İslam tarihinde Müslümanları bilgilendirmede ve bilinçlendirmede vaaz ve irşat en etkili yöntemler arasında yer almaktadır. Bazen "tezkir, irşat, nasihat, nasihat, tebşir, inzar" gibi eş anlamlı kelimelerle ifade edilen vaaz kavramının en başat hedefi mü'minleri Kur'an ve Sünnet'in rahmet dolu mesajlarına davet etmek ve sevk etmektir. Vaaz sözlük anlamı açısından "öğüt vermek, hayırlı şeyleri hatırlatmak, sakındırmak, korkutmak" gibi anlamlara gelmektedir. Terim anlamı olarak ise vaazı, "mü'minleri doğruluğa, iyiliğe ve güzelliğe sevk etmek; onları her türlü yanlış, kötülük ve çirkinlikten sakındırmak için yapılan her türlü faaliyet, konuşma, hitabet" şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu yönü ile kavramsal çerçeve açısından dini içerikli her türlü konuşma, hatırlatma, uyarı, öğüt vb. faaliyetler vaaz faaliyetinin kapsamına girmektedir. Nitekim Kur'an'ın isimlerinden biri de "mev'iza"dır. (Yunûs 10/52). Bu da Kur'an'ın "müjdeleyici ve uyarıcı" yönünü vurgulamaktadır. (Fussilet 41/4).
En geniş anlamı ile vaaz kavramı eylem olarak bazen Allah'a (Hûd 11/46) bazen Resûlullah'a (en-Nisa 4/63) bazen erdemli gruplara (A'raf 7/164) bazen de Hz. Hûd veya Hz. Lokman (Lokman 31/13) gibi özel şahıslara (eş-Şuara 26/136) atfedilmektedir. Bununla birlikte kişinin kendine vaaz yapabileceğini rivayetlerde geçmektedir. Bu da temelde bireyin otokontrolünu sağlaması sayesinde iyiliklere yönelmesi ve kötülüklerden kaçınması anlamına gelmektedir (Musannef İbn Ebi Şeybe, Zühd, 35694). Ayrıca her Müslüman kişiyi dosdoğru yola davet eden rehberler içinde Kur'an ve Sünnet ile birlikte "her Müslümanın kalbine yerleştirilen Allah'ın bir vaizi" bulunduğu rivayetlerde belirtilmektedir. "Allah'ın bir vaizi" ifadesini "imandan kaynaklanan temiz vicdan veya saf fıtrat" olarak yorumlamak mümkündür. (Müsned-i Ahmed, 17634). Bu durumda insanoğlunun akli ve nakli delillerle birlikte enfüsi ve vicdani belgelerle donatılarak dosdoğru yol üzerinde kalması gerektiği hatırlatılmıştır. (Fussilet 41/53).
Allahu Teala, Kur'an'da Resûlullah'a bütün insanlığı hikmetle, güzel öğütle ve en güzel usulle İslam'a davet etmesini emretmektedir (en-Nahl 16/125). Bazı ayetlerde çeşitli emir ve yasaklar zikredilip gerekli bilgiler verildikten sonra bunlarla Allah'ın insanlara nasihat ettiği ifade edilir (en-Nisa 4/58; en-Nahl 16/90; en-Nûr 24/17). Resûlullah'a da çevresindekilere vaaz ve nasihatte bulunması emredilmektedir (en-Nisa 4/63; Kaf 50/45; ez-Zariyat 51/55; Gaşiye 88/21-22). Bazen ayetler mev'iza şeklinde adlandırılırken (Bakara 2/275; en-Nûr 24/34) bazen da bütünüyle Kur'an'ın insanlar için bir mev'iza olduğu (Al-i İmran 3/138; Yûnus 10/57), Allah'ın onu insanlara öğüt için indirdiği (Bakara 2/231) ifade edilir. Ayrıca Tevrat'ın (A'raf 7/145) ve İncil'in aynı niteliği taşıdığı zikredilir (Maide 5/46).
Hadisler kitaplarında vaaz kavramı geniş bir yer tutmaktadır. Resûlullah'ın çeşitli vesilelerle farklı ortamlarda vaaz ve nasihatte bulunduğu rivayetlerde geniş bir şekilde aktarılmıştır. Nitekim Resûlullah bazen ashabını evlerinde ziyaret eder ve onlara vaaz ve nasihette bulunmuştur (Ahmed b. Hanbel, V, 91). Resûlullah Efendimiz "cevamiü'l-kelim" sıfatına sahip olmasından dolayı vaazlarında oldukça etkili, öz ve anlaşılır konuşmalar yaptığı bilinen bir gerçekliktir. Bu yönü ile vaaz ve nasihatlerinde hikmet çerçevesinde hareket eder, kısa ve öz konuşmalar yapar; kolaylık ve hayır yolunu tercih ederdi. (Ebû Davûd, Salat, 231; Müsned, I, 465; Buhari, İlim, 11). Öyle ki, bazen bir sözü ile geniş, derin ve birçok bir anlam dünyasını içine alacak sözler sarfederdi. Nitekim sabah namazından sonra verdiği oldukça etkili bir vaazından dolayı Ashab'ın gözünden yaşlar aktığı ve kalplerinin titrediği rivayet edilmektedir. (Tirmizi, İlim, 16; Ebû Davûd, Sünnet, 6). Ayrıca Resûlullah, toplumun hiçbir kesimini ulaşmayı ihmal etmezdi. Bir taraftan Müslümanları hakka irşat ederken diğer taraftan zorlu tebliğ vazifesini de hakkı ile ifade etmekteydi. Her türlü imkan ve zamanı Allah'ın dinini anlatmakla geçirmiştir. Nitekim yeri geldiğinde evinde eşlerine vaaz eder (Buhari, İlim, 40) ve kadınları eğitmek üzere özel bir gün ayırırdı (Buhari, İlim, 36). Resûlullah, sadece kendisi değil; vaaz ve irşat, tebliğ ve davet amacı ile ashabını farklı bölgelere göndermiş, böylelikle hakkın her tarafa ulaşması için örnek alınması gereken büyük bir gayret ve azim ortaya koymuştur.
