola ayrılır. Bu gruba giren başlıca diller şunlardır: Güney Kafkasya kolu (Gürcüce, Lazca, Megrelce), Kuzeybatı Kafkas kolu (Abazaca, Çerkesçe), Kuzeydoğu Kafkasya kolu (Çeçence, İnguşça).

        Fin-Ugor Dil Ailesi: Ph. J. von Strahlenberg'in eserine dayanılarak 18. yüzyılda Altay dilleri ile birlikte Ural-Altay Dilleri şeklinde büyük bir aile düşünülmüştür. Daha sonra bu teori birçok yönden eleştirilmiş, Ural ile Altay dillerinin akrabalığını ispatlayacak kanıtların yeterli olmadığı görüşü yaygınlaşmıştır. Günümüzde Altay dilleri ile Fin-Ugor (Ural) dilleri ayrı aileler olarak araştırılmaktadır.

        Başlıca Fin-Ugor dilleri şunlardır: Macarca, Fince, Estonca, Marice, Samoyetçe ve Udmurtça.

        Altay Dilleri Ailesi: Strahlenberg'in Kuzeydoğu Avrupa ile Sibirya'nın bir kısmında konuşulan diller için 18. yüzyıldaki gözlemlerine dayanarak yaptığı sınıflandırma bu teorinin çekirdeğini oluşturur. Bu ailede şu diller bulunur: Dar olarak Türkçe, Moğolca, Mançuca (Tunguzca dahil); geniş olarak bunlara ilaveten Korece ve Japonca.

        Bazı bilim insanları çeşitli "ses", "şekil" ve "dizim" özelliklerine bakarak bu dillerin akraba olduğunu kabul ederken bazı bilim insanları ise dillerdeki benzerliklerin sadece eski bir kültür alışverişi sonucu doğmuş olduğunu düşünmektedir.

        Son zamanlarda bazı bilim insanları yukarıdaki dil ailelerini daha büyük aileler içinde toplayan yeni teoriler ortaya koymuştur. Nosratik Aile Teorisi ile Avrasyatik Aile Teorisi üzerine çalışmalar devam etmektedir.

        İnsanlar arasında iletişimi sağlayan bir sistem olan dil, kültürün saklayıcısı ve taşıyıcısıdır. Sadece bireye değil o dili kullanan bütün topluma ait olduğu için milli kimlik ile de iç içedir. Dillerin nasıl doğduğu konusunda pek çok varsayım ortaya atılmışsa da ikna edici bir sonuca ulaşılamamıştır.

        Geçmişte ne kadar dil kullanıldığı bilinemiyor. Günümüzde kaç dilin konuşulmakta olduğunu da net olarak söylemek mümkün değil. Bununla birlikte Ethnologue, dünyada 6 milyarın üzerinde insanın 7 binden fazla dili konuştuğunu söyler. Yazı dili haline gelmiş dillerin yanı sıra sadece konuşma düzeyinde kullanılan pek çok dil olması bilim insanlarının sayı belirlemelerini güçleştirmektedir. Tarihte çok önemli bir kültür diliyken bugüne gelememiş, ölmüş birçok dil bulunmaktadır. Günümüzde de bazı diller ölmek üzeredir.

        YAZAR

        Gürer Gülsevin

        KAYNAK

        • Ahanov, Kaken. Dil Bilimin Esasları. Aktaran: M. Ceritoğlu. Ankara: Türk Dil Kurumu, 2008.
        • Aksan, Doğan. Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: Türk Dil Kurumu, 1995.
        • Altınörs, Atakan. Dil Felsefesine Giriş. İstanbul: İnkılap, 2003.
        • Chomsky, Noam. Aspects of The Theory of Syntax. Cambridge: MIT, 1965.
        • Chomsky, Noam. Language and Problems of Knowledge—the Managua lectures. Cambridge: MIT, 1988.
        • Clauson, Gerard. "The Case Against The Altaic Theory." CAJ 2 (1956): 181-187.
        • Ercilasun, Ahmet Bican. Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ, 2004.
        • Hassan, T. Mütefekkir. "Chomsky'nin Üretici Dil Bilgisi Kuramı ile Klasik Nahiv İlminde Selika (Dil Yetisi)." Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi 6, Sayı: 12 (2019): 575-584.
        • Kerimoğlu, Caner. "Dilin Kökeni Arayışları I: Dilin Kökeniyle İlgili Akademik Tartışmalar." Dil Araştırmaları 18 (2016): 47-84.
        • Kerimoğlu, Caner. "Dilin kökeni arayışları II: FOXP2 geni." Dil Araştırmaları 21 (2017): 35-50.
        • Poppe, Nicholas. The Problem of Uralic and Altaic Affinity. Helsinki: Altaica, 1977.
        • Strahlenberg, Philip Johan von. Das Nord-und Ostlische Theil von Europa und Asia. Stockholm: 1730.
        • Türk Dil Kurumu. Gramer Terimleri Sözlüğü, 2003. https://sozluk.gov.tr/
        • Tuna, Osman Nedim. Altay Dilleri Teorisi. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, 1983.
        • Uzun, Nadir Engin. Anaçizgileriyle Evrensel Dilbilgisi. İstanbul: Multilingual, 1996.
        • Uzun, Nadir Engin. "Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri." Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi 19, Sayı: 2 (2012): 115-134.
        • Yılmaz, Emine ve Nurettin Demir. "Ural-Altay ve Altay Dil Ailesi." TÜRKLER 1 içinde. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002. 393-401.