Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Meryem gözümün içine bakıp konuşuyor.

        Önce halasının kızının Erzincan’daki düğününde durup dururken bayılmış, sonra komşunun kızının nişanında ha bir de Esra Erol’un evlilik programını izlerken... Şadiye Ablası özele gitmiş, dünya para, kendisi devlet hastanesinde şimdi. Psikologla görüşmeden önce hocaya sormuş, Ali Sadi Hoca’ya, ne olsa ona soruyorlar zaten. Abisinin, askerliğini komando yapan abisinin, hep bitkin, hep yorgun haline balların pekmezlerin fayda etmediği eşi Ruhiye’nin durumunu da Ali Sadi Hoca’ya sormuşlar. “Caiz midir” demiş hocaya, sonra ondan olur alınca, işte şimdi koyu renk gözlerini pek de sevdiği psikiyatrist Peri’nin karşısında konuşuyor.

        Ne konuda konuşacağını bilmiyor Meryem ya da ne kadar konuşacağını. Aklı eve nasıl döneceğinde. 24 numaralı otobüs hastanenin yakınından geçiyor mu acaba? Abisi minibüse binmesini istemiyor, tıkış tıkış olduğundan, otobüsle dönmesi gerek. Hem yeğenini okuldan alacak daha, kapıda kalmasın küçük kız... Konfeksiyonda çalışıyormuş bir ara şimdi haftada üç gün gündeliğe gidiyor üç eve... Evlerden biri Sinan Bey’in rezidans dairesi, kahvenin üzerine kaynar suyu boca etmemesini isteyen Sinan Bey’in... Belki köy yerinden gelmiş, buralara ayak uyduramıyor Meryem ama Sinan Bey’in evinde külotunu unutan kadınları biliyor!

        Doktor Peri ne zaman konuyu Sinan Bey’e getirse bir hararet basıyor ortamı Meryem için, camı açıyor, lafı değiştiriyor! E doktorda az değil ha, boşuna onca yıl okumamış, döndürüp dolaştırıp Sinan Bey’e getiriyor konuyu...

        Cahil belki Meryem ama Sinan Bey konusu Ali Sadi Hoca’ya anlatılır mı anlatılmaz mı çok iyi biliyor doktor hanım; siz de tutmuşsunuz zeytinin dalını salladıkça sallıyorsunuz...

        Meryem gözümün içine bakıp konuşuyor. Ben bu Meryem’i tanıyorum ama nereden?!

        REKLAM

        TÜRKİYE’NİN KENDİSİNİ GÖRECEĞİ DÜRÜST BİR AYNA

        Netflix’in bugün izleyiciyle buluşan Türkiye yapımı yeni dizisi ‘Bir Başkadır’ başındaki 15 dakikalık bu sahne bittiğinde, ‘bir başka’ dizi izlemenin, daha doğrusu izleyeceğim hissinin verdiği mutluluğun dudağımın kenarına oturttuğu gülümsemeyle koltuğa iyice gömüldüm.

        Yerli dizilerde hiçbir şey olmadan geçip giden ‘an’lar gibi lafı yersiz bir şekilde uzatmaya gerek yok; ‘Bir Başkadır’ Netflix’in Türkiye yapımı en iyi, kelimenin tam anlamıyla, ‘yerli' dizisi... Oyunculuk, senaryo, yönetmenlik, müzikler hepsi, hepsi Türkiye ortalamasının çok çok üzerinde!

        Kendini anlattığı ‘Denemeler’de aslında hepimizi anlatan Montaigne’i okurken kendi kendine, “Benim hakkımda bu kadar şeyi nereden biliyor?” diye sormayanların aklına şaşacağını söyleyen Bernard Levin, gibi ben de Bir Başkadır’ı izleyenlerken dizinin senaristi ve yönetmeni Berkun Oya için “Yaşadığımız toplumun, Türkiye’nin, farklı mahallelerini nasıl bu kadar iyi tanıyor?” diye sormayacakların aklına şaşarım.

        Daha adını okuduğunuz anda içinizden “benim memleketim” dedirten ‘Bir Başkadır’ bugünün Türkiye’sine tutulmuş bir ayna... İzlerken kendinizi, ailenizi, akrabalarınızı, arkadaşlarınızı, komşularınızı gördüğünüz bir ayna! Dünyada kendisinden daha güzel kimsenin olmadığını söylemesi için karşısına geçen kraliçeye, “Pamuk Prenses daha güzel!” olduğunu söyleme cesaretini gösteren ayna kadar dürüst bir ayna Berkun Oya’nın aynası... Kimsenin tarafını tutmuyor; tüm karakterleri olduğu gibi, derin bir hüzün ve şefkatle yansıtıyor. Ne büyük kötülükler, ne büyük iyilikler var, herkes neyse, kimse o!

        REKLAM

        "İNSANLARIN ÇOĞU ASLINDA BAŞKA İNSANLARDIR"

        ‘Bir Başkadır’ı izlerken hayatınızın bir yerinde en az bir kez karşılaşmış, sohbet etmiş, aynı sofraya oturmuş, tartışmış, birlikte gülmüş, ağlamış olduğunuz birilerini görüyorsunuz.

