Sophia Loren otobiyografisi Türkçe'ye çevrildi
Böyle dediler ama sadece adını ve soyadını değiştirebildiler
Gizem SEVİNÇ SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK- CUMARTESİ
İtalya’da 2014’te yayımlanan Sophia Loren otobiyografisi, “Dün, Bügün, Yarın/ Bütün Hayatım” adıyla Türkçe’ye çevrildi. Ela gözlü efsane güzel kitapta, kendisine sahip çıkmayan babasından Carlo Ponti’yle olan olaylı ilişkisine kadar her şeyi açık yüreklilikle anlatıyor. Öyle ki karşımıza efsane güzelliğinin ardında şaşırtıcı derecede ürkek bir kadın çıkıyor
Aile Sırları (August: Osage County) filminin bir sahnesinde, yaşlı Meryl Streep ve kız kardeşi arasında şöyle bir diyalog geçer:
- Yaşlı kadınlar seksi olamazlar...
- Ah boşver, bununla yaşayabilirim...
- Peki ya Sophia Loren?
Bu sorunun cevabı belli: Yaşayan efsane Sophia Loren, 81 yaşını devirdi ve hâlâ çok seksi. Hem görüntüsüyle hem de otobiyografisinde açık yüreklilikle anlattıklarıyla...
“Tutku, kısacık bir sürenin sonunda onları merkezdeki küçük bir otele sürüklemiş ve orada uzun, aşk dolu geceler yaşamışlardı. Ama işte o sırada oyun bozan olarak ortaya ben çıkmıştım. Romilda’nın gebe kaldığı haberi üzerine Riccardo’nun kafası karışmış, yavaş yavaş ondan soğumuştu. Onun hayat planlarında kesinlikle yer almadığım gibi anneminkiler arasında da bir bebek yoktu” diye başlıyor hikâyesini anlatmaya.
20 Eylül 1934’te, Sofia Lazzaro adıyla Santa Margherita Kliniği’nin nikâhsız anneler bölümünde hayata gözlerini açıyor. Annesi, kasabalı güzel genç kız Romilda Villani, babasıysa o dönem sadece 20 yaşında olan, soylu ve yakışıklı Riccardo Scicolone.
Babası kısa bir süre sonra ortadan kayboluyor. “Anne” dediği anneannesi Luisa, “Baba” dediği büyükbabası Mimi ve “annecik” Romilda’yla küçük bir evde, fakir bir hayat sürerken babasını ilk kez 5 yaşında görüyor Sofia. “Onu yanımıza getirtebilmek için annecik çok hasta olduğumu bildiren bir telgraf yollamıştı. Bunun üzerine pek acele etmese de masmavi pedalları, kırmızı lastikleri olan ve yanında göbek adım Lella yazan harika bir oyuncak otomobille çıkagelmişti. Bu buluşma beni o kadar heyecanlandırmıştı ki onun yüzüne bile bakamadım. İşin hoş tarafı o araba hâlâ durur. Yüreğimin içinde pırıl pırıl korurum onu.”
AŞK MI, SIĞINMA HİSSİ Mİ?
Çocukluğunu çirkin ördek yavrusuna benzeten ve kürdan gibi olduğunu söyleyen Loren’in bir ikona dönüşecek kadar güzelleşmesi fazla zaman almıyor elbette. Kuğuya dönüşen ördek, aynı zamanda tarifsiz şekilde tutkulu... Kendisi de bu halini “Daha engin bir denize dalmak istiyordum. Yüzme bilmesem de önemi yoktu” diyerek itiraf etmekte beis görmüyor. Hızla serpilip güzelleşmesiyle figüran olarak pek çok yapımda yer alır ancak hayatının dönüm noktası, 10 Ocak 2007’deki ölümüne kadar ayrılmadığı ünlü İtalyan yapımcı Carlo Ponti’yle karşılaşması olur. 2 oğlunun babası Ponti’yle 1951’in eylül ayında, Oppio Tepesi’nde küçük bir masada otururken tanışırlar. O sırada Carlo Ponti, Giulana Fastri’yle evli. Her ne kadar yan yana geldiklerinde onu hep tanıyormuş gibi hissettiğini ve yakın bulduğunu anlatsa ve ömrünün sonuna kadar yanından ayrılmasa da, Ponti’ye duyduğu aşk mıydı meçhul; zira kitap boyunca anlatılanlardan Ponti’ye karşı büyük bir güven duyduğu ve sığınma hissiyle dolu olduğu anlaşılıyor. Nitekim Sophia Loren, tüm o büyüleyici güzelliğinin ardında çekingen ve bir o kadar güvensiz, ne yapacağını kestiremez halde o günlerde. Öyle ki 1962’de yönetmenliğini efsane İtalyan Vittorio De Sica’nın yaptığı “Kızım ve Ben” filmiyle Oscar aldığı törene bile katılmamış. “Ödülü alamazsam düşüp bayılacaktım, kazansaydım da bayılacaktım. O büyük sahnenin karşısında, bütün dünyanın gözünün önünde buna izin veremezdim. ‘Roma’da koltuğumda otururum’ dedim ve öyle de yaptım.” Telefonda kazandığını haber veren isim ise yabancı değil, vaktiyle ona evlenme teklif etmiş olan oyuncu Cary Grant oldu: “Sophia win! Sophia win! Sophia win!!!” (Sophia kazandı!).
