Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Asabiyet Nedir?

        İbn Haldûn'un düşünce sisteminde, toplumsal birliğin asli kaynağı ve kolektif eylemin başlıca unsuru olan psiko-sosyal bağ, dayanışma ruhu ve toplumsal dönüşümün temel dinamiğidir.

        Asabiyet, klasik Arap kabile toplumunda bir grubun, cemaatin veya hizip üyelerinin ihtiyaç anında birbirlerini ya da bir bütün olarak grubun kendisini şartsız olarak desteklemelerini ve dışarıdan gelen tehditlere karşı sorgusuz sualsiz birleşmelerini sağlayan dayanışma duygusu veya psikolojik bağ olarak tanımlanabilir. Desteğin mutlak ve şartsız olması, yani yardım talep edenin haklı veya haksız olmasına bakılmaksızın yardımına koşulması asabiyetin en önemli özelliklerinden biridir. "Haklı da olsa haksız da olsa kardeşinin tarafını tut" İslam öncesi Arap toplumunda yaygınca kullanılan bir atasözüdür. Benzer şekilde Cahiliye Dönemi şairlerinden iktibas edilen, "Kardeşim bir topluluğa karşı haksızlık yapınca ben ona yardım etmeyeceksem haksızlığa uğrayınca da yardım etmem," sözü de aynı anlayışı yansıtmaktadır. Böylelikle, asabiyet anlayışı kişinin bireysel varlığını ve buna bağlı olan hak ve yükümlülüklerini kabilenin kolektif varlığı içerisinde eritmekte, kişiyi toplulukla ya da topluluğu kişi ile özdeş kılmaktadır. Dolayısıyla asabiyet, bedevi Arap kültüründe her türlü değerin öncesinde ve üstünde, kabileyi bir arada tutan ve dış tehditlere karşı muhafaza eden bir birlik ve dayanışma duygusu olarak işlev görmektedir. Asabiyet bu yönüyle, tarihte bedevilerin çöl hayatının meydan okumalarına verdiği psikolojik cevap olarak tezahür eder. Zira, devlet teşkilatından ve dolayısıyla da korumasından uzak çöl hayatında (badiyede) insanları dışarıdan gelecek tehlikelere ve tehditlere karşı yakın akrabalarının yardımının ve desteğinin haricinde muhafaza edecek ne bir güvenlik gücü ne yazılı kanunlar ne de şehir duvarları bulunmaktadır.

        Asabiyetin kaynağının kan bağı, yani nesep olması yakınlık derecesine göre asabiyetin ilgili topluluktaki gücünün ve işlevinin de değişmesi anlamına gelir. Klasik Arap toplumu kabile temelli bir toplumdur. Kendisi de bir kan bağı grubu olan kabile daha alt düzeydeki aşiret, hamule, beyt ve usra gibi, kan bağına dayalı diğer sosyal birimlerden oluşur. Böyle bir yapıda, bir kişi ile nesep bakımından ona en yakın olanlar arasındaki asabiyet bağı doğal olarak en güçlü iken nesep bağı zayıfladıkça aradaki asabiyet bağı da aynı ölçüde zayıflar. Zira, İbn Haldûn'un dediği gibi, "Her insan, kendi asabesinden ve nesebinden olan kimselerin imdadına koşmaya daha çok önem verir." Dolayısıyla, yakın bir akraba daha uzak bir akrabaya karşı bir yardım çağrısında (istiğaÅ¡e) bulunursa uzak akrabaya karşı yakın akraba ile birlik olmak ve uzak akrabaya karşı onun yardımına koşmak asabiyet kanunlarının gereğidir. Eski bir Arap deyişinde ifade edildiği gibi, "Ben ve kardeşim amcamın oğluna karşıyız; ben ve amcamın oğlu yabancılara karşıyız." Böylelikle asabiyet yakın akrabalardan ortak bir ataya sahip olduğuna inanılan uzak akrabalara kadar halka halka genişleyen bir birlik ve kardeşlik ruhu oluşturur. Bu birlik ruhunun dış sınırı genellikle kabiledir. Öte yandan asabiyet aynı nedenle dışlayıcı ve parçalayıcı bir etkiye de sahiptir. Nitekim, eski Arap toplumunda kabileler arasında sonu gelmeyen kan davalarının, kin ve düşmanlıkların ana sebebi yine asabiyettir. Başka bir deyişle, asabiyet eski Arap toplumunda bir yandan kabile içi birliği ve dayanışmayı sağlarken diğer yandan kabileler üstü bir siyasal örgütlenmeyi de imkansız kılmıştır.

