Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İki konudan yola çıkarak anlatacağım meseleyi.

        Önce şu kuralı yeniden hatırlayalım:

        Siyasi mesaj net olur. Kafalarda soru işareti bırakmaz, bizzat şüpheleri giderir.

        CHP’NİN HDP BELİRSİZLİĞİ

        Birinci örnek:

        CHP’nin, HDP’li milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması konusundaki mesajları, belirsizliği gideren değil, şüpheleri arttıran bir tarzda verildi.

        Kılıçdaroğlu, konu ilk gündeme geldiğinde, “Fotoğraf açılım sürecinde çekilmiş, muhatabı AK Parti" diyerek topu rakip sahaya atmaya çalıştı.

        Sonra Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “Konu Meclise geldiğinde gereği neyse o yapılır” diyerek topu havaya dikti. Artık nereye düşerse!

        Sonunda dün CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel çıktı fezlekeye “evet” diyeceklerini açıkladı. Böylece CHP’nin tavrını net bir şekilde anlamış olduk.

        Tüm bu süreç içinde CHP yine HDP ile yan yana düşmüş, yine iktidar çevrelerinin “Terörü açıktan kınayamıyorlar” suçlamasına muhatap oldu, yine bir sürü şüphe, tartışmanın içinde yer almış oldu…

        Sebebi, mesajın belirsizliği.

        Fezlekeye CHP ‘evet’ diyecekti de neden en başından Kılıçdaroğlu bunu açıklayıp tartışmayı bitirmedi ki?

        Nedeni şu, CHP’nin HDP ve seçmeniyle ilişkilerinde belirlenmiş net bir politikası yok.

        "Seçmenini kızdırmayalım" diye HDP’nin kabul edilemez tutumlarına bile sessiz kalmayı tercih ediyor kimi zaman.

        Çok yanlış.

        Bu arada HDP 6 partiyle ittifak görüşmeleri yapıyormuş. CHP dua etsin de HDP ayrı bir ittifak kursun. Böylece araya mesafe girmiş olur.

        EDİRNE, İMRALI HATTI

        İkinci örnek:

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Edirne’deki, İmralı’dakine hesap verecek…” açıklaması da kafa karışıklığına neden olan ve belirsizliği körükler türden bir açıklamaydı.

        Daha vahimi, yerel seçimlerde ortaya çıkan Abdullah Öcalan mektubu tartışmalarını yeniden bugüne taşıdı.

        O mektup AK Parti’ye büyük zarar vermiş, üzerine yapışan ve her fırsatta ortaya çıkan bir “yanlış” olarak siyasi tartışmalarda yerini almıştı.

        Erdoğan’ın kast ettiği ‘HDP, Öcalan, PKK; Demirtaş denkleminde süren tartışmalar var. İç hesaplaşmalar yaşanacak ve bunlar birbiriyle uğraşacak’ şekilde açıklanabilir.

        Ancak öyle anlaşılmadı.

        Sanki Öcalan eliyle Demirtaş’tan hesap sorulacak, tıpkı mektup meselesinde olduğu gibi devlet de buna aracılık edecek diye algılandı.

        Meral Akşener de bu fırsatı kaçırmadı ve en üst perdeden tepki verdi.

        AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Akşener’e kızıyor ama asıl Erdoğan’ın mesajındaki belirsizliği ve şüpheleri arttıran kodlama hatasını görmek gerekir.

        İmralı, Öcalan, PKK gibi mayınlı alanlarda siyasetçinin dolaşırken çok dikkatli olması gerekir.

        Bana sorarsanız hiç dolaşmamak, bizzat uzak durmak gerekir.

        Her iki örnek de bize siyasal iletişimde mesajın net, şüpheleri giderici, anlaşılır ve bir tarafa çekilmeyecek halde olması gerektiğini gösterdi.

        Her ne kadar hakaretin, suçlamanın, ağır ithamların havalarda uçuştuğu bu siyasi ortamda, benim anlattığım konu epey ince bir işçilik kalır ama yine yazayım. Bakarsınız buna dikkat eden birileri çıkar.

        TÜİK Başkanı istifa ederse ne olur?

        TÜİK Başkanı istifa ederse ne olur?
        0:00 / 0:00

        TÜİK konusunda yayınladığımız yazı dizisinden sonra, kurum da başkanı da radarımda. Gelişmeleri yakından takip ediyorum.

        Birkaç gündür Ankara kulislerinde TÜİK Başkanı Prof. Said Erdal Dinçer’in istifa mektubu verdiği ve her an görevden alınabileceği konuşuluyor.

        Bu konuyu uzun süre önce öğrenmiştim.

        Ve hem yazı dizisinde hem de sonraki yazılarımda Dinçer’in kuruma müdahale ettirmeyeceğini, baskı çok artarsa da istifa edeceğini yazmıştım.

        Ekonomiyi yöneten çevrelerin TÜİK Başkanı’ndan hazzetmediğini de yazdım. Ellerinden gelse bir gün bile orada tutmazlar. Zira söz geçirmeyecekleri bir bürokratla çalışmak istemiyorlar.

        Ancak Dinçer, onlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atandığı için ellerinden gelen tek şey şikayet etmek ve basına hakkında bilgi sızdırmak.

        Böyle bir görevden alma gerçekleşirse kurumun alacağı yarayı hesap ediyorlar mı bilmiyorum.

        Kurum şu anda itibarını düzeltmek, yeniden güvenilir kurum olmak için yoğun çaba içinde.

        Birçok ekonomi yazarını ve yorumcusunu davet edip, her türlü sorularına cevap veriyorlar. Böylece kafalarda şüphe kalmasın, açıklanan verilere güvenilsin istiyorlar.

        Şimdi enflasyon yüksek çıktı diye, TÜİK Başkanı’nı eleştirmek, görevden almak TÜİK’in itibarında çok büyük hasar bırakır. Bunu kimseye açıklayamazsınız.

        O nedenle bırakın TÜİK kendi içinde toparlansın, itibarını yeniden kazansın ve ülkenin en kritik verilerini sağlıklı bir şekilde açıklasın.

        Diğer Yazılar