1519 yılında isyan eden Bozoklu Şeyh Celal'e atfen adını alan ve aralıklarla tüm Anadolu eyaletlerinde 1660'lara kadar devam eden eşkıyalık ve isyan hareketleri. Başlangıçta Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Batıni inançlı Türkmen gruplarının, Safeviler'in de tahrikiyle devlete baş kaldırmaları şeklinde ortaya çıkan, ardından suhte ve leventlerin devreye girmesiyle eşkıyalık haline bürünen, yüzyılın sonlarında (1590) ise çiftbozan reayadan, suhtelerden, işsiz güçsüz gruplardan ve daha çok da levent-sekban gruplarından oluşan başıboş kitlelerin birer elebaşı etrafında toplanarak topyekûn kargaşa ve isyan halini almasıyla tüm Anadolu'da yaygınlaşan, en son olarak da Suriye ve Lübnan'da farklı bir mahiyete bürünerek tamamen siyasileşen, ardından ara ara nüksederek 17. yüzyılın ortalarına kadar süren olayların tamamı Celali İsyanları kapsamındadır. Buna karşın 1591-1611 yıllarında gerçekleşen olayların yoğunluk ve derinlik bakımından dikkat çekici olması, tabirin bazen sadece bu son evre için kullanılmasına yol açmıştır.
İlk dönem isyanlarında Osmanlı nizamına karşı duyulan huzursuzlukların yanında Mehdici anlayış da etkili olmuştu. II. Bayezid (ö. 1512) döneminde Şahkulu Baba Tekeli liderliğinde "devlet ve saltanat bizimdir" sloganıyla büyük bir isyan vuku buldu. I. Selim (ö. 1520) tahta çıktığı sıralarda Nur Ali adlı bir asi Tokat ve Amasya taraflarına hakim olmuştu. Çaldıran Zaferi (1514) Şah İsmail'in tesirini azaltmakla birlikte tamamen ortadan kaldıramadı. Nitekim 1519'da Bozoklu Şeyh Celal de aynı iddialarla yola çıkmıştı. Şeyh Celal'in isyanının şiddetle bastırılmasından sonra Kanûni Sultan Süleyman'ın (ö. 1566) saltanatının ilk yıllarında dini eğilimli küçük çaplı huzursuzluklar devam etti. Bu isyanlarda Safevi tahrikleri yanında hükûmetin ve mahalli idarecilerin vergi toplama ve kötü davranışları da etkili oluyordu. Sülünoğlu, Baba Zünnun ve Kalender Şah bu isyanların belli başlı aktörleriydi. Asi Kalender, Hacı Bektaş-ı Veli sülalesinden olduğunu iddia ederek etrafına abdallar, dervişler ve müritlerle birlikte çoğu Dulkadirli sipahiler ile çeşitli Bozoklu Türkmen aşiretlerini toplamış, Tokat, Maraş, Elbistan ve güneyinde etkili olmuştu. İsyanı bastırmakla görevlendirilen Veziriazam İbrahim Paşa, Kalender'e iltihak eden Dulkadirli sipahilerinin beylerini davet ederek dirliklerinin geri verileceğini bildirdi. Kuvvetleri dağılan Kalender de yakalanarak idam edildi (1527).
İran ve Avusturya seferlerinin sürekli tekrar etmesi, sipahilerin savaş esnasında oluşan geçim, atama ve görev sorunları 16. yüzyılın ortalarına doğru derin bir huzursuzluk ortamı yarattı. Şehzade Mustafa'nın idamından (1553) meydana gelen Düzmece Mustafa hadisesinin ardından Kanûni'nin diğer oğulları Selim ve Bayezid'in mücadeleleri de yeni bir karışıklığa yol açtı. Şehzade Bayezid'in isyan ile İran'a intikali sırasında 30 bin asker yanında yer aldı. Böylece 16. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'da, eli silahlı genişçe bir kitle potansiyel tehlikeydi. Bu tehlikeye medrese önlerine yığılan talebeler veya adayları da ortak oldu. Sipahi ve sarıca-sekban kökenli gruplar ile suhte denen medrese talebeleri tüm Anadolu sancaklarına dağılıp köy ve kasabaları basıyor, zorla yiyecek ve para topluyor, direnen ahali veya karşı duran askeri yetkilileri öldürüyorlardı.