        Cahiliye toplumsal hayatının en önemli unsuru olan asabiyetin ahlaki ve siyasi açıdan bu olumsuz özellikleri onun, klasik Arap toplumundaki hayati işlevine rağmen, üstünlüğü ancak takvada gören ve eşitlikçi siyasal düzeni önceleyen İslam dini tarafından zemmedilmesine ve yasaklanmasına neden olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) asabiyeti, "Bir kişinin, kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır," şeklinde tanımlamış ve "Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken veyahut asabiyet davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü Cahiliye ölümüdür," diyerek her türlü asabiyet tezahürünü şiddetle reddetmiştir. Nitekim, İslam'ın toplumsal ve siyasal alandaki en büyük başarısı eski Arap toplumunun temel dinamiği olan asabiyet duygusunu baskılayarak kabileler arasındaki rekabeti ve husumeti ortadan kaldırması ve bu suretle kabileler üstü bir siyasi birliği sağlamasıdır -ki ancak bu noktadan sonra Araplar için bir devlet veya imparatorluk kurmak mümkün hale gelmiştir.

        Klasik Arap toplumunda oynadığı bu kritik rolün ve İslam'ın kendisiyle olan devrimsel mücadelesinin haricinde asabiyeti önemli kılan diğer bir unsur, bir 14. yüzyıl mütefekkiri olan İbn Haldûn'un (ö. 1406) özellikle Mukaddime adlı klasikleşmiş eserinde ona atfettiği toplumbilimsel değerdir. Değişik varyasyonlarıyla birlikte Mukaddime'de yaklaşık dört yüz elli yerde geçen asabiyet İbn Haldûn'un toplumsal siyasal çözümlemesinde temel kavramsal araçlardan biridir. Asabiyeti menfi ('asabiyye 'ale'l-batıl veya 'asabiyyetu'l-cahiliyye) ve müspet ('asabiyye fi'l-hakk veya 'asabiyyetu't-tabi'iyye) olmak üzere iki kategoriye ayıran İbn Haldûn, İslam (Şari') tarafından zemmedilen asabiyetin Cahiliyet asabiyeti olduğunu, müspet manadaki asabiyetin ise kolektif eylemin asli unsurunu teşkil ettiğini, bu bakımdan ne askeri mücadelenin ne devlet kurmanın ne toplumsal birliği tesis etmenin ne de dini davetin gerçekleştirilmesinin ve şer'i ahkamın tatbikinin asabiyetsiz mümkün hale gelebileceğini, dolayısıyla da Şari'in böyle hayati bir unsuru tamamen reddetmeyeceğini iddia etmektedir.

