Oy hakkına sahip olan bireylerin karar alma mekanizmasına dahil olma aracı olarak tanımlanabilir. Demokratik siyasal rejimleri demokratik olmayan siyasal rejimlerden ayıran temel farklardan birisi, vatandaşların genel veya yerel çapta seçim veya referandum gibi siyasal katılım araçları ile yönetici kadronun oluşumuna ve karar alma süreçlerine etki edebilme hakkına sahip olmalarıdır. Vatandaşlar, siyasal çoğulculuğun gereği olarak ülke yönetimine aday olan farklı alternatiflerin arasından hangi alternatifi seçtiğini veya belirli bir konu hakkında hangi kararın alınmasını tercih ettiğini kullandıkları oy ile ifade ederler.
Genel ve eşit oy ilkesi gereğince, belli bir yaşa ulaşan her bir birey oy verme hakkına sahip olmaktadır. Büyük çoğunlukla oy verme yaşı 18 olarak belirlenmiştir. Arjantin, Avusturya, Brezilya ve Malta gibi az sayıda ülkede ise oy verme yaşı 16'dır. Bugün sıradan bir hak gibi düşünülen oy verme hakkının yaygınlaşması ve her bir birey için eşit olarak kullanılması uzun süren mücadelelerinin sonucunda gerçekleşmiştir. Her yetişkinin oy verme hakkına sahip olması ancak geçen yüzyılda (20. yüzyıl) gerçekleştirilebilmiştir. Sadece belirli miktarda mülk sahibi olan ve vergi veren erkek bireylerin sahip olduğu hakkın kapsamı 19. yüzyıl içerisinde merkezinde erkekler olmak üzere genişletilmiştir. Kadınların oy verme hakkına sahip olmasını amaçlayan mücadeleler ise 19. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. İlk olarak Yeni Zelanda kadınlarının sahip olduğu oy verme hakkına (1893), 1918 yılında Almanya ve Birleşik Krallıkta yaşayan kadınlar da sahip olmuştur. Bununla birlikte, 1918'te Birleşik Krallıkta 30 yaş ve üzeri kadınların sahip oldukları oy hakkına, 21 yaş ve üzeri kadınlar 1928 yılında sahip oldular. Türkiye'de kadınların 1934 yılında sahip oldukları oy verme hakkından, İsviçre kadınları, federal seçimler özelinde, 1971 yılına kadar mahrum kalmışlardı. Zira, 1959 yılında İsviçre'de kadınların oy verme hakkına sahip olmalarına ilişkin sadece erkeklerin oy kullandıkları halk oylamasında, yüzde 67 hayır tercihi yönünde oy kullanılmıştı.
Bununla birlikte; bireylerin eğitim seviyeleri, güncel sorunları ve çözüm önerilerini idrak etme ve değerlendirme yetilerindeki farklılık ve eğitim alma olanaklarından mahrum kalmış kimselerin, politika ve söylemleri çoğulculuk ilkesi ile çelişen alternatiflere yönelmesi sonucu ortaya çıkabilecek "çoğunluğun tahakkümü" sebepleri ile ilişkili olarak, genel ve eşit oy ilkesine özellikle liberal düşünce insanları şüphe ile yaklaşmışlardır. Bu kaygının neticesi olarak, örneğin John Stuart Mill (ö. 1873), eğitim seviyesi ile oy kullanma hakkı sayısı arasında doğrusal ilişki öneren çoğul oy sistemini önermiştir. Çoğul oy sistemi, 1919 yılına kadar Belçika'da, Birleşik Krallık'ta 1948 yılına kadar uygulanmıştır. Elbette, günümüz demokratik rejimleri ise çoğul oy ilkesine değil, genel (tüm yetişkinlere) ve eşit oy (aynı sayıda oy hakkı) ilkesini temel almaktadır. Seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan birey sayısının zaman içerisinde artması, bu oylar için mücadele eden siyasi parti modellerini de etkilemiştir. Örneğin 19. yüzyıl parlamento-içi partiler olan "kadro partilerine" ek olarak, parlamento dışında örgütlenen ve belirli bir özelliğe göre ayrılan bir kitleyi temsil etme iddiasında olan "kitle partilerinin" ortaya çıkmasında oy verme hakkının yaygınlaşması rol oynamıştır.
Siyasi partilerin seçim performanslarına etki eden faktörler veya oy verme tercihlerinin şekillenmesinde etkin olan faktörler üzerine yapılan çalışmalarda üç oy türü üzerinde durulmaktadır: 1) İdeal oy, 2) Pragmatik ve stratejik oy; 3) Tepki oyu. İdeal oy kavramı, oy kullanan kişinin kendi siyasi pozisyonuna uygun alternatif yönünde oy kullanmasına işaret etmektedir. Pragmatik veya stratejik oy ise seçmenin kendi siyasal pozisyonuna yakın olmasa dahi doğrudan veya dolaylı olarak kendisine yarayacağını umduğu sonuç yönünde kullanılan oy için kullanılır. Örneğin özellikle dar bölge çoğunluk seçim sistemi koşullarında, seçimi kazanma şansı düşük olan bir partinin pozisyona kendisini yakın hisseden seçmen o parti yönünde değil kazanma ihtimali yüksek olan partiler arasında kendisine uygun olan alternatif yönünde oy kullanacaktır. Yine, özellikle materyal bir talep için kullanılan klientalist oy, pragmatik oy örneği olarak dikkate alınabilir. Tepki oyu ise seçmenin mevcut alternatiflerin program ve performanslarından memnun olmamaları kaynaklı memnuniyetsizliğini ifade etmek için kullanılır. Bu sebeple, bir seçmenin sandığa gitmeme kararı vermesi; yani sahip olduğu oy hakkını kullanmaması, tepki oyuna bir örnek olarak değerlendirilebilir.
YAZAR
Mustafa Çağatay Aslan