Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir gecede evlerinden olan, yollara düşüp sınırlardan geçerken, trenlerden inip otobüslere binen insanların hikâyesini hiçbir seyahat dergisi yazmayacak. MOMA’daki sergi 8 mültecinin hayatını izlettiriyor

        Şehrin her köşesine konuşlanan polislere sormak lazım, “Bir durum mu var memur bey?”. Evet var, “İstanbul’daki patlama yüzünden” diyorlar. Artık hiçbir yerin ve hatta kendilerinin de güvende olmadığını en çok Alman kurdu köpekler biliyor. Kokladıkları sırt çantalarından sonra kimse onlara teşekkür etmiyor. Grand Central’da her köşe başında duran, silahını kullanmasa da bakışlarıyla herhangi birini alnının çatından vurabilecek bu askerlerin hepsi can güvenliği için öyle mi? Halbuki bilmiyorlar, metroda bir kutu kola yere düşünce herkes birbirine sarılıyor, sabahın köründe düşeceği tutmuş, “Oo Jesus’lar” havaya uçuyor. İki polisin 52’nci Cadde’deki metro durağında yerde bebeğiyle dilenen kadını “Kalk buradan, iznin yok” diyerek kaldırmasının, önüne koyduğu “Açım ve evsizim” yazan kâğıdı katlayıp kadına vermelerinin İstanbul’la olmasa da dünyayla alakası var. Açlığın, evsizliğin resmi bir kâğıda baktığı günler! “Gidin buradan” diyor polis. MOMA’nın ilerisine kadar kadını takip ediyorlar.

        BİR HARİTA, BİR KALEM

        İçeride, ikinci kata kurulan 8 ekranın önünde insanlar banklara oturmuş, Bouchra Khalili’nin videolarını seyrediyor. Projesinin adı, “Mapping Project of Journey”. Sanatçının 2008-2011 yılları arasında kayda aldığı videolar, siyasi veya ekonomik sebeplerden ülkesini terk edip yasadışı yollarla başka bir hayata kavuşmaya çalışan insanların hikâyelerini anlatıyor. Kuzey Afrika’dan, Ortadoğu’dan yola çıkıp Avrupa’ya ulaşmaya çalışan gencecik insanlar; yurtlarında kalsalar büyük ihtimalle ya aç kalacaklar ya öldürülecekler. Videolarda yüzleri gözükse o vakit de vardıkları noktada ya polis düşecek peşlerine ya da televizyon kanalları! Khalili yurtsuz insanları bir harita ve kalemle baş başa bırakırken, seyredenleri bu insanların yüzünden mahrum bırakmanın sebebini bilen Berlin’de yaşayan Fas asıllı Fransız bir sanatçı.

        ‘SİZİ YAŞATMAZLAR’ DEDİLER BİZE

        Khalili’nin her videosu bir dünya haritasıyla açılıyor. Bir siyah kalem, yüzünü görmediğimiz bir kadın veya erkek, ülkesinden ayrıldığı günden itibaren yolculuğunu anlatmaya başlıyor. Günler, aylar süren, bir arabada bazen 5 gece tanımadığı insanlarla bir sınırda bekleyen, sınırdaki polislerden dayak yiyen, ülkesine geri gönderilen, sınırda bekleyip tekrar geri kaçan insanlar.

        Mogadişu’dan yola çıkan genç kadın 10 tane ok çizecek Bari’ye kadar. Norveç’te yapamamış, İngiltere’de mutlu olamamış, son çare İtalya’yı deniyor şimdi. Bir işe girmiş, “İtalyanca’yı da öğrendim bakın” diyor. Ödünç bir dil almış, ödünç bir hayat, sesindeki neşe de ödünç zaten. Önlerindeki haritayı ‘numaraları birleştirmece’ bulmacaları gibi çizen insanları seyrederken takip bazen imkânsızlaşıyor. Evlerinin dibinden bir otobüse, bir minibüse binip işine gücüne, akrabasına oturmaya, alışverişe giden insanlar şimdi yollarda sürünüyor. Bir gecede oldu her şey. Onlar da “Biraz daha bekleyelim, bakalım neler olacak” diyordu belki, belki bir pazar gecesi önlerinde tabakları tam yemeğe oturacakken bomba düştü bahçelerine. Bir gecede bir sırt çantası, bir battaniyeyle kalan milyonlarca insandan 8’inin hikâyesi dönüyor Moma’da.

        ‘ROMA SANDIK İZMİR’MİŞ’

        Bir erkek sesi anlatıyor: “Sudan’dan yola çıktım. Trablus’a vardım. Bir tekneye bindik. Ege’nin ortasında durdu. Kaptan katil balinaların olduğunu söyledi. Çok arkadaşım öldü o teknenin içinde. Kaptan daha sonra İtalya’ya gideceğimizi söyledi. Bizi bir limanda indirdi. Limanda yanımıza gelen adam bizimle Arapça konuştu. Nerede olduğumuzu sorduk, Roma’ya geldiğimizi düşünüyorduk. “İzmir’desiniz” dedi. Bize önce ‘İstanbul’a gidin, Aksaray’ı bulun’ dedi. Çünkü bize, “Siz Afrikalısınız burada sizi yaşatmazlar” dedi. Biz de İstanbul’a gittik. Aksaray’ı bulduk, orada bize “Sizin gibiler Yenikapı’da” dediler. Yenikapı’ya gittik ama başka bir ülkeye geçmeyi başaramadık. Ben Birleşmiş Milletler’e başvurdum. “2 sene sonra Amerika ya da Kanada vizesi çıkar” dediler, İstanbul’da bekliyorum.” İnsan yalan olsun istiyor da, bir Afrikalı böyle anlatıyor yaşadıklarını, “Sizi yaşatmazlar dediler bize”.

        Başka bir video, genç adam çok yavaş anlatıyor hikâyesini, yorulmuş besbelli, hem anlatmaktan hem yollardan: “Afganistan sınırından iki-üç haftada Türkiye sınırına geldim. Polis bizi yakalayıp attı. Birkaç defa daha denedikten sonra yakalanmadan İstanbul’a vardım. Burada dört ay bekledim. Bulgaristan’a, oradan Viyana’ya, sonra Münih’e, sonra da Belçika’ya geçtim. Aylarımı aldı. Sonra İngiltere’ye kaçtım, Londra’dan Paris’e geçtim, Paris’ten Milano’ya, hedefim Roma’ydı, ulaştım sonunda!”

        Hiçbir gezi dergisi, hiçbir seyahat eki anlatmayacak göçmenlerin derdini, gittikleri döndükleri yolları. Polisler, jandarmalar, askerler insanları kovalayacak, Alman kurtları çantalarımızı koklayacak. “Yaşamak, savaşı kaybetmektir” diyen Cioran’a inat yollara düşecek insanlar!

        Bouchra Khalili’nin MOMA’daki “Mapping Project of Journey” sergisi.

        Diğer Yazılar