Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eskiden ‘beden eğitimi’ derslerinde çocuklara ‘kültür fizik’ hareketleri öğretilirdi. Tanımlamalara bakın...

        Yüksek okullara sıfatını veren ‘beden eğitimi’ sanki Uzak Doğu dövüş sporları eğitimi gibi... Bir tek ruhun ve kişiliğin eğitimi eksik kalmış! Kültür fizik ise daha içler acısı bir tanımlama. Ne kültür var içinde ne fizik. Fizikten kast, beden belki ama ya kültür? Tuhaf...

        On yıllarca, nesilden nesile böyle bir ders ve tanımlamalar sürdü. Ülkemizin kültürü de, fiziği de, bedeni de, eğitimi de ortada! Spor veya başka alanlarda değişim yapmak için işe önce tanımlamalardan, içeriklerden başlamamız lazım.

        Misal spor kulübü; zannedersiniz ki herkesin gidip spor yapabildiği bir kulüp. Bizde mevcut karşılığı milyonlarca lira borcu olan, çoğunun futboldan başka branşı olmayan ve de bırakın kulübün çevresindeki halkın spor yapmasını, futbol altyapısından gelen gençlerin yerine milyonlarca liralık transfer yapan ‘kamu yararına’ dernekler.

        Alın bir tuhaflık daha; ‘kamu yararı.’ Hangi kulübün hangi kamuya nasıl bir yarar ürettiğini kimse ölçmüş mü ya da biliyor mu? Bu nasıl bir yarardır? Kendi kulüplerine zararı olanların, kamuya nasıl yararları olacak!

        Federasyon; zannedersiniz ki federatif bir yönetim modeli... İşlevi, sadece kulüpleri denetlemek, kuralları belirleyip, organizasyonları düzenlemek ve milli takımların yönetimi. Ayrıca idari, mali ve sportif anlamda branşlarının gelişimini sağlamak. Bu kriterleri başarı ile hayata geçirmiş olan kaç tane federasyon gördünüz ya da biliyorsunuz? Benim bildiğim, iki elin parmaklarından az.

        Bir de yöneticiler var, hani kulüpleri ve federasyonları ‘yöneten’. Eskiden ‘idareci’ denirdi, o daha anlamlıydı. Mesela bir de bu kulüp ve federasyonların içini doldurmak için dolgu malzemesi olan ama kanunda yeri olmayan divan kurulları, hatta yüksek divan kurulları, asbaşkanlık gibi uyduruk kavramlar var.

        Türkiye’nin 4’te biri ya başkan ya asbaşkan. En kötü divan üyesi ya da eskisi ama sonuçta hepsine ‘başkan’. Üstelik hepsi de bir camiayı temsil ediyor. Eskisi yenisi... Camia yine dolgu olarak kullanılan bir kavram. Kimi 20-25 milyondan başlıyor, kimi binlerce kulüp üyesinden. Oysa bu camiaların başkan ve yönetimlerini, en büyüğü 5 bin kişiden başlayarak, ortalama 200-300 kişi seçiyor.

        Bir de ‘spor medyası ‘, ‘spor programı’ ve ‘spor yazarları’ var. Hatta bunun derneği bile var. Muhabir arkadaşlara sözüm yok ama şu spor medyasının, spora olan ilgisi ne derece sağlıklı ve bilgi dolu, ona da siz karar verin.

        ‘Endüstriyel futbol’ veya ‘endüstriyel spor’ diye, yine nispeten yeni bir kavram daha var. Bir de buna karşı olanlar. Sanki herhangi bir endüstriyel devrim yapmışız havasındalar. Bırakın endüstriyel devrimi, yapısal reformun daha ‘f’ sinde bile değiliz. Yapılan sadece doğru dürüst, sponsoru dahi olmayan takımlardan oluşan, hep aynı takımların şampiyon olduğu liglere ‘süper’, ultra, mega vs.. yalan dolan isimler koymak.

        Bu yalan ve dolgu algılarla ayakta tutulmaya çalışılan sistem 100 yıllık köhne bir yapıdan ibaret. Yapılması gereken ise sporumuzdaki tüm kavramları evrensel karşılıkları ve yerel gerçeklikleri göz önüne alınarak, yeniden tanımlayarak reforma başlamak.

        Diğer Yazılar