        Karakterlerin her birinde hepimizden birer parça var. Korkuları, acıları, sevinçleri, sırları, aşkları, düşleri çok tanıdık...

        “İnsanların çoğu aslında başka insanlardır” diyor ya Oscar Wilde işte ‘Bir Başkadır’ı izlerken kendi ‘başka insanlarınızı’ izliyorsunuz sanki!

        Kendimize bile söylemediğimiz acılarımız, pişmanlıklarımız, benzerliklerimiz, ayrılıklarımız...

        Ruhunu arındırmak için yogaya tutunanlar, bir hocanın duasından medet umanlar.

        İçine sığmadığımız dev birer hapishaneye dönen evlerimiz.. Kendisine çizilen rollere itaat edenler, ruhundan kabarıp gelen dalgaya karşı koyamayanlar...

        Yüze söylenemeyip akıldan geçirilenler... Anlatmak isteyip anlatamadıklarımız, anlamak isteyip anlayamadıklarımız. En çok da anlaşılamadıklarımız belki...

        Rezidanslar, gecekondular, apartman daireleri...

        Geyikli bir duvar halısı, soba borusunda kurutulan çamaşırlar... Çokomel paketi biraz, insanın üstüne üstüne gelen bir yığın anıyla çöp eve dönmüş çocukluğumuz, içinde bizden başka bir şeyin olmadığı soğuk, boş yetişkinliğimiz...

        Belki haddinden fazla ‘yerli’ belki haddinden fazla ‘milli’ hüznümüz, sevincimiz, ayrılıklarımız, benzerliklerimiz, isyanlarımız, kabullenişlerimiz var ‘Bir Başkadır’da...

        BERKUN OYA’NIN KARAKTERLERİ HEPİMİZİN BİR ÖZETİ

        Biraz fazla iddialı olacak ama Balzac'ın 90’dan fazla roman ve öyküden oluşan dev külliyatı ‘İnsanlık Komedyası’na 19. yüzyıl Fransa’sının sığdırması gibi Berkun Oya da, ortalama 50’şer dakikalık, 8 bölümlük bir diziye, ‘Bir Başkadır’a, son 20 yılın Türkiye’sini sığdırmış.

        Nasıl ki Balzac’ın Goriot Babası, Baron Nucingen’i, Gobsec’i, Rastignac’ı, Desplein’i, Vautrin’i bir çoğunluğun özetiyse Berkun Oya’nın karakterleri de bizim birer özetimiz!

        Bir kabın içinde debelenen, kabına sığmayan Hayrünisa’yız işte... Ya da bedeni başka ruhu başka yerde Ruhiye değil miyiz biraz... Mutfakta sessiz sessiz ağlayan Yasin’in gözyaşında bizden de bir damla var... Gülbin’in babasının söylediği ninniyiz... Ali Sadi Hoca’nın hiç kokmayan plastik çiçeği de biziz, sevdikçe yaprağı kopan çiçeği de... Sinan’ın yalnızlığı, ‘başında bir çuvalla' ortalıkta gezen Peri’nin kendisiyle yüzleşmesi, Gülan’ın öfkesiyiz biraz da...

        “Yaşadığımız yerde ne yaşanıyorsa aslında bizde de yaşanıyordur” diyor ya Pessoa, işte ‘Bir Başkadır’ da bize içinde yaşayıp da kendimize bile söylemediğimiz şeyleri, yaşadıklarımızı anlatıyor...

        HAYATIMIZIN FON MÜZİĞİ FERDİ ÖZBEĞEN

        Daha önceki Türkiye yapımı orijinal içeriklerinde tarihi ve turistik yerlerimizi gezen, kamerasını çevirdiği yerde kafasında düşlediği ‘fantastik’ bir Türkiye gören Netflix, ‘Bir Başkadır’da nihayet bizi tanımak için bir adım atıyor.

        Ali Farkhonde ile birlikte diziyi yaratan Berkun Oya’nın yanı sıra oyuncular Öykü Karayel, Fatih Artman, Funda Eryiğit, Defne Kayalar, Alican Yücesoy, Tülin Özen, Bige Önal, Derya Karadaş, Settar Tanrıöğen üzerlerine ‘cuk’ oturmuş, bizim dizilerimizde pek görülmeyen, kanlı canlı yaşayan karakterlerde ayrı ayrı döktürüyorlar.

        Görüntüden, sanat yönetimine birinci sınıf bir iş ‘Bir Başkadır’ bir dizi değil de sanki sekiz bölümlük bir roman...

        Ve üç bölümün sonunda çıkan, elimizden tutup, şarkılarıyla, bizi şimdi unuttuğumuz bir zamanda gezintiye çıkaran Ferdi Özbeğen!

        Eski İstanbul görüntülerinden Zerrin Özer’e, Melih Kibar’dan Cahit Berkay’a daha kulağımıza değen ilk notada bizi çok tanıdık bir rüyanın içine çeken detaylar...

        Yasin’e mi ağlasak Ruhiye’ye mi yoksa kendimize mi bilemediğimiz, insanın kalbini acıtan, yüzünü güldüren ‘an’larıyla hem hepimizin ağıtı hem de hepimizin umudu... Herkesin iyi, herkesin kötü olduğu bir memleket kolajı ‘Bir Başkadır’.

        Diğer Yazılar