Gerçek veya tüzel kişilerin karşılıklı yönelttikleri birbirine uygun irade beyanlarının birleşmesi ile gerçekleşen bir hukuki işlemdir. Sözleşme kurumu sadece özel hukuk alanında değil; idare hukuku, usul hukuku, milletlerarası hukuk (devletler genel hukuku) alanlarında da mevcuttur. Fakat niteliğine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler özel hukuk alanında karşımıza çıkar. Ortaklık sözleşmeleri, paylı mülkiyette paydaşlar arasında yönetim sözleşmeleri, miras paylaşım sözleşmesi gibi istisnai örnekler dışında; özel hukuk sözleşmeleri kural olarak iki taraflıdır. Fakat bir sözleşmede taraflardan birinin birden fazla kişi olması mümkündür. Bu durum sözleşmede iki taraf bulunmasını değiştirmez. Örneğin birden fazla kişinin aynı malı birlikte satın alması veya aynı evi birlikte kiralaması durumları böyledir. Özel hukukta sözleşmeler "borçlar hukuku sözleşmeleri" ve "diğer sözleşmeler" olarak ayrılabilir. Fakat sözleşmelerin kurulmasına ilişkin genel hükümler, borçlar hukuku sözleşmeleri bakımından Türk Borçlar Kanunu (TBK) hükümlerinde düzenlenmiştir. Diğer sözleşmeler, aile hukuku sözleşmeleri, miras hukuku sözleşmeleri, eşya hukuku sözleşmeleri şeklinde olabildiği gibi, sadece bir tasarruf işlemi olmaktan ibaret sözleşmeler de vardır. Örneğin taşınır mülkiyeti nakli için zilyetlik devri anında mevcudiyeti aranan "ayni sözleşme" ve "alacak devri sözleşmesi" böyledir.
Sözleşmeler "borç doğuran sözleşmeler" ve "borç doğurmayan sözleşmeler" olarak da ayrılabilir. Sözleşmelerin çoğu borç doğurur. Borçlar hukuku sözleşmelerinden satış, kira, ortaklık vb. sözleşmeleri böyledir. Bazı sözleşmeler ise sadece hukuki durumda bir yenilik doğurur fakat borç doğurmaz. Taşınır mülkiyeti naklindeki ayni sözleşme, bir borcu ortadan kaldıran ibra sözleşmesi, bir sözleşmeyi ortadan kaldıran ikale sözleşmesi böyledir.
Borç doğuran sözleşmelerle kurulan ilişkiye "geniş anlamda borç ilişkisi" de denir. Zira böyle sözleşmelerden çoğu kez birden fazla dar anlamda borçlar doğar. Borç sözleşmelerinin bazısında sadece bir taraf borç altına girer. Örneğin bağışlama sözleşmesinde ve kefalet sözleşmesinde durum böyledir. Bunlara "tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler" denir. Bunlara ilişkin yasal düzenlemelerde genellikle borçlunun sorumluluğunu hafifleten, borçluyu himaye eden hükümler mevcuttur. Çoğu sözleşmede ise her iki taraf da borç altına girer. Bunlara "iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler" denir. Bunların bir kısmında, bu borçlar birbirinin karşılığı (ivazı) değildir. Örneğin bedelsiz vekalet sözleşmesinde müvekkilin vekilin işi görürken yaptığı masrafları karşılama borcu vardır ama bu, görülen işin karşılığı olan bir borç değildir. İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerin çoğunda her bir tarafın borcu diğerinin karşılığıdır (ivazıdır). Yüklenilen edim borçlarının değiş tokuş ilişkisi içinde olduğu bu tür sözleşmelere "karşılıklı edimler içeren (sinallagmatik) sözleşmeler" denir. Satış, kira, hizmet, eser, ücretli vekalet vb. böyledir.
Borç ilişkisi kuran sözleşmeler, "ani edimli sözleşmeler" ve "sürekli sözleşmeler" olarak da ayrılır. Şayet sözleşmeden doğan borçların ifası bir anda gerçekleşiyorsa ani edimli sözleşmeler söz konusudur. Örneğin satış, eser, bağışlama sözleşmeleri böyledir. Buna karşılık sözleşmeden doğan asıl (asli) borçlardan en azından birinin ifası borcun niteliği gereği zamana yayılıyorsa sürekli sözleşme söz konusudur. Kira, hizmet, ortaklık sözleşmeleri böyledir. Ani edimli sözleşmeler kural olarak geçmişe etkili şekilde sona ererken ifasına başlanmış olan sürekli sözleşmeler kural olarak ileriye etkili sona ererler. Kanunla veya gene sözleşme ile tanınan taraflardan birine tek yanlı olarak sözleşmeyi sona erdirme hakkına, ani edimli sözleşmelerdeki gibi geçmişe etkili ise "sözleşmeden dönme", ifasına başlanmış sürekli sözleşmelerdeki gibi ileriye etkili ise "fesih" denir.
Sözleşmeler pek çok kanunda düzenlenmekle birlikte kuruluşları, geçerlilik şartları, hükümleri ve sona ermeleri bakımından esasen TBK'da düzenlenmiştir. Bu düzenleme kanunun "Genel Hükümler" kısmında yer alır. Buna karşılık, kanunun " Özel Borç İlişkileri" adlı ikinci bölümünde, bazı sözleşme türleri için özel hükümler getirilmiştir. Bunlar; satış, mal değişimi, bağışlama, kira, ödünç, hizmet, eser, yayım, vekalet, saklama, kefalet, kumar ve bahis, ömür boyu gelir ve ölünceye kadar bakma ile adi ortaklık sözleşmeleridir. Diğer bazı kanunlarda da özel sözleşme türleri düzenlenmiştir. Örneğin tüketici hukukuna tabi tüketici sözleşmeleri Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da; finansal kiralama ve faktoring sözleşmeleri 6361 sayılı Kanun'da, taşınmaz (gayrimenkul) satış vaadi sözleşmesi Noterlik Kanunu'nda düzenlenmiştir. Daha pek çok kanunda sözleşme türlerine ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Bu özel düzenlemeler TBK hükümlerinden önce uygulanır. Fakat hakkında özel bir düzenleme bulunmayan sözleşme hükümlerine, TBK'nın genel hükümleri uygulanacaktır.
