Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Herkes star olmak zorunda değil’

        HT CUMARTESİ / Pınar ERBAŞ

        Hikâyemiz Mardin Kızıltepe'de başlıyor. 10 çocuklu ailenin en küçüğü Melih. Hizbullah, PKK ve devletin zaman zaman aynı karanlıkta buluştuğu yıllar... "Çocukluğu Batı'da geçmiş biri anlayamaz" dediği bir ortamda büyüyor. Derken Gaziantep'te yatılı lise... Yeni bir kültür, yeni çevre. Sinemaya hep ilgisi var. Televizyonda pazar kuşağı filmlerini kaçırmıyor. İlk kez 17 yaşında sinemada bir film izliyor: Sarhoş Atlar Zamanı. "Yönetmen mi olsam acaba" diye düşünürken çok iyi bir öğrenci olmamasına rağmen Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanıyor. Bu sefer istikamet İstanbul. Ve hayatının dönüm noktası... Okul kantininde yan yana asılı iki ilan. Birinde işletme bölümünden stajyer öğrenci, diğerinde ise Semih Kaplanoğlu'nun yeni filmine erkek oyuncu arandığı yazılı. Oyuncu olmak için değil ama gerçek bir film seti görmek için seçmelere katılıyor. Sonrası malum; Süt filminde başrol oyuncusu oluyor. Filmle beraber tam 8 ülke geziyor. Festivallere katılıyor, ödüller alıyor... İlk röportajımızda anlattığı hayat öyküsünün özetini geçtim. Tesadüfen girdiği oyunculuk serüveninde şu an çok parlak bir kariyere sahip. Son olarak Show Tv'nin sevilen dizisi Pis Yedili'de izlemeye başladık onu. Karakterini ve hedeflerini anlattı. Bu arada, röportajdan sonra kendi adını taşıyan bloguna da bir göz atın derim.

        Bu yola hasbelkader girince; oyuncu olma hayaliyle, o hırsla doğmayınca yani, daha mı aklı selim hareket ediliyor?

        Tabii. Takıntıların olmuyor bir kere. Hayatımdaki tek amaç o değil. Annem, "Oğlum gel çabuk çok özledim" dediğinde bir dizi için görüşmem bile olsa erteleyebiliyorum mesela. O hırsla dolmuş olsam, hata yapma şansım yüksek olur.

        Peki niyetiniz yokken, tanınmak falan sıkıcı geliyor mu size?

        Aslında selam veren ya da tanışmak isteyenler çok güzel. Ama bazen uzaktan gözünü ayırmadan sana bakanlar oluyor. Hissediyorsunuz bir şekilde. "Ne bakıyorsun" da diyemiyorsun. Kötü bir durum.

        'HERKES STAR OLMAK ZORUNDA DEĞİL'

        Öte yandan, oyunculuk konusunda çok büyük hırsların olmadığı için belki de hiçbir zaman o starlık mertebesine ulaşamayacaksın.

        Olmasın. Hiçbir sorun yok. Zaten herkes star olmak zorunda değil. Star olmak isteyen birinin bu sorulara vereceği cevaplar da farklı olurdu mesela. Tamamen politik, nabza göre şerbet veren, insanların duymak istediği cümlelerle konuşurdu. Çoğunluk öyle yapıyor. Biraz farklılık gösterdiğinde de "Bu adamda bir tuhaflık var" demeye başlıyorlar.

        Hedef yönetmenlik, değil mi?

        Evet ama yönetmenliği sadece denemiş olmak için yapmak istemiyorum. Doğru zaman önemli. Hem, şu an benim dizilerde oynamam da yönetmenlik açısından attığım bir adım gibi görülebilir. En basitinden, bir oyuncunun nasıl düşündüğünü öğreniyorum. Film çekerken oyuncu yönetimi konusunda çok işime yarayacak.

        Yönetmenlerin ilk filmleri genelde çok kişisel oluyor. Hayatı boyunca hangi meseleyi kafasına taktıysa onu işliyor...

        Aslında bu bazı yönetmenlerin düştüğü bir hata. Bir olay seni çok etkilemiş, fikirlerini ve kişiliğini değiştirmiştir. Ama onu filme koyduğunda insanlar için ilginç gelmeyebilir. O yüzden aşırı kişisel filmleri çok başarılı bulmuyorum.

        'İLK FİLMİMDE HİÇBİR ŞEYİ SORGULAMAYACAĞIM'

        İlk filminde sen neyi sorgulayacaksın peki?

        Hiçbir şeyi. Zaten her film bir şeyi sorgulamak zorunda değil. Öyle çok büyük dertleri olması da gerekmiyor. Dünyanın en "Bu ne be" diyeceğin filmi bile eğer amaçladığı şeyi yapmışsa başarılıdır. Ben de güzel bir hikâye anlatmak istiyorum. 6 yaşında bir çocuğun, hapisten çıkagelen babasıyla tanışmasını senaryolaştırmaya çalışıyorum.

        Boğaziçi İşletme Bölümü ne durumda?

        Bitmek üzere. Setten çıkıp matematik sınavına girmişliğim var.

        "Tembelim" diyormuşsun.

        Biraz öyleyim. Sadece fiziksel bir şey değil. Mental olarak da; her konuda beklemede kalıyorum. Bir şeyin benim için aşırı önemli olduğunu hissetmeden kılımı kıpırdatmıyorum.