İslam tarihine bakıldığında büyük ve etkili vaiz ve hatiplerin yetiştiği görülecektir. Bunun en güzel örneklerini ise kuşkusuz ki, Hz. Ebûbekir, Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Vasıl b. Ata, Tarık b. Ziyad, Malik b. Dinar, Hasan-ı Basri, Abdulkadir-i Geylani gibi büyük ve önemli şahsiyetler temsil etmektedir. Vaizler bir taraftan önemli bir misyonu taşırken diğer taraftan onların rehberliğinde halk bilgilenmiş, kalpler çoşmuş, tevbe arzuları yenilenmiş, umut ve ümitleri ise güçlenmiştir. Bu yönü ile vaaz faaliyeti, bireysel ve toplumsal alanda maneviyatın gelişmesinde ve kalplerin mamur edilmesinde büyük bir rol oynamıştır.
İslam kültüründe tarihi tam olarak belli olmazsa da vaizlik olarak bir meslek grubunun ortaya çıktığı malumdur. Bu süreçten sonra vaizlik ve vaaz kavramı gerek cami içinde gerekse cami dışında genelde halkı irşat eden, onların kalbi ve manevi dünyalarını aydınlatmak üzere dini sohbet ve öğütlerde bulunan kişiler olarak tarif edilmiştir. Bu konuda İmam Gazzali'nin (ö. 505/1111) halkı ıslah ve onların iyi yola gitmelerini temin etmek için dünya ve ahiretlerini mamur edici sınıflar içerisinde peygamberlerden, yöneticilerden, alimlerden sonra dördüncü grupta vaizleri de sayması oldukça önemli bir noktadır. Kültürümüzde vaaz, monolog olma özelliği ile dikkat çeker. Böylelikle diyalog ürünü olan sohbet, tebliğ, telkin vb. kavramlardan ayrışır. Zira bu tür kavramlarda muhatap sadece dinleyici pozisyonunda yer almaz. Soru sorulabilir, itiraz edebilir ve bir şekilde karşılık verebilir. Vaaz kültürü bölgeden bölgeye değişebilmektedir. Bizim ülkemizde vaaz denilince genellikle ilk etapta Cuma namazı öncesi vaizin yaptığı konuşma anlaşılır. Bununla birlikte özel gün ve geceler başta olmak üzere namaz önceleri belli aralıklarla camilerde vaazların icra ve eda edildiği bir gerçekliktir.
Vaazda mutedil olmak, halkın ihtiyaç duyduğu temel bilgileri öncelemek, birleştici ve yapıcı bir üslup kullanmak, özel şahısların veya grupların isimlerini zikretmeden daha çok yanlış düşüncelerini veya kötü davranış biçimlerini eleştirmek, müjdeleme ve uyarma konusunda ölçülü olmak, sabır ve metaneti elden bırakmamak, hitabette tane tane ve anlaşılır bir konuşma tarzını seçmek, halkın idrak ve bilgi seviyesini dikkate almak, modern imkan ve tekniklerden yararlanmak esastır. Bununla birlikte vaazda 1400 senelik ümmetin tecrübe birikimden yararlanmak ile birlikte Kur'an ve Sünnet ekseninden ayrılmamak; İslam dışı ve yanlış bilgileri aktarmaktan sakınmak gerekir. Vaazda ayetler, hadisler, menkibeler, fikhi hükümler, inanç esasları, akli istidlaller, tefsir bilgileri, çağdaş meseleler gibi konular muhatabın durumuna göre net ve açık bir şekilde ifade edilir.
Vaaz büyük bir sorumluluk gerektirmekle birlikte ciddi anlamda dirayet ve metaneti gerektiren bir meslektir. Bu anlamda hemen vazgeçmemek ve ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzi (ö. 597/1201), insanları hak yola davet etmeyi suyun aşağıdan yukarı akması kadar zor olduğunu belirtirken vaazın bazen ciddi bir etki oluşturup zamanla etkisini kaybetmesini kamçıdan sonra kısa zaman içinde kaybolan bir acıya benzetmektedir.
YAZAR
Nihat Hatipoğlu