En genel ifadeyle modernleşme, ekonomik, politik ve kültürel değişimi kapsayan yeni tipte bir toplumsal gerçekliğe, yani modernliğe ulaşmaya imkan veren süreçlerin adıdır. Alan Touraine'in deyişiyle modernleşme, "eylem halindeki modernliği" nitelemektedir. Daha özel ve yaygın kullanıma göre modernleşme, Batı düşünce geleneği içerisinde, Batı dışı toplumların gelişmesi problemini temel alan ilk sistemli kuramsal çerçevenin kilit kavramıdır. Kavram 17. yüzyıl Avrupası'nda başlayan ve 20. yüzyılda Amerika'da devam etme ortamı bulan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret etmektedir. İnsanlık tarihinin her döneminde ilerleme güdüsüyle ortaya çıkan ve insanlığın bilimsel bilgisini geliştirme amacı taşıyan her türlü gelişmenin, modernleşmenin alanına dahil olabilecek bir modern tanımını içermesi gerekirken; modernleşme kuramcılarının ortaya attığı modern ve modernleşme kavramları, bilgi-iktidar ilişkisi neticesinde ortaya çıkan ve bilginin zamandan ve uzamdan bağımsızlaştırılarak siyasal araç haline dönüştürülmesiyle oluşturulan sentetik bir ideal bilgi ve kavram ağları sistemidir.
Sosyoloji literatüründe modernleşmenin dört türünden bahsedilir. 1) Siyasi partiler, parlamentolar, oy hakkı gibi katılımcı karar vermeyi destekleyen anahtar kurumları içeren siyasal modernleşme. 2) Genellikle sekülerleşme ve ulusalcı ideolojiye bağlılığın üretildiği kültürel modernleşme. 3) Endüstrileşmeden farklı olmakla birlikte artan bir ekonomik dönüşümle özdeşleşen ve giderek büyüyen iş bölümü, yönetim tekniklerinin kullanımı, teknolojinin ilerlemesi ve ticari yeteneklerin artması gibi unsurlara gönderme yapan ekonomik modernleşme. 4) Artan okuma yazma oranı, kentleşme süreci ve geleneksel otoritenin giderek zayıflaması gibi ögelerle tezahür eden toplumsal modernleşme.
Modernleşme kavramı bu yönleriyle bir toplumsal değişme sürecine işaret etmektedir. Bu bağlamda modernleşme kavramı, bir noktadan bir diğer noktaya doğru yaşanan terakki süreci anlamına gelmektedir. Fakat bu ivmelenme hali, bir boşlukta değil, 20. yüzyılda toplumlararası ilişkilerin Batı lehine teşekkül ettiği bir dönemde Batı dışında kalan toplumların Batı'ya doğru attıkları adımları göstermektedir. Bir başka deyişle modernleşme kavramı, esasında Batı dışında kalan toplumların, Batılılaşma yönünde yaşadıkları toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel değişimlere karşılık gelmektedir.
Batı dışındaki toplumların modernleşme deneyimleri özgün bir modernlik tecrübesi inşası anlamına gelmemiş, çoğu kez tepeden inmeci Batılılaşma politikalarının hayata geçirilmesi olarak kendisini göstermiştir. Bu yönüyle inorganik bir dönüşüm süreci gün yüzüne çıkmış, sosyo-politik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik gerçekliklerle çatışmayı esas alan bir değişim programı hayata geçirilmiştir. Batı dışı toplumların Batılılaşmacı politikaları bu bağlamda gün yüzüne çıkmış ve temelde modernleşme kavramıyla tanımlanmıştır.
