Merkezi otoriteye kişisel temel hak ve özgürlükleri gözetmeksizin tam olarak itaat etmek prensibine dayanan bir yönetim anlayışıdır. Bu yönetim yaklaşımı tüm siyasi erkin tek bir lider veya grubun elinde hiyerarşik bir yapıda toplanmasından doğar. Temelinde bireycilik karşıtı olan otoriteryen siyasi anlayışın odağında merkezi otoritenin ihtiyaçları vardır ve bunlar her zaman bireysel istek ve ihtiyaçların önünde tutulur. Fulvio Cerutti'ye (göre otoriteryanizmde siyasette çatışma ve çoğulculuk fikirleri prensip olarak reddedildiğinden bunların ortaya çıkışı da mümkün olduğunca engellenir. Otoriteryen yönetimlerde gücü elinde tutan siyasi erk statükoyu korumak ve değişimi engellemek amacıyla tüm siyasi dinamikleri de yakından kontrol etme eğilimi gösterir. Dolayısıyla, bireyciliğin sınırlarını da devletin ihtiyaçlarına sundukları faydanın sınırları belirler. Bu nedenle, Cerutti'ye göre bu yönetim anlayışının hakim olduğu ülkelerde hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve demokratik oy verme yöntemleri fark edilir bir biçimde erozyona uğrar. Buradaki ana amaç, gücü elinde bulunduran siyasi erkin arzuladığı tam anlamıyla itaatkar bir toplum düzenini korumaktır. Bu nedenle, başta kalmak amacıyla kanuni ve kanundışı şiddet kullanılabilir. Dahası, bu yönetim tarzında siyasi gücü sınırsız olarak elinde bulunduran kişi veya kişilerin hiçbir kuruma veya yurttaşlara hesap verme zorunluluğu da yoktur.
Otoriteryanizm kişisel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması bakımından totaliterizmle benzerlik gösterse de bu yönetim tarzında vatandaşlar üzerindeki sisteme uyum göstermeye yönelik baskılar totaliterizmde olduğu kadar şiddetli, kapsamlı ve sistemli olarak uygulanmaz. Ayrıca, otoriteryanizm diğerinde olduğu gibi idarenin (veya yöneten liderin) temel prensiplerinin kökünde yer alan ideolojinin toplumun tümüne nüfuz ederek bu prensipler doğrultusunda temelden değiştirme ve dönüştürme kaygısı da yoktur. Bunun yerine otoriteryanizm daha çok siyaseti tamamen kontrol altında tutmaya odaklanır. Yani, totaliterizmin aksine otoriteryanizm çoğu zaman yurttaşların yönetime ve koyduğu kurallara inanmasını ve içselleştirmesini zorlamaz; sadece kurulan düzene koşulsuz itaat etmelerini yeterli görür. Bu nedenle, totaliter rejimlerde yurttaşların özel hayatları da mercek altına alınırken, otoriter rejimler siyasi erkin elinde tuttuğu gücü doğrudan tehdit etmedikçe kişisel alana diğeri kadar fazla karışmaz. Bunun yerine daha çok toplum düzenini kendi rejimlerini tehdit etmeyecek bir şekilde genel hatlarıyla düzenlemekle yetinir. Yine totaliter rejimlerin aksine otoriter rejimlerin çoğu zaman kendi içinde bütünlük içeren, kapsamlı bir siyasi ideolojisi de bulunmaz. Bununla birlikte, otoriteryanizm ve totaliterizm arasındaki sınır her zaman çok da belirgin değildir; zaman içinde bu iki yönetim anlayışı birbirine evrilebilir.
YAZAR
Gül Kurtoğlu Eskişar