80 milyar ikramiye
Milli Piyango yılbaşı çekilişinin ikramiyesini 80 milyon TL olarak açıklamış.
Geçen sene 70’ti.
Bu yıl 80.
Geçen seneki yılbaşı çekilişinin hemen ardından ikramiye ile ilgili yazmaya başladım.
Epey bir dalga geçen, epey de bir kızan oldu.
Fazla şüpheci olduğum, paranoyak olduğum falan söylendi.
Ne oldu sonunda?
Ben haklı çıktım.
11 aya yakın oldu hâlâ ikramiyeyi kazanan belli değil.
1 ay sonra para Milli Piyango İdaresi’ne kalacak.
Son aylarda büyük ikramiyelerin hep satılmayan biletlere çıkması da cabası.
Daha önce kim bilir kimlere çıktı ya da çıkarıldı ayrı konu.
Şimdi de ikramiye 80 milyon TL olarak belirlenmiş.
Aslında 80 milyar TL olarak da belirleyebilirlerdi.
Nasıl olsa çıkmıyor, nasıl olsa idareye kalıyor para.
En azından tarihi ikramiye falan diye reklam yapar, bu zavallı milleti biraz da “kekler” sonra da “Hay Allah talihli bileti almış ama evde unutmuş, sonra da ölmüş” derlerdi.
Ama bakın bu sene yılbaşının ertesi günü talihlinin ortaya çıkıp parasını tahsile geldiği de açıklanabilir.
Bu dedikoduları ortadan kaldırmak için.
Tabii talihlinin kim olduğunu asla öğrenmeyiz o da ayrı.
“Var” derler biz de inanmak zorunda kalırız.
Açık söyleyeyim, halkın gözünde bir zamanların en güvenilir kuruluşu olan Milli Piyango’nun güvenilirliği de bitmiştir.
Bu arada her türlü “kumar” Demirören Grubu’na verilip bir kumar tekeli oluşturuluyor gördüğüm.
Bari pek yakında Jokey Kulübü’nü de Demirören’e verin de, eksik kalmasın.
*
Vasat
Ali Babacan’ı televizyonda izleyen Ahmet Hakan notunu vermiş ve verdiği notu yazmış dün:
“Vasatın bir tık üstü”
Okudum ve düşündüm.
“Vasat ne?”
Bağırmadan konuşmak mı?
Masaya yumruk vurmamak mı?
Gözlerinden ateş çıkarmamak mı?
Sürekli “Ben” dememek mi?
“Sadece küçük değil büyük dağları da ben yaratmış olabilirim” havasında dolaşmamak mı?
Sükunet mi?
Bilgiye güvenmek mi?
Barışçıl olmak mı?
Horozlanmamak mı?
Nezaket mi?
Bunlar mı vasatın özellikleri?
Bilemedim.
Ancak gördüğüm bir şey var.
Türkiye’de gazeteci denilen yaratık, siyasetin ne olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşıyor.
Alıştığının dışındaki siyaseti yok sayıyor, vasatlaştırıyor.
Oysa belki de bu gazeteci türünün anlamadığı, bir gençlik, bir dip dalga geliyor.
“Vasat”ı küçümseneni beğenen, vasat diye görülen üstteki yaklaşım tarzını daha doğru bulan bir yeni anlayış.
Bugüne bakarsan ve kriteri bugün yaparsan Ali Babacan vasattır.
Yok ama eğer “yarının” ne olacağını görmeye çalışırsan, Ali Babacan, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş ve bugün adını bilmediğimiz niceleri...
Hiç de vasat olmayabilir.
*
Kim içerde kim dışarda
Beykoz’da bir değnekçi yani sokağı babasının malı otopark zanneden bir kanun tanımaz park yeri yüzünden tartıştığı bir adamı, bir döviz bürosunda yakalayıp defalarca bıçaklıyor.
Neyse ki adam ölmüyor.
Değnekçi yakalanıp mahkemeye çıkarılıyor.
Mahkemede ne oluyor?
Serbest bırakılıyor.
Anında.
İtiraza rağmen.
7 ay sonra aynı değnekçi yine ortaya çıkıyor.
Yine birini bıçaklıyor.
Zaten bıçaklamasa şaş.
Sabıka kaydı bıçaklama, cinsel saldırı, uyuşturucu gibi suçlarla dolu.
Dahası adamın kesinleşmiş 5 küsur yıl cezası var.
Ama aramızda geziyor.
Hakimin suçu mu bu?
Emin değilim.
Bana öyle geliyor ki, hapishaneler tıka basa dolu olduğu için bunlar özellikle yakalanıp içeri atılmıyor.
Osman Kavala gibi çok tehlikeli adamlar içerde dursun diye, bunlar dışarda geziyor!
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dev aynasını kırdığımız zaman.