Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Göç Nedir?

         

        Göç, insanların ikamet ettikleri yerden farklı bir yere belirli bir süreliğine ya da tamamen yerleşmek için gerçekleştirdiği hareketi ifade eder. İç ve dış göç, gönüllü göç, dairesel, zorunlu ve düzensiz göç gibi kategorilere ayrılır. İç göç ülke içinde bir yerden başka bir yere göçü, dış göç bir ülkeden bir başka ülkeye göçü tanımlar. Dairesel göç göçmenlerin anavatanları ve göç ettikleri ülkeler arasında çoğunlukla çalışmak için yaptığı tekrarlı göçtür. Zorunlu göç savaş, şiddet, zulüm, doğa felaketleri ve kıtlık gibi sebeplerden dolayı yapılan göçtür. Düzensiz göç ise geçerli belgeleri olmadan, yasadışı bir şekilde gerçekleşen göçe denir. Göçün itici ve çekici faktörleri vardır. İşsizlik, kamu servislerinin eksikliği, güvenlik tehdidi, yüksek suç oranı, kıtlık, sel, yoksulluk, vb. birçok sebep göçe neden olabilirken iş olanakları, refah, güvenli bir atmosfer, verimli toprak, doğal felaket riskinin düşüklüğü, vb. gerekçeler göçü çekmektedir. Küreselleşme sürecinde malların, servislerin, fikirlerin ve simgelerin sınırlar arası dolaşımı, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin ucuzlaması da göçü tetiklemektedir. Göç uluslararası düzeyde Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği tarafından düzenlenmektedir. Diğer taraftan, Uluslararası Göç Örgütü (International Organization for Migration-IOM) gibi uluslararası kuruluşlar da göç alanında faaliyet göstermektedir. Uluslararası kurumlar ulusal düzeydeki politika yapıcılar ile iş birliği halinde göç yönetimini gerçekleştirmektedir. 

        Göçmenler sığınmacı, mülteci ve işçi göçmenler olmak üzere farklı kategorilere ayrılır. Birleşmiş Milletler (BM) uluslararası ya da küresel göçmeni, "kendi ülkesinin dışında en az bir yıldan fazla yaşayan kişi" olarak tanımlamaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği, 2017 verilerine göre dünyada 68,5 milyon insanın yerinden edildiğini belirtmektedir. Göç insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. 19. yüzyılda 60 milyonun üzerinde kişinin Avrupa'daki imparatorluklardan yeni keşfedilen topraklara göç etmesi ve kolonyal imparatorlukların yıkılmasının ardından yerli halkın Batı'daki gelişmiş ülkelere göçü kitlesel göçlere örnek olarak verilebilir. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyanlar kendileri için kutsal olan Kudüs ve Filistin'i Müslümanlardan geri almak, Avrupa'nın yoksulluğuna karşı Doğu'nun zenginliğinden yararlanmak, ticaret yollarını ele geçirmek ya da yalnızca serüven duygusuyla binlerce kilometre katetmişlerdir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı gibi büyük çatışma dönemlerinde insanlar baskı ve şiddetten kaçmak için kimi zaman kitlesel olarak göç etmek zorunda kalmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, iş ve daha iyi yaşam olanaklarına kavuşmak isteyen milyonlarca kişi ülkeleri ve kıtaları aşan bir uluslararası göç dalgası oluşturmuştur. Örneğin Türkiye'den Almanya'ya 1950'li yıllarda başlayan emek göçü 1970'lerin ortalarına gelindiğinde yaklaşık 1 milyon kişiye ulaşmıştı. Artık göç, sadece gelişmiş zengin ülkelere değil, Latin Amerika ve Güney Asya'daki gelişmekte olan ülkelere de yapılmaktadır. Son yıllarda yaşanan göç çok boyutlu ve karmaşık niteliği, yoğunluğu ve göç eden insan sayısındaki artış bakımından tarih boyunca yaşanan örneklerden önemli farklılıklar taşımaktadır. Göç olgusu artık küresel bir nitelik kazanmış ve bazı araştırmacıların günümüzü "göç çağı" olarak nitelemesine neden olmuştur. 

        Küresel göç olgusu içinde ülkeler göç veren ülkeler, göç alan ülkeler ve geçiş ülkeleri olarak ayrılmaktadır. Ekonomik açıdan az gelişmiş, insan yaşamının çeşitli tehditler altında bulunduğu Afrika, Güney Asya ve Orta Doğu ülkeleri göç veren ülkelerdir. Gelişmiş Avrupa ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Kanada ise başlıca göç alan ülkeler arasında bulunmaktadır. Türkiye hem bir geçiş ülkesi hem de bölgedeki konumu dolayısıyla göç alan bir ülke konumundadır. Uluslararası ilişkiler bağlamında göç hem güvenlik hem de insani boyutlar taşıyan bir olgudur. 1990'larla beraber Avrupa Birliği'nin göçü bir tehdit olarak görmesi ve FRONTEX gibi kurumlar göçün güvenlikleştirilmesine örnek teşkil eder. Düzensiz göç, insan ticareti ve kaçak göç gibi konular hem devlet güvenliği hem de insan güvenliği çerçevesinde ele alınmaktadır. Göçün ulus-devletin sınır güvenliğini tehdit ettiği ölçüde güvenlikleştirildiği ve bu sürecin insan hakları ihlallerine ve katliamlara neden olduğu bilim insanları tarafından savunulmaktadır. Küresel göçün ekonomik, siyasal ve toplumsal boyutları vardır. Göçmenler yerleştikleri ülkelerde diasporalar ve melez kimlikler oluşturmakta ve bu süreç devletlerin farklılıkları yönetmede problemlerle karşılaşmasına neden olabilmektedir. 

        YAZAR

        E. Fuat Keyman