Aslında onun hikâyesinin tamamına bir “yaşadıklarına inanamama” hali hâkim. Belli ki Loren’in dünya starı olma fikrini içselleştirmesi uzun zaman almış, hatta olgunluk dönemini bulmuş.
Uzun yılların ardından Carlo Ponti’nin cenazesinde siyahlar içinde çok asil görünüyordu Sophia Loren. Şimdi 4 torunu var: Lucia, Vittorio, Leonardo ve Beatrice. Ve küçük kızlar Lucia ile Beatrice gelecekte babaannelerini aratmayacak gibi görünüyor...
'YÜZÜ ÇOK KISA, AĞZI ÇOK BÜYÜK, BURNU DA ÇOK UZUN!'
Carlo Ponti’nin daveti üzerine gittiği ofisteki ilk fotoğraf çekiminde, tahmin edilenin aksine, o dönemki adıyla Sofia için işler pek de yolunda gitmiyor. “Umursamaz tavırları olan kameramanlar bana bir sigara uzattı, bunu yakmamı, kameraya bakarak, ileri geri yürümemi istedi. Şimdiye dek hiç sigara içmemiş, bir kamera karşısında tek başıma bulunmamıştım. Gayet yetersiz olduğumu düşünüyordum. Kameramanın da aynı şeyi düşündüğü belliydi. Sonunda Carlo’ya ‘Efendim resmini çekmek mümkün değil. Yüzü çok kısa, ağzı çok büyük, burnu da çok uzun!’ demişlerdi. Her zaman olduğu gibi burada da ‘çok’ bulunmuştum.”
KİTAPTAN KISA KISA...
Carlo Ponti’nin burnuna estetik operasyon yaptırması teklifine pek de sıcak bakmamış Loren. “Sofia, ne dersin... Hani şu profilini biraz yumuşatsak?” “Carlo, bana sinema filmlerinde oynamak için burnumu kestirmem gerektiğini söylüyorsan hemen şimdi Pozzuoli’ye döneyim çünkü kesinlikle böyle bir niyetim yok. Aptal değilim. Bu söz konusu bile olamaz, işte o kadar. Burnunu değiştirirsen her şeyin değişir ve ben değişmekten yana değilim.”
Ya Cary Grant ile ilişkisi? O günlerde kendisini tutamayıp Sophia Loren’e evlenme teklif etse de Carlo Ponti’yle boy ölçüşemeyen Cary’ye karşı Loren de aslında boş değil. Ancak sonunda tutku değil, güven yani Ponti kazanıyor. “Yerimin Carlo’nun yanı olduğunu biliyordum, ciddi bir karar almasını bekliyor olsam da benim güvenli limanım oydu.”
Ve 1960 yapımı “La Ciociara”, 1954 yapımı “L’oro di Napoli” ve 1963 yapımı “Ieri, oggi, domani” gibi ünlü filmlerinde rol aldığı dâhi yönetmen Vittorio De Sica’yla ilk sohbetleri sırasında De Sica’nın genç Sophia’ya söyledikleri: “Bu dünya bir ormandır, gözlerinizi açık tutmanız gerekir. Ama eğer bir tutkunuz varsa, ki ben iki kişiye yetecek kadar tutkunuz olduğunu görüyorum, kendinize güvenin, her şey yolunda gidecektir.”
1952 yazında tanıştıkları Napolili yapımcı Goffredo Lombardo, Sofia’nın soyadı olan Lazzaro’yu akılda kalıcı bulmuyor. “Masasının arkasındaki bir afişte İsveçli güzel aktris Marta Toren’in bir resmi vardı; baştan sona alfabeyi saydı, L harfine gelince durdu: ‘Soren, Toren, Loren... Evet oldu, bulduk. Sofia Loren’. Ancak Sofia’ya da daha uluslararası bir hava katmak istediler ve f’yi ph’ye çevirerek bunu da çözdüler.” Artık o, Sophia Loren’di.
Yıllarca Brigitte Bardot’yla, Marilyn Monroe’yla seks sembollüğü konusunda yarışan Loren, cazibe konusunda neler söylüyor dersiniz? “Elbette kendimi hep güzel hissetmiştim ama bu huzursuz, kendine asla yetmeyen bir güzellikti... Zaten fazla önem verdiğin zaman güzellik bir çıkmaza dönüşebilir. En beklemediğin anda sana çelme takar, seni göklere, daha da yükseklere çıkarır ve sonra ansızın yere bırakır. Bütün dikkatini ona yönelttiysen bu düşüş gerçekten bir felakete dönüşebilir. George Cukor’ın dediği gibi, insanın kim olduğunu kabullenmesiyle ve bilinçle yarışabilecek hiçbir güzellik yoktu.”