        Asabiyete ilişkin yorumu bununla sınırlı kalmayan İbn Haldûn tarihsel-toplumsal-siyasal modelini tesis ederken diğer pek çok kavramda olduğu gibi, asabiyetin bilinen kullanımını çıkış noktası olarak benimser. Ancak modelin inşası ilerledikçe asabiyete alışılagelmiş kullanımının ötesinde farklı katmanlar ve anlamlar yükler; nihayetinde asabiyeti "teknik bir terim"e dönüştürür ve onu evrensel düzeyde toplumsal-siyasi oluşumun ve dönüşümün başat dinamiği olarak sunar. Bu yönüyle asabiyet, kullanımının aksine, sadece bedevi Arap topluluklarının kabile düzeyindeki örgütlenmelerinin başat unsuru (özel asabiyet) değil, Roma ve Sasani imparatorlukları ile Emevi ve Abbasi devletleri gibi (genel asabiyet, el-'asabiyyetu'l-'amme) büyük siyasal sistemleri de içerecek şekilde toplumsal varoluşun esası, siyasal yapının temel dinamiği ve tarihin başlıca "güdücü kuvveti"dir. Ne var ki bu anlam genişletmelerine rağmen İbn Haldûn asabiyete ilişkin hiçbir yerde genelgeçer bir tanım yapmaz. Dahası, Mukaddime boyunca asabiyeti bazen birbirinden farklı ve hatta çelişik imalar içerecek şekilde kullanır. Bu bakımdan asabiyetin manasını sanki bilinçli bir şekilde muğlak veya esnek bırakmış gibidir. Bu muğlaklık ve esneklik ise konu üzerine çalışan araştırmacılar tarafından asabiyetin tanımı, mahiyeti, işlevi ve sınırları konusunda çok farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur. Kısacası, asabiyet İbn Haldûn'un en tartışmalı ve "en tercüme edilemez terimi" olarak temayüz eder.

        İbn Haldûn'a göre asabiyetin doğal ve en yakın kaynağı, konvansiyonel kullanımında olduğu gibi, nesep birliğidir. Ancak İbn Haldûn burada nesebi arızi görür; zira nesep, özellikle grup genişledikçe "vehmi ve itibari" bir boyut kazanır ve onun "herhangi bir hakikati" de kalmaz. Yani o gerçekte var olmasının ötesinde, var olduğuna inanılan, büyük ölçüde muhayyel bir bağdır. Bu nedenle İbn Haldûn, asabiyeti doğuran esas saikin biyolojik manada kan bağı değil, nesebin semeresi olan birlik ve kaynaşma (el-ittihad vel-iltiham) hali olduğunu iddia eder. "Çünkü bir kimsenin bunlardan veya şunlardan olmasının, onlara ait ahkamın ve ahvalin onun üzerinde de cari olmasından başka bir manası yoktur." Dolayısıyla nesebin semeresi olan birlik ve kaynaşma durumunu hasıl eden diğer etmenlerin ("bir arada yaşama, yekdiğerini savunma, uzun süren mümarese, birlikte yetişme ve süt emme durumunun meydana getirdiği rabıta ile hayat ve mematla ilgili olan sair haller[in]") varlığı da tıpkı nesebin varlığı gibidir. "Bu durumda her ne kadar ortada nesep yoksa da nesebin semereleri mevcut olur" ve tıpkı nesep gibi bu durumlardan hasıl olan birlik ve kaynaşma durumu asabiyetin gelişimine sebebiyet verir. Nitekim, tefrik edici özel asabiyetten ve anarşik kabile düzeninden birleştirici genel asabiyete ve hiyerarşik devlet düzenine geçiş esnasında oynadıkları kritik yaratıcı rollerden dolayı bazı araştırmacılar dinin ve/ya ideolojinin ortaya çıkardığı birlik ve kaynaşma ruhunun nesep birliğinin doğurduğu kadar veya ondan çok daha kuvvetli ve yapıcı olduğunun altını çizmektedirler. Hatta Goodman kabileciliği asabiyetin çocukluk dönemi olarak görürken siyasal toplumun temelini oluşturan dini ise onun gençlik dönemi olarak tanımlamaktadır.

