Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Faizsiz Finans Nedir?

        Geleneksel iktisat teorisinin en temel unsurlarından biri olan faizin meşru kabul edilmediği finans anlayışı ve sistemidir. Bu anlayış, faizi meşru görmeyen İslam iktisadı anlayışına dayanması nedeniyle "İslami Finans" diye de adlandırılır. 

        Faiz, dört büyük dinin özgün kaynaklarınca yasaklanan, kadim bazı felsefeciler ve iktisatçılar tarafından eleştirilen buna mukabil, günümüz ana akım iktisatta benimsenen bir olgudur. Ancak faizin tanımı konusunda evrensel bir uzlaşı sağlanamadığı, farklı teorik yaklaşımlar ve eleştiriler olduğu görülmektedir.

        Keynesçi anlayışta, tam istihdamın ancak sıfır ya da çok düşük faiz oranları ile sağlanabileceği iddia edilmektedir. Minsky de faizin finansal istikrarsızlığının temel nedeni olduğunu söylemektedir. Nitekim, yüksek faiz politikalarına rağmen gelişemeyen; sıfır veya negatif faiz politikasıyla gelişme ve istikrarı sağlayan ülkeler vardır. 

        Faiz, kapitalist iktisadın bugünkü hazzın sonraki hazza tercih edilmesini esas kabul eden fayda anlayışının sonucudur. Bu anlayış, geleceğin güvenliğini esas alan ve gittikçe önem kazanan sürdürülebilirlik için bir tehdit oluşturmaktadır. Ramsey, pozitif iskonto (faiz) oranını eleştirmiş ve bu oranın sıfır olması durumunda bugünkü nesillerin bencil davranmayı terk edeceğini belirtmiştir. Friedman ve Samuelson, pozitif faiz oranının ekonomide etkinsizliğe yol açtığını ve optimal kaynak dağılımı için nominal faizin "sıfır" olması gerekliliğini ispatlamıştır. Paranın kullanımına pozitif bir fiyat konması, paranın reel ekonomik faaliyetlere değil doğrudan faizli finansal yatırımda kullanılmasına yol açmaktadır. Chapra ise ticari/sınai faaliyetin riskini paylaşmak yerine, mevduat için tasarruf sahiplerine, krediler için de finansal kuruma garanti edilmiş bir ödeme vaat edilmesinin piyasa disiplinini bozduğunu belirtmektedir. 

        İslami iktisat anlayışında sermayenin getirisinin faiz yerine kar olduğu vurgulanmakta ve önceden planlan (ex-ante) değil, gerçekleşen (ex-post) getirinin asıl olduğu bir makroekonomik sistemin çok daha adil bir kaynak dağılımı sağlayacağı belirtilmektedir.

        Faizsiz finans, eski dönemlerden beri örnekleri olan bir olgudur. İslam öğretisi ve hukuku, bu konuya dair akitlere bir düzenleme çerçevesi getirmiştir. Osmanlı vakıf müessesesi, faizsiz uygulamalarda etkin bir kurumdur. 

        19. yüzyıldan itibaren gelişen geleneksel iktisat ve finansın teoride ve uygulamada egemen duruma gelmesinden sonra bu anlayışın İslami anlayışa uyarlanabilme imkanları da tartışılmaya başlanmıştır. 1950'lerden sonra İslam dünyasındaki bağımsızlık mücadeleleriyle birlikte çağdaş İslam düşüncesinde "İslam İktisadını" geliştirme gayretleri ve bu anlayışa uygun girişimler görülmüştür. 

