Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “ANNE, senden 3 isteğim var” demişti Uzay; geçen sonbahardı. Akşam yatmaya hazırlandığı saatlerdeydi, günün bize ait nadir vakitlerinden biri; hatırlıyorum. “Söyle oğlum, dinliyorum” dediğimde şöyle sıraladı:

        “Lütfen artık sigara içme. Radyoda duyuyorum ‘Sigarayı bırak; hayatı bırakma’ diyor. İkincisi telefonuna çok bakıyorsun, daha az bakmalısın, gözün bozulacak. Üçüncüsü de dişlerini iki dakikadan daha kısa süre fırçalıyorsun. En az iki dakika diye öğretti babam...”

        Bu istekleri duyunca bir süre durmam, düşünmem gerekti. 7 yaşındaki oğlumun benden istekleri arasında saçma, şımarıkça ya da kendi için olan hiçbir şey yoktu. Kendimi öyle şanslı hissettim ki... “Bu isteklerini yerine getirmek için gayret göstereceğim” dedim ona...

        Sigarayı bırakmakla ilgili senelerdir süren ve nihayete eremeyen bir çabam vardı aslında. Bir şekilde bırakmayı beceriyor; sonra bir bahaneyle, irademin zayıf olduğu bir anda ya da bir taneden bir şey olmaz tuzağına düşerek yine en başa dönüyordum. Oysaki sigara ve çocuk birbirinin tam zıttı iki şey. Biri varsa, onun olduğu ortamda öteki olamıyor. Öyle bir karşıtlık ki bu çocuğun yerine tercih ettiğim sigara; bilinmeyen bir gelecekteki bir gün, yaşlı ve hasta bir anneye bakma zorunluluğu olarak geri dönebiliyor. Bu fikir içimi sıktı. Bir yandan her sigara içişimde Uzay’ı, “Sen git öteki tarafa, burası duman” diye kovalıyor, bir yandan da kendi sağlığımı, dolayısıyla Uzay’ın geleceğini sabote ediyordum. Fazla geldi bu fikir. 15 Kasım’da sigarayı bıraktım. Bir daha içmedim. İçeceğimi sanmıyorum artık. Umarım.

        SAKLANACAĞIM KOVUK

        Telefona bakma konusunda da Uzay çok haklı. Biz teknolojiyle olan ilişkisini makul bağlamda tutamamış, analoğa doğup dijitale geçmiş yetişkinler olarak ona paçayı kaptırmadan faydalanmayı öğrenememiş bir kuşağız. 20’li yaşlarımda hayatıma giren cep telefonu, 30’lu yaşlarımda akıllı telefonlara ve sosyal medyaya dönüşünce elimi verip kolumu kaptırmış olabilirim. Olabiliriz. Bu bağımlılıktan bu ömürde kurtulabilir miyim emin değilim, ama oğlumun makul isteğine, en azından o etrafımdayken, bana bir şey anlatıyorken, birlikte sofradayken gibi kısıtlar koyarak telefon bip’lese de, çalsa da, çatlasa da bakmama kararı aldım kendimce.

        Ve Uzay’a anlattım. İnternetle, cep telefonlarıyla, akıllı telefonlarla hangi yaşta tanıştığımı; bu konuda bana yol gösterecek, uyaracak kimse olmadığını; telefonu kafama dayayıp konuşmaktan bile son birkaç senede vazgeçtiğimi anlattım. Şunu da ekleyerek: “Sen ve senin yaşıtlarının teknolojiyle kuracağı ilişki, ben ve benim yaşıtlarımdan çok daha bilinçli olacak. Biz bu konuda size göre cahil kalacağız.”

        Son isteği olan diş fırçalama dakikaları hususunda benim de ona söyleyecek bir sözüm oldu neyse ki... Önemli olanın 2 dakikayı tamamlamak değil, belli bir şuurla dişlerimin her birini temizlediğimden emin olarak diş fırçaladığımı anlattım. Ona da bunu tavsiye ettim hatta. Moda tabiri kullanacak olursam “mindful diş fırçalama”...

        Uzay ile birlikte geçireceğim 7. Anneler Günü’nün arifesinde annelik benim için ilk günlerdeki gibi koşuşturmacalı, mücadeleli, bedensel zahmetli, belirsizlik ya da güvensizlikle dolu bir şey değil artık. Hatta tam tersi. Annelik artık benim için, verdiğim ilgiyi fazlasıyla geri aldığı, verdiğim sevgiyi misliyle hissettiğim bir hal, kendime dair çok yeni bilgilere ulaştığım bir yol. Öğretmek, eğitmek, büyütmekten azade, bir arada sıcacık bir yürüyüş; dünyadan bıktığımda saklanacağım bir kovuk. Çok şükür.

        Darısı uykusuzlukla, ağlamalarla, çelişkiler ve belirsizliklerle sınanan tüm yeni annelerin başına...

        Diğer Yazılar