        Bu tembellik değil ki, "İçimden gelmedikçe hiçbir şey yapmıyorum" da diyebilirsin.

        Evet, öylesi daha fiyakalı. Kısaca; yapmak istediğime emin olmam lazım.

        Örnek ver.

        Anlık hislerin beni yönlendirmesine izin vermiyorum. Birinden hoşlanıyorum diyelim, çok emin değilsem adım atmıyorum. Ya da bir konu geliyor aklıma, "Yazsam iyi olur" diyorum. Öyle bir an geliyor ki gerçekten bunun gerekliliğini hissediyorum. O zaman tembellik yok oluyor, saatlerce yazıyorum.

        Ekşisözlük'te çok popüler yazarlardan biriymişsin. "Ünlüyüm, aklıma geleni rahatça söyleyemiyorum, bari o şekilde içimi boşaltayım" gibi bir şey mi bu?

        Aynen öyle. Anonimlik özgür düşünceyi geliştiren bir şey. Kimliğin bilinmediği için hakikaten ne düşündüğünü yazabiliyorsun. Ama kimileri ahkâm kesmek için kullanıyor. Art niyet kötü tabii ama yine de de isteyen istediğini söylesin. Özgürlük iyidir.

        Babasına inat olsun diye...

        Bir oyuncu için gençlik dizilerinde oynamak büyük avantaj olmalı. Çünkü yaş ortalaması gereği tam da "birine hayran olma heveslisi" bir izleyici kitlesine hitap ediyorsun.

        Öyle ama oynadığınız karakterin de biraz hayran olunacak özelliklere sahip olması gerekiyor. Gerçek hayatta olmasını hayal ettikleri birinin profilini çizmelisiniz.

        Pis Yedili'deki yeni karakterinizden bahsedelim o zaman.

        Çok zengin bir babanın oğlu. Ama para mevhumu onun umurunda değil. Babasıyla arasının da pek iyi olduğu söylenemez. Çünkü hayallerini engellediğini düşünüyor. Pek çok okul değiştirmiş, hiçbirinde tutunamamış. Sırf babasına inat olsun diye okumak istemiyor çünkü. Bu okul onun son şansı. Eğer burada da bir dikiş tutturamazsa eğitim hayatı bitecek.

        Zenginlik, asi tavır, merhamet derken, o bahsettiğin "hayran olma potansiyeli yüksek" rolü sırtlayacaksın sanırım...

        Biraz öyle. Bir de çok büyük bir şans çünkü Adını Feriha Koydum'daki Mehmet'in tam tersi. "Farklı rolleri de oynayabilirim"i insanların kafasına yerleştirmek çok zor. Yaklaşık 1 senedir Mehmet'in aynısı karakterler geliyordu. Hepsini reddettim.

        'İki kültürün de içinden geliyorum'

        "Çocukluğumu Güneydoğu'da uzun dönem olarak yaptım. İki kültürün de içinden geliyorum. Dolayısıyla her iki tarafın söylemini, doğru ya da yanlış bulduğu şeyleri biliyorum. Bu; bana dikte edilen her şeye şüpheyle yaklaşmama neden oldu. Olan bitene objektif olarak, dışarıdan bakabilmemi sağladı."

        'Bizde olsa kan çıkardı'

        "Apolitik biriyim. Yeryüzündeki insan sayısı kadar ideoloji olması gerekiyor bence. Herkesin bir inanç sistemi, doğruları, yanlışları var. Bir sistemin, kalıbın içine dahil olmanın hiçbir anlamı yok benim için. Aynı görüşteyiz diyelim. İlle bir ismin altında toplanmamız mı gerekiyor. Çünkü bu sefer "biz-onlar" ayrımı ortaya çıkacak. İdeoloji kavramı insanları birbirinden uzaklaştıran, özgür düşünmeyi engelleyen bir şey. Gezi Parkı olaylarında da gördüm bunu. Karşılıklı iki ayrı grup var. Aynı şeyi savunuyorlar ama farklı ideolojileri benimsedikleri için sloganları çatışıyor. Birbirlerini dinleseler belki anlaşacaklar. Ama işte

        'Ben şu ideolojideysem diğerini sevmemem lazım' önyargısı buna engel oluyor. Avustralya'da film festivalinde bir sohbete şahit oldum. İkisi de Avusturyalı, biri neo-nazi, diğeri komünist. Espri yapa yapa öyle bir tartışmanın içindeydiler ki şok oldum. Bizde olsa kan çıkardı."

        AKIL, RUH SAĞLIĞI İÇİN....

        "İnsanlar sürekli oynadığımız diziden bahsetmemizi ve mümkünse övmemizi bekliyor. Ben hiç o kafaya girmedim. Çünkü hayatımız sadece diziden oluşan bir şey değil. Kaldı ki zaten dizi çalışma sürelerinin ne boyutlarda olduğunu herkes biliyor. Günün büyük bir kısmını diziye harcıyorsanız diğer kısmında kendi akıl, ruh sağlığınız için ondan biraz uzaklaşmanız gerek. Ama bu sefer de burnu havada gibi algılanıyorsunuz. Bana verilen görevi saygı duyarak yaptığım sürece -ki elimden gelenin en iyisini yapmak için çok uğraşıyorum- bu benim o işi sevdiğimin en büyük kanıtı."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.