Sözleşmeyi kuran karşılıklı irade beyanlarından öncekine "öneri" (icap), buna eklenerek sözleşmeyi kurana "kabul" denir. Sözleşmenin kurulabilmesi için öneri, kurulmak istenen sözleşmenin bütün esaslı unsurlarını (örn. satış sözleşmesinde, neyin satıldığı ve bedel taahhüdü) içermeli; kabul ise öneriyi olduğu gibi kabul eden, ona değişiklik getirmeyen bir beyan olmalıdır. Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermeyen önerilere "öneriye davet" denir ve buna eklenen kabul sözleşmeyi kurmaz. Öneriyi olduğu gibi benimsemeyen ve farklı unsurlar içeren kabul ise ancak bir başka öneri sayılabilir.
TBK'ya göre şayet öneri ve kabul unsurları gerçekleşmişse sözleşmenin esaslı olmayan noktaları (malın ambalajının nasıl olacağı, nereye teslim edileceği gibi) sonraya bırakılmış veya hiç görüşülmemiş olsa da sözleşme kurulur. Bu konularda sonradan çıkan uyuşmazlıkları müracaat üzerine hakim çözer.
"Sözleşme özgürlüğü" veya "irade özerkliği" olarak adlandırılan ilke uyarınca herkes sözleşme kurup kurmamakta serbesttir. Kural olarak kimse bir sözleşme yapmaya mecbur edilemez. Fakat istisnaen kanunun sözleşme yapma mecburiyeti getirdiği durumlar vardır. Sözleşme özgürlüğü ayrıca, kişilerin anlaşmaları şartıyla, kural olarak diledikleri tipte ve diledikleri hükümleri içeren sözleşme yapabilmelerini de ifade eder. Bu sebeple taraflar hiçbir kanunda özel olarak düzenlenmemiş olan sözleşme türleri yaratabilirler. Bu tür sözleşmelere "atipik", "türü kendine özgü" veya "karma" sözleşmeler denir. Sözleşmelerde "tipe bağlılık = sınırlı sayıda olma" (numerus clausus) ilkesi işlemez.
Sağlıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının mevcut olmasına rağmen, kanun bazı durumlarda sözleşmenin kurulmasını geçersiz saymıştır. Bunlar, sözleşmenin konusunun özel bir yasa hükmüyle yasaklandığı haller (mevduat sözleşmelerinin sadece finans kuruluşları tarafından yapılabilmesi gibi) ile TBK'nın genel hükümlerinde getirilmiş yasaklardır. Gene, kanunda karşılıklı edimler içeren sözleşmelere mahsus bir durum olarak, edimler arasında aşırı değer farkı varsa ve bu bir tarafın diğerinin zor durumda kalmasından, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleşmişse burada sömürülen tarafa sözleşmeyi geçersiz kılma veya edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme imkanı verilmiştir.
Bazen de taraflar üçüncü kişileri kandırmak için sadece göstermelik bir sözleşme yapabilirler veya gerçekte yaptıklarından farklı bir sözleşme yapmış gibi görünürler. Buna "muvazaa" denir. Böyle durumlarda tarafların göstermelik olarak yaptıkları sözleşme geçersizdir.
Sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğüne de bazı sınırlar getirilmiştir. Bunların en önemlisi TBK'da düzenlenen "genel işlem koşulları" sınırlamasıdır. Buna göre, tek taraflı olarak birden fazla kişiye imzalatılmak için hazırlanan sözleşme metninin, hazırlayan tarafından, yeterince inceleme ve tartışma imkanı verilmeden imzalatıldığı kişiler, bu sözleşmelerde yer alan aleyhlerindeki bazı hükümlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
Ortada bir taraf aleyhine şart içeren bir sözleşme yapılmış olmasa bile, şayet sözleşme yapılırken öngörülemeyecek bir olay sonradan ortaya çıkmış ve sözleşmenin taraflarından birinin borcunun ifasını çekilmez hale getirmişse "aşırı ifa güçlüğü" başlıklı TBK maddesine göre, bu kişi sözleşmedeki hükümlerin uyarlanmasını ve eğer uyarlama mümkün görünmüyorsa sözleşmenin sona erdirilmesini isteyebilir.
Sözleşmeye aykırılık borç doğuran sözleşmelerde söz konusu olur ve anlamı, bu sözleşmeden doğan borcun ihlalidir. Borçlar hukukumuza göre bu ihlal başlıca üç şekilde gerçekleşir: "borçlu temerrüdü" (Belirli vadenin geçirilmesi veya belirli vade yoksa çekilen ihtarla tespit edilen ifada gecikmedir.), "ifa imkansızlığı" ve "kötü ifa" (Borç ifa edilmekle birlikte, alacaklının başka mal varlığı veya kişi varlığı değerlerine zarar verilmesi yahut ifa edilen edimin taşıması gereken özelliklere sahip olmamasıdır; sonuncusuna "ayıplı ifa" denir.). Bu borca aykırılık durumları ile sonuçları TBK'nın genel hükümlerinde ve özel borç ilişkileri kısmındaki bazı maddelerde düzenlenmiştir.
YAZAR
M. Turgut Öz