        Faizsiz finansla ilgili ilk girişimlerden biri, 1963'te Mısır'da kurulan ancak bir süre sonra kapanan Mit Ghamr Bankasıdır. 1962'de Malezya'da kurulan ve hacca gitmek isteyenlere tasarruf sistemiyle finansman sağlayan Tabung Haji adlı kurum da faizsiz finansın ilk örneklerdendir. Sonraki yıllarda özgün faizsiz finans araçları ve kurumları oluşturma çabaları yerini, mevcut ticari bankacılık modelinin yapı ve araçlarını İslam hukukundaki akitlere bir şekilde uyarlayarak 1970'ler sonrası Ortadoğu'da hızla artan ve biriken petro-dolarları İslami bankacılık adı altında değerlendirme çabasına terk etmiştir. Özellikle 1975'ten sonra İslam dünyasındaki bankacılık anlayışı, mevcut küresel finans kurgusunu değiştirmekten ziyade mevcut yapıları, araçları ve işlemleri İslam fıkhına uygun hale getirmek için şekli değişiklikler yaparak yeni isimlendirmelerle bu sektörün hızlı bir büyüme göstermesini sağlamıştır.

        1990'lardan sonra yükselen bu trend karşısında Batı'lı büyük bankalar, faizsiz finans hizmeti sunan bağlı kuruluşlar veya pencereler oluşturdular. 2000'li yıllarla birlikte "sukuk" denilen varlığa dayalı menkul kıymetlerle İslami ilkelere uygun hisse yatırımı için oluşturulan İslami endeksler, İslami Sermaye Piyasasının gelişmesini hızlandırdı. Ayrıca kooperatif anlayışa dayalı karşılıklı(mutuel) sigortacılığı andıran ve özgün adı "tekafül" olan İslami sigortacılıkta gelişti. 

        Türkiye'de faizsiz finansın belirgin biçimde ortaya çıkışı, 1983'te kararnameyle kurulan Özel Finans Kurumları (ÖFK) ile oldu. Burada temel amaç, dini hassasiyetle mevcut bankacılık sistemine girmeyen atıl fonların ekonomiye kazandırılması ve yine dini hassasiyetle tüketim ve yatırım finansmanı sağlayamayanlara bu imkanın sağlanmasıydı. Önce Ortadoğu sermayeli ÖFK'lar, daha sonra yerli sermayeli ÖFK'lar kuruldu. 2006'da ÖFK'lar "Katılım Bankaları" adıyla bankacılık kanunu kapsamına alındı. 

        2010'da faizsiz finansın menkul kıymetler alanındaki en bilinen aracı olan Sukuk (Kira Sertifikaları) ihraçları başladı. 2011'de Borsa İstanbul'da İslami finans ilkeleri çerçevesinde yatırım yapılabilecek şirketleri de belirleyen "Katılım Endeksleri" oluşturuldu. 2012'de İslami Sigorta uygulamaları başladı. Bireysel emeklilik sigorta sisteminin İslami ilkelere uyarlanmasıyla, 2013'te Katılım Emeklilik Sigorta şirketi kuruldu. 2015'ten itibaren üç kamu katılım bankası kurularak faaliyete başlamıştır.

        Tasarrufa dayalı faizsiz finansman sistemini uygulayan, 1990'lardan beri var olan ve elbirliği sistemiyle çalışan kurumlar ise özellikle 2015'ten sonra hızla gelişme göstermiştir. Otomobil ve konut finansmanında bu yöntem, oldukça yaygındır. 2019'da da BDDK faizsiz finansa yönelik daha kapsamlı ve ayrıntılı düzenlemeler yayınlamıştır. 

        Faizsiz finansı konvansiyonel finanstan ayrıştıran temel esasları, 1) Reel varlığa dayalı olma, 2) Faizsizlik, 3) Risk ve kazanç paylaşımı, 4) Kumar ve bahis benzeri faaliyetlerin olmaması, 5) Sürdürülebilirliğe dayanan fayda anlayışı olarak sıralanabilir. 