        İbn Haldûn'un modelinde asabiyetin tarihsel görünümü dinamiktir ve diyalektik bir seyir takip eder. Bu açıdan asabiyet tarihsel-siyasal akışın muharrik unsuru olarak resmedilir. "Asabiyetin giderek ulaştığı nihai gaye mülktür." Bununla birlikte, söz konusu asabe grubu mülke, yani siyasal iktidara veya devlete ve onunla birlikte gelen nimetlere, refah ve konfora ulaşınca asabiyetini yitirmeye başlar. Şöyle ki asabiyet İbn Haldûn'a göre bütün toplumların başlangıç aşamasını teşkil eden bedavette yukarıda anlatılan birlik ve kaynaşmayı doğuran zorlu mahremiyet şartlarının tesiriyle ortaya çıkar ve asabiyet bakımından en güçlü olan gruplar söz konusu şartları en üst düzeyde yaşayan Bedeviler ya da "vahşi kavimler"dir. En güçlü asabiyete sahip olan asabe grubu, asabiyetin verdiği dayanışma ruhu, güç ve enerji ile diğer asabe gruplarına boyun eğdirerek ve onları bünyesine dahil ederek daha da güçlenir ve en nihayetinde bölgeye hakim olan siyasal iktidarı mevcut muktedirlerin elinden almayı başarır. Bu noktada ilgili asabe grubu için "hadaret" dönemi; bölge halkları içinse yeni bir siyasal döngü başlamış olur. Bu döngü süresi İbn Haldûn'a göre genelde üç nesil ve beş aşamadan, toplamda da yüz yirmi yıldan ibarettir. Bedevi gruplarını hadarete ve mülke taşıyan asabiyet ve onunla iç içe geçmiş olan diğer ahlaki erdemler hadaret şartları içerisinde giderek zayıflamaya başlar. Buna paralel olarak ve aynı nispette devleti yöneten asabe grubunun tesanütü, gücü ve enerjisi de tükenir. Nihayetinde yeni bir asabe grubu gelir ve aynı akıbeti yaşamak üzere siyasal iktidarı mevcut sahiplerinden devralır. Bu döngüsel hareket, İbn Haldûn'a göre, Allah'ın değişmeyen sünneti (sünnetullah) ve dolayısıyla da evrensel hakikattir.

        YAZAR

        M. Akif Kayapınar

        KAYNAK

        • Apak, Adem. Asabiyet ve Erken Dönem İslam Siyasi Tarihindeki Etkileri. İstanbul: Düşünce Kitabevi, 2004.
        • Arnason, Johann P. ve Georg Stauth. "Civilization and State Formation in the Islamic Context: Re-reading Ibn Khaldun." Thesis Eleven 76, Sayı: 2 (2004): 29-48.
        • Ayad, Kamil. Die Geschichts und Gesellschaftslehre Ibn Haldûns. Stuttgart: J. G. Cotta'sche Buchhandlung Nachfolger, 1930.
        • Çağrıcı, Mustafa. "Asabiyet." Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi III içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993. 453-455.
        • El-Cabiri, M. Abid. İbn Haldûn'un Düşüncesi: Asabiyet ve Devlet. Çev. Muhammet Çelik. İstanbul: Mana Yayınları, 2018.
        • Gabrieli, Francesco. "Aá¹£abiyya." Encyclopedia of Islam içinde. 2. Baskı. Leiden: Brill, 1958.
        • Goodman, L. Evan. "Ibn Khaldun and Thucydides." Journal of the American Oriental Society 92, Sayı. 2 (Nisan-Haziran, 1972): 250-270.
        • İbn Haldûn. Mukaddime I. Çev. Süleyman Uludağ. İstanbul: Dergah Yayınları, 2015.
        • İbn Haldûn. Mukaddimetu İbn Haldûn. Beyrut: Daru'l-Erkam b. Ebi'l-Erkam, 2001.
        • Kayapınar, M. Akif. "Ibn Khaldun's Notion of 'Umran: An Alternative Unit of Analysis for Contemporary Politics?." Philosophy East and West 79, Sayı 3 (2019): 698-720.
        • Kayapınar, M. Akif. "İbn Haldûn'un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teorisinde Yeni Bir Açılım." İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı. 15 (2006): 83-114.
        • Khemiri, Taher. "İbn Haldûn'un Mukaddemesindeki 'Asabiye' Mefhumu." Sosyoloji Konferansları, Yirminci Kitap. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, 1982. 161-189.
        • Mahdi, Muhsin. Ibn Khaldun's Philosophy of History. Chicago: The University of Chicago Press, 1964.
        • Ritter, Hellmut. "Irrational Solidarity Groups: A Socio-Psychological Study in Connection with Ibn Khaldun." Oriens I, (1948): 1-44.