15 Temmuz sonrası
15 Temmuz darbe girişimi, Rusya ile yaşanan ekonomik ve siyasi kriz, Suriye ve Irak’ta yaşanan iç savaş, terörle yürüttüğümüz kapsamlı mücadele, uluslararası olumsuz koşullar ve Avrupa ekonomisindeki durgunluk karşısında ekonomimizin sağlam ve dirençli olduğu bir kez daha görülmüştür.
Özellikle; topluma büyük bir travma yaşatan ve ulusal refleksle geri püskürttüğümüz FETÖ’cülerin 15 Temmuz darbe girişimi; ekonomide “kalıcı” bir “hasar” yaratmadı, tam tersine; belli ölçüde “fırsat”a da dönüştü.
FETÖ’cülerin 15 Temmuz darbe girişimi sonucunda dövizin fırlamadığını, TL’nin tepetaklak olmadığını, halkın bankalara hücum etmediğini, yabancı sermayenin bir gecede ülkemizi terk etmediğini, kolaylıkla görebiliyoruz.
Aksine; oluşturulan toplumsal ve siyasal diyalog ve uzlaşma ortamı, hükümetin aldığı kararlar; ekonomiye ivme kazandırdı.
Bu sonucun alınmasında sivil toplum örgütlerinin, iş çevrelerinin milli birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerinin olumlu etkisi de sözden uzak tutulmamalıdır.
Bu arada; hükümet durgunluk olasılığına karşı ekonomiyi canlandırmak amacıyla piyasaya satın alma gücü sağlamak ve kamu harcamalarını artırmak için bir dizi tedbir aldı.
Bunlardan en önemlisi; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarlı telkiniyle konut kredileri faizlerinin %1’in altına indirilmesi, tasarrufun artırılması, KOBİ’lerin ve esnafın finansman ihtiyacının giderilmesi için yeni teşvik paketinin hazırlanması, bunun yanında vergi affı ve varlık barışı gibi uygulamalardır.
Eğer piyasalar kendi imkanlarıyla durgunluktan çıkamıyorlarsa; devletin yapması gereken alt gelir guruplarının tüketim harcamalarını artırmak ve üretimi harekete geçirmek sorumluluğunu üstlenmektir.
Özetle; alınan önlemlerin tümü ekonomiye “can suyu”vermek ve meydana gelebilecek olumsuzlukları en alt düzeye indirmek amacını taşımaktadır.
PİYASALAR TIKIR TIKIR
Ara başlıktaki bu sözler, Başbakan Binali Yıldırm’a aittir.
Başbakan Yıldırım; ekonominin sağlam yapılı ve dirençli olduğunu yukarıdaki sözlerle açıklıyor.
Başbakan Yıldırım, ekonominin geldiği noktayı şu sözlerle anlatıyor:
İş gücüne katılım oranı arttı, Merkez Bankası’nın rezervleri yükseldi, piyasalar tıkır tıkır çalışıyor ve 15 Temmuz sonrası Türkiye’ye giren para, çıkan paradan 1 milyar dolar fazla.
Başbakan Yıldırım’ın ifadesiyle, “FETÖ’cülerin 15 Temmuz darbe girişimi ekonomiyi zerre kadar etkilemedi.”
Bundan sonra yapılması gereken; ekonominin “makro” ve “mikro” dengelerini sürdürebilir kılmak, üreten ekonomiyi oluşturmak, tüketime değil de üretime dayalı büyüme modelini geliştirmek, yapısal reformları gerçekleştirmek olmalıdır.
Bunun yanında; yabancı sermayenin güven içinde yatırım yapabileceği “hukuk güvenliği” ortamını, hukukun üstünlüğünü, demokrasi, özgürlük ve uzlaşma kültürünün gelişimini sağlamaktır. Bu arada; 15 Temmuz sonrası oluşan ulusal dayanışmayı, milli birlik ve beraberlik ortamını, iktidarla muhalefet arasındaki uzlaşma ve demokratik dialoğu, toplumsal gerginlik ve kutuplaşmanın yerini yumuşamaya bıraktığı koşulları sürdürebilir kılmaktır.
Sonuç olarak: Ekonomi, demokrasi, özgürlük ve hukuk güvenliği pozitif etkileşim içinde olursa; ülke kalkınır, halk zenginleşir, devlet de saygın olur.