Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Meta Ve Metalaşma Nedir?

        Genel anlamda bir market değeri olan, alınıp satılabilen her türlü servis, ürün veya ilişkiyi ifade eder. Metalaşma ise daha önce bir market değeri olmayan servis, ürün veya ilişkilerin bir market (değiş-tokuş) değeri kazanmasıdır. Meta kuramı Karl Marx'ın (ö. 1883) kapitalizm eleştirisinde merkezi bir rol oynamaktadır. Marx meta kuramıyla kapitalist sistemin işleyişini deşifre edebileceğine inanmaktadır. Marx'tan sonra da bu kuram özellikle Marksist ve Neo-Marksist ekolde tartışılmış ve geliştirilmiştir. Özellikle George Lucas'ın (ö. 1971) şeyleştirme, Frankfurt Okulu'nun kültür endüstrisi ve Jean Baudrillard'ın (ö. 2007) gösterge değeri kavramsallaştırmaları Marx'ın meta kuramından etkilenmiş ve bu kuramı geliştirmiştir. 

        Meta, Marx'a göre kapitalist ekonomik sistemin temelini oluşturmaktadır. Marx insanoğlunun gereksinimlerini karşılamak için doğayla etkileşime geçerek gerekli nesneleri ürettiğini düşünmektedir. Belli bir ihtiyacı gidermek için üretilen ve ihtiyacı gidermek için tüketilen metaların değeri kullanım değeri ile ifade edilmektedir. Kullanım değeri metanın fiziksel yapısıyla daha fazla ilgilidir. Piyasada ise metalar farklı değerler kazanırlar. Değişim için üretilen ve piyasada ister para gibi standart bir değişim karşılığında olsun isterse diğer metalar karşılığında olsun metaların elde ettiği değere değişim değeri ismi verilmektedir. Susuzluğu gidermek için kullanılan suyun değeri kullanım değerine, elmasın değeri ise daha çok değişim değerine örnek verilebilmektedir. Jean Baudrillard'a göre günümüz toplumlarında metalar bu değerlerin yanı sıra bir de metalar hiyerarşisindeki konumuna göre gösterge değeri kazanmaktadır. Kelimeler nasıl dil sistemindeki konumuna göre anlam kazanıyorsa, gösterge değerleri de saygınlık ve statü sistemindeki konumlarına göre anlam kazanır.

        Gösterge değeri meta fetişizminin tüketim toplumlarındaki bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Mallar emeğin sonucu olarak insanoğlunun ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması üzere üretilmesine rağmen, değişim değeri kazanmasıyla birlikte nesnellik kazanarak hem insan emeğinin bir sonucu olarak görülmemeye başlar, hem de insanın ihtiyaç ve isteklerinden bağımsızlaşır. Marx'a göre, malların değeri o malın üretilmesi için harcanan emek miktarı kadar olması gerekirken, kapitalist sistemde piyasanın insanoğlundan bağımsız bir varlık olarak malların değerini belirlediği düşünülür. Böylece piyasa ve mallar insanoğlunun emeğinden bağımsız varlıklar olarak düşünülmeye başlanır. Bu duruma Marx malların fetişizmi ismini vermektedir. Marx'a göre, ilk bakışta önemsiz, kolayca anlaşılabilir bir şey olarak değerlendirilen meta, tahlil edildiğinde metafizik inceliklere ve teolojik süslere sahip garip bir şey olduğu anlaşılmaktadır. Marx'a göre, meta olarak ilk adımını atmadan önce kullanım değeri çerçevesinde, ister insan gereksinmelerini karşılayabilen özellikleri açısından, ister bu özelliklerin insan emeğinin ürünü olması yönünden, onun gizemli bir yanı yoktur. Fakat meta olarak ilk adımı attığında Marx'a göre durum değişmektedir. Demek ki Marx' a göre metaların fetiş hale gelmesi kullanım değerinden kaynaklanmayıp, insan emeğinin toplumsal niteliğinin emekçilere kendi emeklerinden bağımsız nesnel bir nitelik olarak görünmesinden kaynaklanmaktadır. 

        Metaların fetişizmi insanların davranışlarında ve toplumsal yapıda nasıl bir etki oluşturur sorusuna Vincent J. Miller önemli bir bakış açısı getirmektedir. Vincent'e göre, metaları tüketmemiz gizli toplumsal anlaşmayı içselleştirmemizi sağlamaktadır. Vincent'e göre söz konusu gizli toplumsal anlaşma her şeyin değişim değeri ile değerlenmesi ve alınıp satılabilir hale gelmesidir. Bunun en önemli aşaması emeğin alınıp satılabilir olması ve ücret karşılığında alınabilmesidir. Dolayısıyla insanoğlunun yaşamı alınıp satılabilir bir metaya dönüşmektedir. 

        Lukacs meta fetişizmini genişleterek ve genelleyerek ekonomik alanın dışını da kapsayacak hale getirmiştir. Lukacs'a göre kapitalist toplumda sadece metalar fetiş hale gelmez, insan ilişkileri sonucu ortaya çıkan diğer yapılar da nesnel ve insandan bağımsız yapılar olarak algılanmaya başlarlar ki bu duruma Lukacs şeyleşme ismini vermektedir. 

        Frankfurt Okulu ise özellikle Lukacs'ın şeyleşme fikrini kültürel alana uygulayarak kültür endüstrisi kavramını üretmişlerdir. Kapitalist toplumlarda kültür endüstrisinin oluşmakta olduğunu tespit etmişler ve kültürün ve sanatın kullanım değeri için değil daha çok değişim değeri için üretilmeye başlandığını vurgulamışlardır. Kültür endüstrisi kültürün de metalaşmasını sağlamaktadır. Metalaşmadan kastedilen, daha önce ekonominin dışında olup bir market değeri olmayan servis, ürün veya ilişkilerin ekonominin içine alınmasıyla bir değişim değeri kazanmasıdır. 

        YAZAR

        İsmail Demirezen