Üç taraftan denizlerle çevrili (Karadeniz, Ege denizi ve Akdeniz) olan ülkenin resmi adı Türkiye Cumhuriyeti, yüzölçümü 780.576 km2, nüfusu 31 Aralık 2019'a ait kayıtlara göre 83.154.997, baş şehri Ankara'dır. Türkiye yeryüzünde hem Asyalı, hem Avrupalı, hem Ortadoğulu, hem Akdenizli olan tek ülkedir. Türkiye'ye coğrafi, tarihi ve kültürel özelliklerini kazandıran da bu konumundan kaynaklanan ve dünyadaki ülkelerden hiçbirisine benzemeyen bu ayrıcalıklı durumudur.
Eski Dünya (Asya, Avrupa, Afrika) kara kütlelerinin, aşağı-yukarı, geometrik merkezinde yer almasına rağmen aynı zamanda denizlerle kuşatılmıştır. Akdeniz, Eski Dünya karaları içine derin bir şekilde sokulmakta ve kolları ile (Karadeniz, Marmara, Boğazlar, Ege) Türkiye'yi kuşatmaktadır. Türkiye'nin, başka ülkelerde bulunmayan, bu özelliği de ülkemizin dış dünya ile ilişki kurmasında büyük kolaylık sağlamıştır.
Ayrıca, Türkiye Kuzey yarıküresinde ekvatorla kutup arasında ortalama bir yerde bulunmasından kaynaklanan birçok üstünlüğe sahiptir. Büyük deniz yolarının keşfedildiği (Ümit burnu yolu) Yeni Çağ başlangıcına kadar Uzakdoğu'yu Akdeniz dünyasına ve Avrupa'ya bağlayan yollar esas itibarıyla Anadolu'dan geçiyordu. Coğrafi özellikleri birbirinden oldukça farklı olan bu iki farklı coğrafyanın (Uzakdoğu ile Avrupa ve Akdeniz dünyası), ürünleri de birbirinden oldukça farklı ve birinin ürününe diğerinin ihtiyacı olduğu için bu farklı ürünleri birinden diğerine taşıyan ticaret yolları, genellikle, Anadolu'dan geçiyordu. Yol kavşaklarında, köprübaşlarında, konaklama yerlerinde ve özellikle bu yolların nihayete erdiği Anadolu kıyılarında şehirler ve kasabalar kuruluyor ve uygarlıklar gelişiyordu. Anadolu'nun yüzyıllar boyunca önemini korumuş ticaret merkezleri ile kültür merkezlerine sahip olması ülkeyi baştanbaşa kateden bu doğu-batı doğrultulu ticaret yolları sayesindedir. Akdeniz dünyasını Karadeniz dünyasına bağlayan Boğaz'ların varlığı ile ilgili deniz yolunun kabaca doğu-batı doğrultulu yollar ile burada kesişmesi de başka ülkelerde rastlanmayan bir durumdur. Böyle önemli bir kesişme noktasında olan başka bir ülke yoktur.
Türkiye orta iklim (ılıman iklim) kuşağında bulunmasına rağmen, ikliminde beklenmedik çeşitlilikler görülen bir ülkedir. Termometre'nin -45.6 oC kadar düştüğü (20 Ocak 1972 tarihinde Ağrı'da) ve 48.5 oC'ye (19 Temmuz 1973'te Dalaman'da) kadar çıktığı görülebilmekte ve bu iki rakam arasındaki 94.1 °C'lik çok büyük bir farka başka ülkelerde, aynı ülke sınırları içinde, rastlamak pek mümkün olmamaktadır. Bu iklim farklılığı ülkenin bir tarafında kayak yapılırken, başka bir yöresinde, aynı günlerde, deniz sporu yapılmasını da sağlar.
Türkiye'nin ikliminde görülen çeşitlilik doğal bitki örtüsüne de yansır. Ülkede Akdeniz makisinden başlayıp kızılçam, karaçam sıralamasını izleyerek sedir ormanlarına kadar çıkan Toroslar'a karşılık ladin, göknar ve sarıçamların yaygınlaştığı Kuzey Anadolu Dağları farklı bitki topluluğuna sahiptir. İç bölgelerde hemen yaz başında sararan step (bozkır) görünüşüne karşılık, yazları yağışlı Kars-Ardahan platosunun yeşilliğini yaz sonuna kadar koruyan doğal çayırlar alanı karşımıza çıkar. Türkiye'nin doğal bitki örtüsünde, üzerinde durulması gereken bir husus da, sadece Fethiye-Köyceğiz yöresinde bulunan ve kalıntı (relikt) bir bitki olan, Liquidambar orientalis (sığla, ya da halkın kullandığı isimle "günlük") ağaçlarının mevcudiyetidir.