        Reel varlığa dayalı olma, faizsiz finans sözleşmelerinin temel geçerlilik şartlarından biridir. Faizsiz finansın reel varlık temelli olması, risk düzeyini oldukça düşürmektedir. Faizsizlik ilkesi, iktisadi işlemlerde haksız kazanç kaynağı, sömürü aracı ve finansı reel varlıktan koparma aracı olarak görülen ve İslam dinince yasaklanan faizin olmamasını ifade eder. Böylece, reel ekonomiye dayalı, daha adaletli ve sürdürülebilir bir ekonominin mümkün olacağı öngörülmektedir. Risk ve kazanç paylaşım ilkesi; kar-zarar paylaşımı olarak da ifade edilen bu ilke, krediyle finanse edilen değil, ortaklık şeklindeki iş modellerini öngörür. Böylece, konvansiyonel finansta büyük ölçüde menkulleştirme ve türev araçlarla transfer edilerek yönetilen ve gittikçe büyüyen riskin paylaşımla küçültülmesi hedeflenir. Kumar ve Benzeri faaliyetlerin olmaması, İslam'da kazanç kaynağının, kumar ve şansa bağlı servet transferine değil, helal reel katma değer üretmeye dayalı olması gereğinin sonucudur. Sürdürülebilirliğe dayalı fayda anlayışı, İslam iktisadında var olan ve kurumsal yönetim anlayışınca da paylaşılan, tüm paydaş haklarının ve çevresel güvenliğin korunması gerektiği ve bugünkü kazancın her zaman yarınki kazançtan değerli olmayacağı anlayışına dayalı bir ilkedir. 

        Faizsiz finans, İslam iktisadının ilke ve esasları çerçevesinde, ticari ve finansal ürünlerin ve işlemlerin İslam hukukuna göre meşru sözleşmelere oturtulmasını gerektirir. Bu sözleşmeler, 1) Satış (Bey'), 2) Kira (İcare) ve 3) Ortaklık Sözleşmeleri ile 4) Diğer Sözleşmeler şeklinde sıralanabilir. 

        Satış (Bey') Sözleşmeleri, 'taşınır ya da taşınmaz bir malın sahipliğinin, bir başka tarafa bir bedel karşılığında devrini içeren akidlerdir.' Sözleşmenin geçerli olması için, mülkiyeti satıcıya ait bir malın olması ve mülkiyetin belirli bir bedel karşılığı transfer edilmiş olması ve belirsizliğin olmaması gerekir. Ödeme/teslim zamanlamasına göre satış türleri, şunlardır: Peşin Satış, satışa konu mal ve bedelin aynı anda (peşin) mübadelesidir. Vadeli Satış, bir malın, bedeli daha sonra tahsil edilmek üzere satılmasıdır. Selem, paranın peşin, ancak malın vadeli olması işlemidir. İstisna, siparişi verilen bir varlığın üretimi sürecinin başında veya üretim süresince bedeline mahsuben ödemenin peyderpey yapıldığı işlemdir. Fiyat oluşumuna göre satış türlerinden "Müsaveme", maliyet ve kar konuşulmadan fiyatın pazarlık usulüyle belirlendiği satış işlemidir. Murabaha ise satışın maliyet üzerine belirli bir kar koyarak yapıldığı, alıcının maliyet ve karı bildiği satış işlemidir. Günümüzde daha çok vadeli satış yoluyla finansman anlamında kullanılmaktadır. Buna göre çağdaş murabaha faizsiz bankanın malı peşin alıp, üzerine belirli bir vade farkı (karı) koyarak müşterisine satmasıdır. Tevliye, maliyetine satış işlemidir. Vedia, zararına satış işlemidir. İşleme konu madde ve ödeme şekline göre satış türlerinden Sarf, farklı para cinslerinin birbiriyle mübadelesi (döviz alım-satımı) ve kıymetli madenlerin alım-satımı işlemidir. Takas (Barter), malın parayla değil, bir başka mal karşılığı satılmasıdır.