16. yüzyılda Anadolu'da önemli bir nüfus artışı olmuş, buna karşın tarım alanlarında paralel bir genişleme veya ürün artışı yaşanmamıştı. Buna ilaveten "geç buzul çağı" diye nitelenen ve genel manada küresel bir soğumaya bağlı olarak zuhur eden kuraklık, üst üste üç-beş yıl yaşanan aşırı soğuklar üretimde ciddi zorluklara sebep olmuştu. Böylece göreceli olarak daralan üretim ülkede fiyat istikrarsızlığını doğurdu. Amerika'nın keşfi ve Ümit Burnu güzergahının işler hale gelmeye başlamasıyla Avrupa'da görülen ekonomik devinim ve gümüş bolluğu gibi faktörlere bağlı olarak Akdeniz üzerinden Osmanlı tahıl ürünlerine talep hayli artmıştı. Fiyat dengesizliği, yükselen vergiler, genel güven ortamının sarsılması sonucu çiftçi köylü zümrelerin toprak meşguliyetini sürdürülebilir bir ekonomik faaliyet olarak görmemeye başlaması, köylülerin tarım alanlarından uzaklaşmasına neden olmuştu. Bunlar için devlet ve ümera kapısında "kapı halkı" olmaktan, eşkıyalık yapmaktan ya da hiçbir şey olmazsa yeniden konar-göçerliğe dönmekten başka çare kalmıyordu.
Söz konusu gelişmelerin etkisiyle Celali isyanlarının üçüncü ve en yıkıcı dalgası 16. yüzyılın sonlarında başladı. Suhte olayları II. Selim (1566-1574) devrinde devam ettiği gibi III. Murat (1574-1595) devrinin sonlarında yoğunluk kazandı. Kargaşa ve isyanları körükleyen ve ekonomik sistemdeki çöküşü gösteren en önemli gelişme tedavüldeki para konusunda yaşandı. Uzun süren savaşların maliye üzerine ağır bir yük getirmesi sebebiyle 1586'da, o zamana kadarki en büyük tağşiş yapıldı ve akçedeki gümüş oranı % 44 azaltıldı. Yaşanan enflasyon halkın alım gücünü yarıya yakın düşürdü. Anadolu'da ise aynı dönemlerde Amasya iki kez, tüm Batı Anadolu da bir kez şiddetli depremle sarsılmıştı. Diğer taraftan Osmanlı-İran (1578-1590) ve Osmanlı-Avusturya savaşlarının (1593-1606) devam ettiği bu dönemde Osmanlı dünyası Hicri milenyum (1592) endişesi ile karamsar bir haletiruhiye içerisine girdi. Zira tüm İslam dünyasında, Kıyamet Gününün yaklaştığı inancı yaygınlaşmıştı. Avusturya karşısında kazanılan Haçova zaferi (1596) sırasındaki yoklamada dirliklerini kaybeden çok sayıda timarlı sipahi Anadolu'ya geçerek Celalilere katıldı. Halkın bir kısmı Celali saldırılarından kurtulmak için civarda emniyetli şehir ve kasabalara sığınmıştı. Ankara gibi bazı şehirlerde bu saldırılardan korunmak için şehrin etrafında duvarlar inşa edildi.