Türkiye ayrıca oluşum bakımından çok çeşitli göllere sahiptir. Fakat bunlar arasında bir tanesi çok özel bir durum gösterir: Varlığına ilk kez 1990 yılında değinilen "traverten seti gölü" bildiğimiz kadarıyla, Türkiye dışında rastlanmayan bir göl tipidir (Erzincan'ın 100 km. kadar kuzeydoğusundaki Otlukbeli gölü).
Kalkerli arazilerin çok yaygın olduğu Türkiye'de kireçli suların biriktirme şekillerine en güzel örnek Pamukkale'dir. Bu suların eritme şekillerinin görüldüğü mağaralara da ülkenin hemen her yerinde rastlanır: Anamur yöresindeki Çukurpınar Düdeni dünyanın en derin mağaralarından biridir.
Türkiye yüzey şekilleri bakımından hem çok çeşitli, hem de çok yüksek bir ülkedir. Ortalama yüksekliği 1131 m. olan ülkemiz, bu bakımdan Avrupa'nın (ortalama yüksekliği 330 m.) ortalama yüksekliğinin yaklaşık 3,5 katı olduğu gibi, Asya'ya (ortalama yüksekliği 1050 m.) ait bu rakamın da üstündedir. Türkiye'nin yükselti basamakları arasında en dikkati çeken özellik ise 0-500 m. arasında olan basamağın Türkiye yüzölçümünün beşte birinden bile az yer tuttuğu, buna mukabil 1000 metreden yüksek olan alanların ülke arazisinin yarısından fazlasını (%55,5) kaplamasıdır. Özellikle bu sonuncu oran (%55,5) Türkiye coğrafyasının fiziki ve beşeri-iktisadi konularının izahında büyük ölçüde yardımcı olur.
Türkiye yüzey şekillerinde görülen çeşitlilik (sıradağlar, tek başına veya düz bir çizgi boyunca sıralanmış sönmüş volkan konileri, çeşitli yükseklikteki plato düzlükleri, çoğu ırmak ağızlarında ve vadilerin genişleme alanlarında ortaya çıkan ovalar) ülkenin iklim, idrografya, nüfus, beşeri ve iktisadi coğrafyaya ait birçok konusunun da açıklayıcısı mahiyetindedir.
Yüzey şekillerindeki çeşitlilik kıyı şekillerindeki çeşitlilikte de devam eder. Türkiye 8000 km'yi aşan bir kıyı şeridine sahiptir. Bunun yarısından fazlasını oluşturan Akdeniz ve Ege kıyılarında güneşlenme süresi günde 10-12 saati bulur. Bu kıyılarda turizm mevsiminde yağışın yok denecek kadar az düşmesi, deniz suyu sıcaklığının aylarca 20o'nin üzerinde oluşu da kıyı turizminin çekiciliğini artırır.
Endüstrinin yakın zamanlarda girdiği Türkiye daha çok tarım memleketi görünümündedir. İç bölgelerde başta buğday olmak üzere hububat tarımı yaygındır, çeşitlilik daha çok kenar bölgelerde görülür. Endüstri bitkilerinden şeker pancarı üretimine, ülkeye 1926'da şeker endüstrisinin girmesiyle başlanmış ve şeker pancarı ekim sahası zamanla genişlemiştir. Öteki endüstri bitkilerinin ekim alanları da yine Cumhuriyet döneminde artmıştır. Dokuma bitkilerinden pamuk Adana ovasında, Ege bölgesinin Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovalarında, ayrıca Doğu Anadolu'nun Malatya, Elazığ, Iğdır gibi çukur ovalarında elde edilir. Endüstri bitkileri arasında Türkiye'nin dış ticaretinde önemli yeri olan tütün, Ege bölgesinin çeşitli kesimleri başta olmak üzere Karadeniz bölgesinin bazı yörelerinde ve Marmara bölgesinde yetiştirilir.
Yağ veren bitkilerden zeytin üretiminin en fazla olduğu yer Edremit körfezi kıyılarındadır; sofralık zeytin ise daha çok Marmara denizinin güney kesimindeki kıyılarında Gemlik, Armutlu, Mudanya ve Erdek çevrelerinde üretilir.
