Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Edebiyat Geleneği Nedir?

        Geçmişle bağı bulunan ve ortak kabule dayalı bilginin, sembollerin, imajların, zevk unsurlarının edebi eserlerde yer almasını ifade eder. Geçmişten kalmış olması nedeniyle üstün tutulan ve saygı duyulan "gelenek" kavramı, kaynak itibarıyla metafiziğe bağlıdır. Seyyid Hüseyin Nasr bu ilgiyi "vahiy-din-gelenek" dizilişiyle tanımlar. Bu bilgi kuşaktan kuşağa aktarılarak ve yeni eklemelerle zenginleştirilerek iletilen bir yapı arz eder. Bir de modern zamanlarda pozitivist bilginin yüceltilmesiyle oluşan gelenek vardır. Bu, dünyaya ait bir mitselleştirme, yeni zamanların yarattığı kutsallar anlamına gelir. Geleneği, edebiyat açısından ele aldığımızda bağlanma (geçmişe dönük olma), zamanla kendini ortak bir kabul haline getirme ve yaygınlık kazanma (üstün tutulan eserlerin izinden gitme) aşamaları ile daha açık izleyebiliriz.

        Edebiyatta gelenek, öncelikle bilgi kaynağı doğrultusunda edebi metnin nerede durduğunu tespit etmekle başlar. Kutsal, hikmete dayalı olması burada birinci değişmez özelliktir. Ayrıca biçimin, temanın, dilin ve metaforların geleneği gibi alt başlıklardan da bahsedilebilir.

        Geleneğin oluşması nesiller arası devamlılıkla mümkün olur. Edebiyatın tarihi, eski ve yeninin savaşı, kabul ve retlerin manzarası gibi görünürken bu devamlılığın nasıl sürdüğü sorusu da incelenmektedir. Burada en önemli faktör irili ufaklı tartışmalar değil, dünyaya bakıştaki bilginin köklü ve esaslı değişimidir. Türk edebiyatı üç döneme ayrılırken buradan hareket edilmiştir. İslamiyet öncesi ve sonrası ve Batı etkisi edebiyatımızın olduğu kadar zihniyet değişiminin de bilgi ve davranış açısından en belirgin çizgileridir.

        Türk edebiyatında gelenek denilince ilk akla gelen tür şiirdir. Eski Türk şiiri, tabiatla iç içe bir algıdan beslenir ve insanın dünyayla ilişkisini yalın bir dille belli kalıplar (dörtlük, hece ölçüsü) etrafında ifade eder. Oradan kalan miras ilk dönem İslami eserlerde bu kalıplarla karşımıza çıkar ve dini kavramlara, istiarelere doğru genişlemesi ile değişim gösterir. Dolayısıyla Arap ve İran edebiyatları ve İslami hikayeler, menkıbelerle karşılaşma şiire yeni bir mecra sağlar. Türk şiirinde geleneği çok bariz biçimde Divan edebiyatında görebiliriz. Sözün, insanı değişmez hakikatle karşı karşıya getirmesi anlamında "hikemi söz" onun en belirgin özelliğidir. Felsefi içeriğiyle hikemi söz insanı basitlikten uzaklaştırır. Şairden ve şiirden insanı Yaratıcı'yla, kainatla karşılaştırması, ondan hakikate ilişkin bir coşkulu anlatım getirmesi beklenir.

        Kavrama düzyazı açısından baktığımızda Türk edebiyatında İslamiyet öncesi gelişmiş bir örnek olarak kabul edilen Orhun Abideleri ile Uygur dönemi metinleri vardır. Osmanlı sahasında türün sade ve süslü nesir olarak iki koldan gelişimini sürdürdüğünü tespit ederiz. Halka dönük dini, destani metinlerde ya da Aşık Garip tarzı halk hikayelerinde sade bir dil varken inşa (düzyazı) denilince kastedilen Arapça ve Farsça kelimelerin, tamlamaların geçtiği metinlerde, tezkirelerde secili, süslü anlatımlar söz konusudur.

        Modernleşme ile beraber bilgi kaynağı değişmeye yüz tutmuş, kutsal temelli bilginin yerine ikame edilmeye çalışılan aydınlanmacı düşünceler, insanı ve ilgilerini dünya ile sınırlandırmıştır. Buradan doğan tartışma edebiyatı da derinden etkilemiştir. Tanzimat edebiyatı dediğimiz, sosyal fikirleri işleyen metinler ve o dönemi izleyen süreçte ortaya çıkmış Batı etkisindeki edebi topluluklar ile şiir, hem duyarlılık noktasında eski merkezini kaybetmiş hem de sanat zevki açısından yeterli bir seviye tutturamamıştır. Modern şiirin imkanları ile geleneğin şiir türündeki ağırlığı arasında şairler uzun sayılabilecek bir süreçten sonra birleşimi kurmayı başarmışlardır. Yahya Kemal Beyatlı (ö. 1958), Necip Fazıl Kısakürek (ö. 1983), Nazım Hikmet (ö. 1963), Behçet Necatigil (ö. 1979), Attila İlhan (ö. 2005) gibi isimler geleneği önemli bir kaynak kabul ederek kendi düşünceleri etrafında onunla ilişki kurmuşlardır.

        Nesirde ise Batı etkisiyle oluşan hikaye, roman, tiyatro, deneme, hatıra gibi türler sade dil tercihi üzerinde edebi çizgiyi ihmal etmeden ilerlemiştir.

        Geleneğin Türk edebiyatındaki tarihsel süreci içerisinde iki türlü görünümü vardır. İlki ilahi bir kaynağa bağlı olarak yüce duyguların lirik ifadesi biçiminde uzun asırlar kendisini kabul ettirmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. İkinci sırada ise modernlikle beraber bilgi ve tavır açısından seküler bir zemine kaymasıyla insan ve toplumu dünyevi imajlar ve hikayeler içinde anlatmaya başlaması söz konusudur.

        YAZAR

        Ertan Örgen

        KAYNAK

        • Akün, Ömer Faruk. "Divan Edebiyatı." Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 9 içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994. 389-427.
        • Eliot, Thomas Stearns. Edebiyat Üzerine Düşünceler. Çev. Sevim Kantarcıoğlu. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990.
        • Horkheimer, Max ve Theodor Adorno. Aydınlanmanın Diyalektiği I. Çev. Oğuz Özügül. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 1995.
        • Levend, Agah Sırrı. Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler. Mazmunlar ve Mefhumlar. İstanbul: Enderun Kitabevi, 1984.
        • Nasr, Seyyid Hüseyin. Bilgi ve Kutsal. İstanbul: İz Yayıncılık, 2001.
        • Örgen, Ertan. Türk Şiirinde Gelenek, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri. İstanbul: İz Yayıncılık, 2019.