Bu dönemdeki dağınık Celali isyanlarına önderlik eden ilk asi Karayazıcı Abdülhalim oldu. Urfa civarını yağmalayan Karayazıcı, Sokulluzade Hasan Paşa'ya yenildi ve kısa süre sonra öldü. Karayazıcı'nın yerine geçen kardeşi Deli Hasan 1602 yılında Ankara'yı kuşattı ancak devletle anlaşıp Bosna Beylerbeyliğine atandı. Nisan 1603'te 10.000 adamıyla Rumeli'ye geçen Deli Hasan bir süre sonra idam edilmekten kurtulamadı. Anadolu'da kargaşa ve isyan hali devam etti ve 1608 yılına kadar Anadolu'da "büyük kaçgunluk" devri yaşandı. Köylerden kaçanların sığındığı kentlerde hızlı nüfus artışı yaşandığı gibi asayiş sorunları da arttı. Bu sırada Celaliler de Karayazıcı'nın komutanlarından, sekbanlıktan yetişme Tavil Halil etrafında örgütlenmişlerdi. Üzerine gönderilen kuvvetleri Bolvadin yakınlarında mağlûp ederek güç kazanması üzerine (1605) Deli Hasan örneğinde olduğu gibi o da kendisine yapılan Bağdat beylerbeyliği teklifini kabul etti. Tavil Halil'den sonra, Kalenderoğlu Mehmet elebaşı olarak ortaya çıkmıştı. Kalenderoğlu Mehmed, çavuşluk ve mütesellimlik yapmış, Tavil Hasan'dan sonra en önemli Celali elebaşısı olmuştu. Manisa'yı kendine üs tutmuş ve yerel halkla iyi münasebetler kurmuştu. Kendisine Ankara sancak beyliği teklif edildiyse de Ankara kadısının direnmesi üzerine çekildi ve az sonra Canbulatoğlu gailesini bertaraf eden Sadrazam Kuyucu Murad Paşa tarafından Göksun ovasında mağlup edildi. 1608'de İran'a geçerek Şah Abbas'ın ordularına katıldı. Bir yıl sonra da hastalanarak öldü.
Celali isyanlarının üçüncü ve yoğun evresinin son olayları Suriye ve Lübnan'da yaşandı. Kilis'ten Halep'e kadar olan bölgeyi idare eden Canbuladoğlu ailesinden Ali Paşa ile Osmanlı idaresi arasındaki geçimsizlik 1606 yılında başladı. Bu tarihte Halep beylerbeyliği görevini elde eden Ali Paşa'nın ilk faaliyeti İran Şahı ve Toskana Büyük Dukası ile işbirliği yapmak oldu. Ali Paşa, daha da ileri giderek adına para bastırıp hutbe okutarak ordusunu teşkilatlandırıyordu. 1606'da Halep'in kuzeyindeki Oruç ovasında Sadrazam Kuyucu Murat Paşa'ya yenilen Canboladoğlu Ali Paşa teslim alınarak İstanbul'a getirildi. İzzet ve itibar gördükten sonra Temeşvar beylerbeyliğine tayin edildi, sonra da ortadan kaldırıldı (1610). Canbuladoğlu Ali Paşa'nın isyanının ardından, benzer amaçlarla Maanoğlu Fahreddin de Canbuladoğlu gibi Toskanalılarla ittifak yaparak isyana teşebbüs etti ancak tutunamayarak Floransa'ya kaçtı. Anadolu'da ise Kalenderoğlu'ndan geriye kalan Celaliler devletle uzlaşma yolunu tercih ettiler. İsyanların bastırılması ile Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli bir dönem kapanmış oldu. Yaklaşık yirmi yıldan beri süren isyan fırtınasının sona ermesini simgelemek üzere İstanbul'da 1609 yılında Sultan Ahmet Camii'nin yapımına başlandı.