Meyve tarımının yaygın olduğu Türkiye'de her ürünün kendine mahsus bir yöresi vardır. Fındık ağacının başlıca yetişme alanı Karadeniz bölgesidir. Ülkemizde Üzüm bağları geniş alanlara yayılır. Türkiye ihracatında önemli bir yeri olan çekirdeksiz kuru üzümün, başlıca, yetiştirilme alanı Ege bölgesidir. Bunun dışında sofralık üzüm Marmara bölgesinde, Güneydoğu Anadolu'da, Yeşilırmak havzasının iç kesimlerinde ve İç Anadolu'nun çeşitli yerlerinde geniş bir yayılış gösterir.
Narenciye (turunçgiller) üretimi Anadolu'nun güney ve batı kıyılarında dar bir sahaya inhisar eder; Doğu Kadadeniz'de Rize yöresinde de özellikle mandalina yetiştirilir. Muz üretimi ise yarımadanın yalnız güney kıyılarında, narenciye kuşağından daha dar bir şeritte görülür.
Çok çeşitli ve daha yaygın olan orta iklim meyveleri ise Doğu Anadolu'nun Erzurum-Kars yaylası ve İç Anadolu'nun Sivas çevresi gibi yüksek kesimleri dışında, hemen hemen Anadolu'nun her tarafındaki ovalarda ve vadi diplerinde yetişir. Başlıca meyve üretim alanları Güney Marmara Ovaları, Yeşilırmak havzasının Tokat-Amasya kesimi, Doğu Anadolu'da Malatya ovası ve İç Anadolu'da Erciyes dağı çevresindeki volkanik arazidir.
Türkiye'nin yer altı servetleri arasında, Sivas'ın doğusundaki Divriği'de çıkarılan demir, Elazığ'ın güney-doğusunda Maden (eski adı Erganimaden) ve Artvin yakınlarındaki Murgul'da bulunan bakır, Kütahya-Bursa arası, Fethiye-Marmaris arası ve Maden'in kuzeydoğusunda Guleman (günümüzdeki adı Alacakaya)'dan çıkarılan ve Türkiye'nin maden ihracatında birinci sırayı alan krom, Ereğli-Zonguldak havzasındaki maden kömürü yatakları ile Güneydoğu Anadolu'daki petrol yatakları zikredilebilir.
Endüstri faaliyetleri daha çok ülkenin batısında kümelenmiş, İstanbul-İzmit arası ve Ege bölgesinde İzmir çevresi bu bakımdan büyük bir ağırlık kazanmıştır. Batı Karadeniz bölümünün Zonguldak yöresi ile Akdeniz bölgesinde Adana-Mersin arası ve Anadolu'nun iç kesimlerinde Kayseri, Eskişehir, Gaziantep çevreleri de çeşitli endüstri faaliyetlerinin yoğun olduğu diğer kesimlerdir.
Türkiye'de ulaşım, ülkenin biçiminden ve onun üzerindeki yüzey şekillerinin uzanış doğrulusundan etkilenerek doğu-batı doğrultulu bir yol sistemi olarak belirmiş, kuzey-güney doğrultulu yollar ancak teknik imkanların çoğaldığı daha sonraki dönemlerde gelişebilmiştir.
Türkiye'de nehirlerin rejiminin pek elverişli olmaması nedeniyle gerçek bir nehir ulaşımından söz edilemez. Deniz ulaşımında da gemilerin yanaşmasına elverişli limanların sayısı ancak Cumhuriyet döneminde artmıştır. Ege'de İzmir en önemli ihracat merkezidir. Kuzeyde Samsun ve Trabzon en faal limanlardan ikisidir. Akdeniz kıyılarında ise Antalya ve Alanya'nın tarihi önemleri yanında İskenderun ve Mersin günümüzde en faal limanlardır.
Ülkemizde hava ulaşımı ilk defa 1933 yılında Ankara-İstanbul arasında yapılan seferle başlamıştır. O yıl sadece 460 yolcunun seyahat ettiği bu hatta günümüzde bazen saatte birkaç kez uçuşlar yapılabilmektedir. Cumhuriyetin ilk 20-30 senesinde sayısı mahdut olan yörelerimize uçakla gidilebilirken, günümüzde hava yoluyla ulaşılamayan yöre pek kalmamış gibidir.
YAZAR
Metin Tuncel