        Kira (icare) sözleşmeleri, bir varlığın mülkiyetinin değil, belirli bir süre 'intifa (kullanım) hakkının' belirli bir bedel karşılığı devredilmesini içerir. İcare, finansman ve teminatı içeren bir sözleşmedir çünkü işlem belirli bir duran varlığa dayanır ve bu varlığın mülkiyeti kiraya verende kalır. Kiralayanın yükümlülüğü yerine getirmemesi durumunda kiraya veren varlığı tekrar geri alır. Konvansiyonel finanstaki kiralamadan temel farkı kiraya verenin, kiraladığı varlığa kiralama süresince sahip olmasıdır.

        Ortaklık sözleşmeleri, faizsiz finansta oldukça önemlidir. Başlıca iki tür ortaklık sözleşmesinden bahsedilebilir: Mudarebe, bir sermaye sahibinin (Rabb'ul-Mal), işletmecilik konusunda yetkin ancak sermayesi olmayan bir girişimci (Mudarib) ile ortaklık yapmasını içerir emek-sermaye ortaklığı diye adlandırılır. Yapılan iş sonucu anapara sermayedara döner. Kazanılan kar, önceden anlaşılan oranda sermayedar ve girişimci arasında paylaşılır, zararı ise sadece sermayedar üstlenir. Müşareke, iki veya daha fazla tarafın sermayelerini veya emeklerini birleştirmelerini ve kar veya zarar paylaşmalarını içeren iş modelidir. Her bir ortak isterse yapılan işe müdahale etme hakkına sahiptir. Karın ortaklar arasındaki bölüşümü miktar olarak değil, oransal olarak yapılır. Kar paylaşım oranları, tamamen ortakların kendi aralarındaki mutabakata göre belirlenir. Zarar ise sermayeye katılım oranında paylaşılır.

        Faizsiz finansla ilgili diğer sözleşmeler ise şu şekilde açıklanabilir: Vekalet: Bu sözleşme sermayedarın müvekkil, yatırımı yapanın vekil konumunda olduğu işlemdir. Bu, sabit getirili yatırıma imkan veren ve gittikçe yaygınlaşan bir sözleşme türüdür. Emanet, bir kişinin sahip olduğu varlığı, bir başka kişiye bir süre muhafaza etmesi için ve geri almak üzere vermesini içeren bir sözleşmedir. Finansal aracılık bağlamında, bir tarafın varlıklarını bir diğer tarafa sadece muhafaza etmesi için emanet etmesini içeren emanet sözleşmelerinin "Vedia" ve "Ariyet" olarak adlandırılan iki çeşidi vardır. Karz (borç) sözleşmesi, özü itibarıyle bir tür emanet olsa da daha çok para ve para gibi standart (misli) mallar için yapılır. İslam hukukuna göre borç veren, bu borç karşılığında anapara dışında kesinlikle bir menfaat/getiri talep edemez. Borç alan, bu parayı kullanıp kazanç sağlayabilir, ancak borç verene anapara dışında gelir sağlamak zorunda değildir. Karz işlemlerinde borç verene güvence sağlayan iki önemli işlem rehn (ipotek) ve kefalettir. Havale (Borç Transferi), bir yükümlülüğün bir başkası üzerine aktarılmasıdır. Havale sözleşmesinde orijinal borçlu borcundan kurtulur. Faizsiz finansta havale sözleşmesi, 'borç satışı' olamaz; bu nedenle borcun transferi karşılığında borç miktarından farklı bir miktar talep edilemez ve ödenemez. Cuale, önceden belirlenmiş bir ücret veya komisyon karşılığında hizmet sözleşmesidir. Cuale, gerçekleşeceği veya bir tarafın kontrolünde olacağı belli olmayan bir şey üzerine sözleşme yapılmasına imkan tanır. Yenilikçi finansal ürünlerin oluşturulmasında örneğin 'varlık yönetimi' ve 'fon kullandırma' işlemlerinde kullanılabilmektedir.

        YAZAR

        Mehmet Saraç