'CIA'nın Türk Casusu' 97 yaşında sessizce öldü
Sovyet topraklarında bir Özbek olarak, 1917 Ekim Devrimi sırasında dünyaya geldi. İç savaş, yoksulluk, açlık zamanıydı. Okulda din karşıtlığı, evde İslam öğretildi ona. Komünist Parti’ye karşı dağa çıkanları, yakınlarının Stalin şiddetine kurban gidişini gördü. Bağımsız ve özgür Türkistan hayalini bu yüzden kurdu.
Önce üvey ağabeyi, ardından 1939’da babası öldürüldü. Aynı yıl, Alman ordusu Polonya’ya saldırınca II. Dünya Savaşı başladı. Sovyet askeri olarak savaşa katıldı. 2 Ocak 1940’ta Margilan Tren İstasyonu’ndan Odessa’ya yola çıktığında, annesini bir daha görmeyecekti.
Ancak Kızıl Ordu subayı olarak başladığı savaşı, Alman ordusu saflarında tamamladı. Kasım 1941’de Alman esir kamplarında 3 milyon eski Kızıl Ordu askeri vardı. Bunların 800 bini Müslüman’dı. Türkiye’nin Almanlara tavsiyesiyle kurulan Türkistan Lejyonları’nda 5 bin’in üzerinde Türkistanlı genci eğitti. Almanların Yahudi diye sünnetli Müslümanları öldürdüğüne tanık oldu.
Savaş bitti, bu kez Yalta Konferansı gereği Almanlar tarafından tekrar SSCB’ye teslim edilme riski doğdu; 8 Mayıs 1945’te üniforma çıkardı, başka bir kimliğe büründü. Berlin yakınlarında, bir Alman yarbayın malikânesinde akla hayale gelmeyecek heyecanlı günler yaşadı. Amerikalılar tarafından yakalanıp toplama kampına götürüldü. Oradan da kurtuldu. Soylu Alman ailenin kızı Linda ile evlendi. Ondan iki çocuğu oldu. Kızı, büyük sükse yapan “Akıl Oyunları” filminin romanını yazan Sylvia (Zülfiye) Nazar’dan başkası değildi.
ROOSEVELT AİLESİ’YLE BERABER
Soğuk Savaş kendini hissettirmişti. Ama ABD’de, bir istihbarat geleneği henüz yoktu. Truman, 26 Haziran 1947’de Milli Güvenlik Kanunu’nu imzaladı. 18 Eylül 1947’de de Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA) gözlerini açtı. Ruzi Nazar, Almanların kanlı Gehlen örgütünün, ABD’ye ve CIA’ya nasıl katkı sağladığını gördü. Gladio örgütlenmelerinin içine girdi.
Bir şekilde Almanya’da, Franklin Roosevelt’in oğlu Archibald ondaki yeteneği keşfetti. Ve Ruzi kendini önce Amerika’da, Roosevelt Ailesi’nin yanında, ardından CIA’da buldu. Soğuk Savaş’ın en sıcak yıllarında çok önemli görevler yaptı. İran’da sizin Argo filmiyle bildiğiniz rehine kurtarma operasyonunun asıl kahramanıydı. Afganistan’da, Hizb-i İslami’nin kurucusu Gulbeddin Hikmetyar’ın elinden vatandaşlarını kurtardı. Sovyetler’i “milliyetler meselesi”nin çökerteceğini düşünerek hayatı boyunca bunu sağlamaya gayret etti. 1960’larda Türk yetkilileri, Alparslan Türkeş’i bile bu sefer kaygıyla, Kürt meselesi için uyardı. Ama Türkiye için asıl önemi, Aralık 1959’dan itibaren 12 yıl yaşadığı Ankara’da “CIA casusu” olarak görev yapmasıydı. Bazıları darbelerde onun parmağı olduğuna bile inanır.
Ancak Ruzi Nazar’ın biyografisini yazan Enver Altaylı, farklı düşünüyor. O yılları şöyle anlatıyor:
“Ona hep CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi diyorlar ama değildi. Ruzi Amerikalılara ‘SSCB’ye karşı Türkiye ile yapılan müşterek operasyonlarda çalışırım. O konularda onlardan bilgi alıp veririm. Yoksa başka yere tayin edin’ dedi. Meselelere sadece Amerika’nın çıkarları açısından bakmadı. Türkiye’ye zararı olur mu bu bilginin, bunu da düşündü.” Peki 12 Eylül’den haberi var mıydı? Altaylı şöyle diyor: “Ruzi o dönemde Almanya’daydı. Bir gün beni aradı ve ‘Türkiye’de iç savaş ortamı var. Askeri müdahale olacak. Darbeden sonra 1. Ordu Komutanı Necdet Üruğ’un başkanlığında bir milli mutabakat hükümeti kurulacak. Türkeş’e söyle, bunun altında kalacak. Tedbirini alsın’ dedi. ‘Peki Amerikalılar ne düşünüyor?’ dedim. ‘Türkiye’de solun gelmesi halinde iç savaş çıkar. Amerika Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını arzu etmez’ dedi.”