Modernleşme kavramının Batılı toplumlar tarafından ideoloji, tarih, toplum ve kültür üstü bir kavram ve program olarak Batı dışı toplumların önüne bir ütopya şeklinde konması 2. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. "2. Dünya Savaşı'nın akabinde az gelişmiş toplumların değişimi üzerinde odaklanan Amerikan sosyal bilimleri içerisinde, ilk ve en sistemli çerçeveyi modernleşme kuramı sunmuştur." 19. yüzyılda modernleşme süreci sadece modernliğin asli vatanı Batı'da deneyimlenebilecek bir gerçeklik olarak görülüyorken, 2. Dünya Savaşı sonrasında özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya egemenliğinde söz sahibi olmaya başlamasıyla birlikte Batı dışı toplumların kararlı politikalarla uygulamaları gereken bir dönüşüm programı olarak telakki edilmeye başlanmıştır. 1950'li yıllardan itibaren Amerikan merkezli modernleşme teorisyenleri modernleşme kavramını küresel alanda sosyo-politik analizlerin odağına yerleştirmiştir.
Modernleşme teorisinin üzerinde yükseldiği teorik zemin; Aydınlanma düşüncesinin sağladığı anlam dünyasından, klasik pozitivizmin ilerlemeci tarih görüşünden, sosyolojik teorinin modernlik algısından, yapısal-işlevselci kuramın toplumsal mekanizmalara ilişkin değerlendirmelerinden ve yayılmacı toplum yaklaşımının nüfuz etme anlayışından beslenmiştir.
Toplumsal düzeyde modern olanın bilgisini kavrama iddia ve ihtiyacı, sosyoloji biliminin ontolojik koşullarını hazırlamıştır. Gelişmenin farklı boyutları, Karl Marx ile yükselen sınıf mücadelesi; Max Weber ile rasyonelleşme; Emile Durkheim ile ahlaki parçalanma; Ferdinand Tönnies ile birincil toplumsal ilişkilerin bozulması başlıklarıyla incelenmiş ancak Marx dışında kimse bunların Batı dışı toplumlar için ne anlam ifade ettiğini sorgulamamıştır. Modern-geleneksel dikotomisi perspektifinde modern toplum; kentleşmenin, endüstrileşmenin, medyatik iletişimin, yüksek bir okuma yazma oranının, seküler bir sistemin, demokratik ideallerin, evrensel insani değerlerin görünür olduğu toplumun adıdır. Modernleşme kuramı, bir yandan tarihsiz Batı dışı toplumların bilgisini üretme arayışındaki antropolojinin diğer yandan da Batı dışında kalan tarihli toplumları inceleyen oryantalizmin tarihsel misyonunu üstlenmiştir.
Son tahlilde modernleşme, Amerikan evrenselcilik siyasetinin bir uzantısı ve bu siyasetin zihniyetini üretmeye soyunan bir ideolojiyle kendini gerçekleştiren sosyo-ekonomik değişimlerin bütünüdür. Bu süreçte modernleşme, 1945 sonrasında hegomonik bir dünya gücü haline gelen Amerika'nın 19. yüzyıl evrenselciliğinden farklı bir evrenselcilik anlayışı geliştirmesi arayışını temsil etmektedir. Modernleşme kuramında modernleşme kavramı neye karşılık geliyorsa, küreselleşmeyi idealize eden teorilerde de küreselleşme kavramı aynı şeye karşılık gelmektedir.
Bütün bunlarla birlikte modernleşmenin temsil ettiği mekanik doğa algılayışında deterministik, statik ve tek yönlü nedensel davranış ile bu anlayışa ilişkin yasalar geçerlidir. Kuantum mekaniği ise çok boyutlu ağ etkileşimine dayalı, dinamik, değişken, zaman ve uzam boyutları içindeki çoklu unsurların kümülatif etkileşimiyle gerçekleşen bir işleyişe sahiptir. Doğanın görünür ve deneye konu edilebilir tarafıyla ilgilenen klasik mekaniğin aşılması; atom altından makrokozmosa değin doğanın daha görünmez ve metafizik tarafıyla ilgilenen kuantum mekaniğinin kullanım alanının artması, esasında her türlü modernleşme tanımını da derinden sarsan bir paradigma kaymasını temsil etmektedir.
YAZAR
Fahrettin Altun