Celali isyanlarının dördüncü dönemi olarak anılabilecek olaylar ise 1623-1658 döneminde meydana geldi. İlk olay II. Osman'ın (ö. 1622) kanını dava eden Abaza Mehmet Paşa'nın isyanıdır. Abaza Mehmet Paşa, Sadrazam Hüsrev Paşa'nın 1628'de düzenlediği sefer sonucu teslim oldu. IV. Murad (1623-1640) tarafından affedilerek Bosna valiliğine tayin edildi. Daha sonra Vidin valisi iken tekrar isyan etmek gibi bir niyeti olduğu dedikoduları üzerine 1634'te idam edildi. IV. Mehmed'in saltanatının (1648-1687) ilk sekiz yıllık devresinde Anadolu'da yine karışıklıklar çıktı. Birçok yerde türeyen mahalli asiler arasında en azılısı Haydaroğlu idi. Afyonkarahisar'ı basıp Isparta'yı haraca bağladı ama sonunda Abaza Hasan Ağa tarafından yakalanıp cezalandırıldı. Katırcıoğlu da bir müddet etrafı yağma ve talan ettiyse de sonra vazgeçip affını istedi. Kendisi, bundan sonra Karaman beylerbeyi olarak Celaliler üzerine sefere gidecek kadar önemli hizmetleri sadakatle yerine getirdi, ayrıca Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte Girit seferine katıldı. Bir başka Celali aktörü de Gürcü Abdünnebi adlı kapıkulu süvarisi idi. İstanbul üzerine yürüyen Abdünnebi Üsküdar'da Bulgurlu civarında yenilip çekildiyse de Kırşehir mutasarrıfı İshak Paşa tarafından Karapınar'da yakalanıp idam edildi.
Celali isyanları serisinin son olaylarından birisine öncülük eden Abaza Hasan Paşa, 1648'de Yeni İl Türkmen voyvodalığına tayin edilmişken yaşadığı bir mağduriyet sebebiyle hükûmete düşman olmuştu. "Rumeli onların, Anadolu bizim olsun" diye İstanbul'a haber gönderen Abaza Hasan Paşa, müttefiki İpşir Mustafa Paşa 1654'te sadarete tayin edilince, yanında binlerce sipahi ile İstanbul'a geldi. İpşir Paşa'nın idam edilmesinin ardından İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Köprülü Mehmed Paşa'nın sert icraatından kaçanlar Abaza Hasan Paşa'ya iltihak ediyorlardı. Halep valiliğine tayin olunan Abaza Hasan Paşa ise Köprülü Mehmed Paşa'nın Erdel seferi davetine uymadığı gibi Anadolu'da büyük bir Celali isyanı başlattı. Yaptığı eşkıyalık ve zulüm sebebiyle halkın nefretini kazanan Abaza Hasan Paşa, erzak sıkıntısı sebebiyle etrafındakilerin dağıldığı sırada Halep'te bir komplo sonucu öldürüldü.
Anadolu'da bundan sonra mahalli isyan hareketleri görülse de büyük bir hareket yaşanmadı. Bu hareketler, dönemin kaynaklarında Celali yerine "eşkıya" veya "türedi eşkıyası" tabirleri ile anıldı. Celali isyanlarında amaç, yöntem ve mahiyet bakımından farklılıklar bulunsa da en belirgin ortak yön, halka karşı uygulanan baskı, zulüm, haraç toplama, soygun ve adam öldürme gibi faaliyetlerdir. 17. yüzyılın başlarında yaşanan "büyük kaçgunluk" ise Anadolu nüfus ve yerleşme tarihinde önemli değişim yaratmıştır. İsyanlar, Avrupa'da aynı dönemlerde yaşanan köylü ayaklanmalarından amaç, içerik ve sonuç bakımından farklıdır. Celali İsyanları tüm evreleri ile Osmanlı Devleti'ni bir buçuk asır boyunca meşgul etmekle kalmamış yaşanan kargaşa, nüfus hareketi, göç, kıtlık, eşkıyalık, ölümler ile bir tür "fetret devri" olarak hem devlet hem de toplum hafızasında yerini almıştır.
YAZAR
Yunus Koç