Ruzi Nazar, yaşlılık yıllarında Türkiye’de bir sahil kasabasında yaşadı. Ama hiç ortaya çıkmadı. Belki 100 yılın ağırlığından, belki ortalığı karıştırmak istememesinden. Ve perşembe günü, sırlarıyla birlikte gömüldü.
BAŞKA KİMDİR?
ARGO’NUN ASIL KAHRAMANI
Oscar ödüllü Argo filminin hikâyesinin asıl kahramanı Ruzi Nazar.1979’da İran’da ABD Büyükelçiliği mensuplarının rehin alınmaları üzerine bir kriz masası oluşturuldu. Ruzi, CIA’yı temsilen bu kriz masasına atandı. O günlerde Tahran’a giden tek CIA ajanı olarak 11 gün bilgi topladı, ABD’ye döndü. Diplomatların Argo ismi verilen operasyonla kurtarılmasına karar verildi. Operasyon Ruzi’nin derlediği istihbari bilgiler ışığında yapıldı. Ona CIA’nın şeref madalyası verildi.
NAZIM MESELESİ
Enver Altaylı: “Nâzım çok büyük şair. Fakat Ruzi’nin 1959’da Viyana’da kendisiyle görüştüğünde edindiği intiba, hayatından memnun olmadığı. Ne pahasına olursa olsun, tekrar tutuklansa, cezaevine girse bile Türkiye’ye gelmek düşüncesinde. Hem vatan hasreti var hem Stalinizm’in uygulamalarından memnun değil. Rusya Nâzım gibi büyük bir şairi dahi kullanmak istedi. Ruzi’ye ‘Siyasete bulaşmamaya gayret et’ diyor ve ekliyor: ‘Bok yiyip büyük devletlerin oyuncağı olmamak gerek.’ Onu kendine söylüyor.
TÜRKİYE’NİN KARANLIK YILLARI VE RUZİ NAZAR
Bir dönem MİT’te görev yapan Enver Altaylı, Ruzi Nazar’la onlarca görüşme gerçekleştirerek, yayımlanması için CIA’dan izin alınan bir kitap yazdı: “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” (Doğan Yayıncılık). Altaylı, Nazar ve Türkiye’deki darbe girişimleriyle ilgili sorularımızı şöyle cevaplamıştı.
■■ Ruzi Nazar Türkiye’ye geldikten 4-5 ay sonra 27 Mayıs darbesi oldu. Arkasında ABD mi vardı?
İnönü’nün “Darbeler ve ihtilaller ülke için zaruri ve meşru hale gelir. Sizi ben bile kurtaramam” sözleri var. Fakat Ruzi, Demokrat Parti’nin (DP) yaptığı hataları da vurguluyor. Kayseri olayları, İnönü’nün konvoyuna saldırı, basına sansür... “DP’nin yaptığı korkunç hatalar var. Diğer tarafın korkunç tahrikleri var. Bunlar olmasaydı 27 Mayıs olmazdı” diyor.
■■ Darbeden sonra Türkeş’le birlikte 13 subayın öldürülmesini Ruzi Nazar mı engelliyor?
Ruzi’nin o dönem Amerikalılar nezdinde ciddi çabaları var. Cemal Gürsel’le görüşmelerinden bahsetti. Çünkü seviyor Türkeş’i. Ama ne derece etkili bilmiyorum. Hatta Türkeş’in askerin baktığı bir atı var, 13 Kasım’da atıyorlar dışarı. Hindistan’dan dönünceye kadar ata Ruzi bakıyor.
■■ Gelelim 9 Mart sol darbe girişimi ve 12 Mart darbesine. 9 Mart’çı Cemal Madanoğlu, Nazar’ın Bahçelievler’deki evine gidiyor.
Ruzi şöyle anlatıyor: “Buyurun paşam” dedim, viski verdim. ‘Biz askeri müdahale yapacağız. Senin Amerikalı generallere söyle, bize yardımcı olsunlar’ dedi. ‘Paşam yanlış kapı çaldın’ dedim. Çünkü bildiğim ama onların bizim bildiğimizi bilmediği bir şey vardı. SSCB, Türkiye’de sosyalist subaylara bir müdahale yaptırarak Türkiye’nin Doğu Avrupa halk cumhuriyetleri tipi bir cumhuriyet olmasını istiyordu. Sovyet yanlısı subayların Türkiye’de iktidar olması dünyadaki bütün dengeyi altüst ederdi.” Sonra Madanoğlu’nun neden geldiği sorusu kafasına takılıyor. “Amerikalılar’ın darbe teşebbüsümüzden zaten haberi vardır ama Moskova bağlantımızdan haberleri olmayabilir. Onun için ‘Bu tarafı da sağlama alalım’ demiş olabilirler” diye düşünüyor. Ertesi gün ABD Büyükelçisi'ni haberdar ediyor.